Sayfalar

14 Haziran 2007 Perşembe

Üç İmparatorluk ve Putin İmparatorluğu


Üç İmparatorluk ve Putin İmparatorluğu

Dr. İhsan Çomak


Rusya, Türkler için daima bir büyük devletin adı oldu. Buna kimi zaman Rusya İmparatorluğu dedik ki, imparatorluk teriminin hem ekonomik, hem de siyasi tanımına uymaktadır, kimi zaman Sovyetler Birliği dedik, ki o da tarihin gördüğü en büyük ve kanlı imparatorluklardan biriydi, şimdi ise Rusya Federasyonu diyoruz, ki burada imparatorluk modern bir biçim alarak klasik tanımının dışına çıkmıştır. Devlet Başkanı Putin Rusya için imparatorluktur diyor. Günümüz Rusya’sını anlamak için bu üç Rusya’yı kısaca ele almak gerekir.

Üç Rusya

1-Rus İmparatorluğu: Çarlık dönemi Rusya’sı yayılmacı, dinin devlet ideolojisinde önemli bir yer tuttuğu, merkeziyetçi bir imparatorluktur. Kimi tarihçiler bu dönem Rusya’sı için ‘milletlerin hapishanesi’ tabirini kullanmışlardır ve doğrudur. Osmanlı İmparatorluğu, (imparatorluk tabirini sadece siyasi tanımlamasıyla kullanıyoruz) Rusya’nın hızla her istikamette ilerlediği son 3 yüzyılında gerileme dönemini yaşadığı için, iki ülke arasındaki savaşlar genellikle yenilgimizle sonuçlanmıştır. Rusya ve Türkiye değince ilk akla gelen konulardan biri aramızdaki savaşlardır. Rus-Türk tarihi savaşlardan ibaret gibi algılanıyor. Evet iki ülke arasında savaşlar olmuştur, ancak barış dönemleri daha fazladır. Ruslarla ilk defa 1475 yılında komşu olmuşuz. 1492’de ilk elçi teatisi yapılmış. 529 yıllık komşuluk ilişkilerimiz içinde sadece 22 yıl savaşmışız. Ancak savaşlar barış dönemlerinden daha çok zikredilmiş tarihte.

Tarihsel olarak Türk-Rus itimadsızlığının kökleri savaşların yoğun olduğu 18. ve 19. yy. atılmıştır. Rusların Türkleri sevmemesinde bazı tarihsel olaylar etkilidir. Biz Türkler, Ortodoks Rusların gözünde affedilmeyecek bir günah işleyerek Konstantinopolü zaptetmişizdir. Bununla da kalmayıp Agia Sophia’yı, Ortodoksların en kutsal kiliselerinden birini, cami yapmışızdır. Hristiyanlığı Bizans’tan öğrenerek Ortodoks olmuş Rus ruhban sınıfı için bu durum yüzyıllar boyu içlerinden besledikleri bir kin kaynağı olmuştur. Günümüzde bile Ortodoks kilisesinde kıyafetlerden tutun dua ve seramonilere kadar hemen her şey Bizans’tan alındığı gibidir. İkinci Roma kabul edilen İstanbul’un ‘kafir Türklerin’ elinden alınması yüzyıllar boyunca dini ve milli bir hayal/ideal olmuştur. 1897 yılında Paris’e büyükelçi atanan Urusov’a Rus dışişleri bakanı gönderdiği talimatta aynen şunları yazar: “Konstantinopol’ün alınıp Ayasofya’nın başına haçın takılması bizim ve halkımızın yüzyıllar süren hayalimiz olsa da, şu anki politik durum, Osmanlı İmparatorluğunda statükoyu ve Sultan’ın ototritesini desteklememizi gerekli kılmaktadır.”[1]

Rus milliyetçiliğinin temelinde de Ortodoks inancı yatar ve bu inanç pan-slavizmi doğurmuştur. Pan-slavism ise, Rusya ve Türkiye’nin Balkanlarda yaptığı mücadelenin sebeplerindendir. Rusya bütün Ortodoksların hamisi olma iddiasındadır ve bunu 1774 Küçük Kaynarca ile bize tasdik ettirmiştir. Çünkü Moskova Üçüncü Roma’dır. Birinci Roma, Roma imparatorluğunun başkentidir. Hrıstiyanlığın merkezi olmanın yanı sıra, eski dünyanın kültür ve medeniyet merkezidir. İkinci Roma ise Konstantinopol’dür. Roma’nın ikiye ayrılmasında sonra, Ortodoksluğun merkezi olmuştur. Bizans ise Rusların hristiyanlığı, daha doğru bir ifade ile Ortodoksluğu öğrendikleri kutsal bir merkezdir. Ancak İkinci Roma, yani İstanbul geri gelmemek üzere Türklerin eline geçmiştir.. Öyleyse artık Üçüncü Roma, yani Moskova vardır. Moskova bütün dünya Ortodokslarının hamisi ve Rusya’nın dünya hakimiyetinin merkezidir.

2-Sovyetler Birliği: 1917-1991 yılları arası, kimi Rus yazarların ifadesi ile ‘tarihsel bir sapma’dır SSCB. “Bütün dünya bir istikamete giderken, biz ters istikamete gittik” yollu hayıflanmalar çok duyulur Rusya’da. Aslında sadece onlar değil, komünizm ideali etrafında pek çok insan o ’ters’ istikamete gitmiştir dünyada. Görünen o ki, bir kısmı SSCB’nin çöküşünden sonra dahi o istikametten geri dönmekte zorlanmaktadır.

İki ayrı kuruluşun yaşandığı Türkiye Cumhuriyeti ve Sovyetler Birliği arasında ilk başta yakın ilişkiler kurulmuş. Hintli Müslümanlardan gelen para yardımını Sovyet yardımı diye bilen bir kesim hala mevcuttur ülkemizde. Genç cumhuriyet pek çok konuda Sovyetleri taklit etmiştir bu dönemde, dine karşı tutum, 19 Mayıs gösterilerine ve milli bayramlarda tankların yürüyüşüne kadar pek çok şeyimiz ortaktır. Hatta bir dönem okullarda öğrencilerin giydiği önlükler bile hemen hemen aynı örnektir. Her iki devletin milli ideoloji oluşturmak, millet oluşturmak ve kalkınma modeli oluşturmak gibi ortak sorunları vardır.

Sovyetler Birliği çok hızlı bir gelişmenin ve kalkınmanın örneği olmuştur bir dönem. Büyük şehirlere metro gelmiş (Moskova metrosu 1932 yılında yapılmaya başlanmıştır), alt yapı problemi çözülmüş, hey yerde fabrikalar açılmış, ağır sanayi gelişmiştir. Ancak bütün bunların bir bedeli vardır. Bu bedel siyasi sürgünlerdir, GULAG kamplarıdır, sürülmüş milletlerdir. Rus imparatorluğu milletlerin hapishanesi ise, Sovyetler de ‘milletlerin mezarlığıdır’ artık.

Sovyetlerin bir başka özelliği de büyüklük düşkünlüğüdür ki, buna insanda görüldüğünde psikologlar megalomani diyorlar. Devlet megalomanisini görüyoruz her yerde. En büyük binalar, en büyük gemiler, en büyük uçaklar, en geniş yollar Sovyetlerin olmalıydı. Büyüklüğün bedelini ise halk ödüyordu. Belki de bu büyüklük yarışı sonu getirdi. 1980’li yılların başında ABD’nin başlattığı sanal ‘Yıldız Savaşları’ projesine karşı, uzay çalışmalarına çok büyük kaynaklar ayıran Sovyetler kendi sonunu hazırlamıştı.

Sovyetler Birliğinde yaşayan halk ‘milliyetçilik’ duygusunu pek bilmezdi. Genelde herkes kardeşti. Ama nedense devlette kilit noktalara ağırlıklı olarak Rus kökenliler gelirdi. Enternasyonalizm milli duyguları bastırmıştı. Belki de bu yüzden dolayı Sovyetler sonrası bağımsız olan devletlerde milliyetçilik hızla canlandı. Türki cumhuriyetlerdeki milliyetçiliğin nedenlerinden biri de budur.

3-Rusya Federasyonu: Öncelikle Rusya’da ‘federasyon’un ne ifade ettiğini açıklamakta fayda var. Rusya Federasyonu 89 federatif birimden meydana geliyor. Rusya 21 cumhuriyet, 2 özel eyalet, kalanları kray, oblast, okrug denen eyaletten oluşur. Ayrıca 2000 yılında Putin tarafından oluşturulan 7 idari bölge var. Amaç vertikal vlasti, dikey gücü oluşturmak. Bunda önemli ölçüde başarılı olundu.
Kray ve oblast eyalet anlamında kullanılıyor. Aradaki fark, Rusya imparatorluğu zamanında eyalet olanlar genellikle kray adını almış. Daha sonra oblast terimi kullanılmaya başlanmış. Okrug ise bölge demek. Yahudi Otonom Bölgesi gibi. Cumhuriyetlere ise Tataristan, Başkurdistan ve Komi örnek gösterilebilir. Moskova ve Petersburg ise özel statüsü olan iki eyalettir. Bu özel statüden dolayı Moskova Belediyesi, Moskova hükümeti diye de adlandırılır. Bu Rusya hükümeti ile karıştırılmamalıdır.

Milli İdeoloji Eksikliği

Federal bir yapının beraberinde getirdiği pek çok zorluklar vardır. Bunlardan birincisi; federal birimlerin merkezi devlete bağlılığının devamını sağlamaktır. Çok ve farklı etnik yapıya sahip bir devlette, milli birliği sağlamak zordur. İnsanları etrafında toplayabileceğiniz milli bir ideolojinin olması gerekir. Ancak bu tarz ideolojiler bazı etnik yapıları, mesela Rusları merkeze çekerken, diğerlerini de itebilir. Bu açıdan, Rusya’nın en büyük problemlerinden biri komünizmin çöküşünden sonra milli ideolojinin yokluğudur. Ülkedeki her vatandaşı kapsayacak bir Milli ideoloji eksikliği vardır. Bu ideoloji milliyetçilik olamaz. Çünkü Rusya’da nüfusun sadece %83’u Rus’tur. 180’ün üzerinde etnik yapı vardır. Din de Rusya için milli bir ideoloji olamaz. Ortodokların yani sıra 20 milyon kadar müslüman ve çok sayıda budist ve şaman da yaşamaktadır. Bu bağlamda dine vurgu yapmak olumsuz sonuçlar da doğurmaktadır.

Putin İmparatorluğu
Ruslar için savaşların ve iç-dış düşmanların birleştirici rol oynadığı görülmektedir. İç ve dış düşmanlar söylemi Rusya’da sık sık kullanılmaktadır. FSB başkanı her aralık ayında sadece Rus gazetecilerin alındığı bir basın toplantısı yaparak iç ve dış düşmanlara karşı yürütülen mücadelenin sonuçlarını açıklar. Bush’un son dönemde yaptığı korku üzerine iktidar inşa etme politikasını aslında Ruslar uzun zamandır uygulamaktadırlar. . İnsanları bir arada tutmakta şimdilik zamk olarak savaşlar ve terör tehdidi, mevcut durumda Çeçen meselesi, kullanılmaktadır. Böylece, toplum ortak düşman karşısında devlet etrafında kenetlenebilmektedir. Bu noktadan bakınca Çeçen savaşı amacına ulaşmıştır Rusya açısından. Rus birliklerinin orada aldığı sonuç, bu tahlilde, ikinci derece önem taşımaktadır.

Putin iktidara geldiğinde söz verdiği üzere, yolsuzlukların ve bir kısım oligarhların üzerine gitti. Böylece vatandaşın devlete olan güvenini tazeledi. Putin’in ilk söylemleri Rus halkının genetik kodlarına uygundu. O, Rusya’nın bir imparatorluk olduğunu ve eski gücünü tekrar kazanarak süper güç olması gerektiğini söylüyordu. Buna ‘imparatorluk düşüncesi’ dedi Putin. Bir anda halkın Putin’e güveni arttı. Galiba Putin gerekli olan ‘milli ideolojiyi’ bulmuştu. Putin’in ABD’ye karşı duruşunu siyasi ittifaklar yoluyla etkisini genişletme politikasını bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

Rusya Kafkasya ve Ukrayna’da Kan Kaybediyor
Rusya’nın Kafkaslarda uyguladığı tüm politikalar etkisinin artmasına değil, azalmasına neden oldu. Azeri-Ermeni çatışması, Gürcistan’da Acaristan problemi Rusya’nın yanlış politika izlediği çatışmalardan sadece ikisi.

Ukrayna’daki Rus mücadelesi yıllardır sürüyordu. Burada gücünü kaybetmek istemeyen Putin, eski başbakan Viktor Çernomirdin gibi güçlü bir ismi Kiev’e büyükelçi atamıştı. Ancak Kuçma Rus yanlısı olsa da, halkın genel tercihi Avrupa idi. Rus siyasi gözlemciler, Rusya’nın Yanukoviç’ten daha başarılı ve kolayca iktidara gelebilecek isimler olmasına rağmen, Yanukoviç’e yatırım yapmanın yanlış olduğunu söylüyorlar.

Burada problem, Rusya’da son 15 yılda meydana gelen büyük değişimlere rağmen, bürokratların önemli bir kesiminin hala Sovyet tarzı idare anlayışını terk etmemeleri. Bu anlayış halkın tercihlerinin önemli olmadığı, kamuoyunun idareciler tarafından kolayca maniple edilebileceğini öngörmektedir. Ancak günümüzde halkın tercihlerinin eskisinden daha önemli olduğunu ve batılı güç odaklarının kamuoyunu maniple etmede çok yeni teknolojiler kullandıklarını Rus idareciler görememektedirler. Gürcistan ve Ukrayna örneği Rusların bu konuda bir zihniyet değişimine gitmeleri gerektiğinin iki önemli göstergesidir. Bu anlayış, Rusya’nın güneyinde işe yaramazken, eski Sovyet zihniyetinin hala hakim olduğu ve Sovyet tipi idarecilerin başta olduğu Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde Rusya’nın etkisi artmaktadır.
Dr. İhsan Çomak: Dış Politika Analisti
dricom11@yahoo.com




--------------------------------------------------------------------------------

[1] AVPRI: Fond: 151, op: 482, d: 2980 st. 4. 28 Ocak 1898.
2004-12-11 16:58:14