Sayfalar

31 Mayıs 2009 Pazar

TÜRK TÖRESİ


Türklerin yazılı olmayan yasalarıdır. Aileden Devlete, kişilerin ilişkilerinden toplumun düzenine kadar her alanda oluşmuş, kişi ve toplum davranışlarını yönlendiren temel kurallar bütününe Türk'lerde "Töre" adı verilmektedir.

Latin'ler ve Greek'ler de ise Nomos, Arap'larda ise Namus adını alır. Temeli Tanrısal olan ve toplumun yaşantısını düzenleyen, genelde yazılı bir kaynağı olmayan yasalardır.

Bu yasalar, binlerce yıl içerisinde oluşmuştur. Temeli büyüğe saygı, küçüğe sevgi'dir. Bu temel, İlköğretim'de her sabah tekrarlatılan "Andımız"da ifadesini bulur. Türk Töresi'nin genel çerçevesi bilinmekle birlikte tet tek bütün maddeleri belirlenip kamuoyunun bilgisine sunulabilmiş değildir. Bu konu araştırmacıların üzerinde çalışmalarını gerektiren bir konudur. Atasözleri ve Deyimlerde, gelenek ve göreneklerde, düğün ve derneklerde, yazılı ve sözlü kaynaklarda, yabancıların Türklerle ilgili eserlerinde, gündelik davranış ve sohbetlerde bu yasalara rastlanabilir.

Türk Töresi; Türk Örf ve Adetlerini, Türk Ahlâkını, Türklerin özelliklerini, Türk Görgüsünü de içine alır, ancak bütün bir hayatı kapsar. Türkler tarafından oluşturulan medeniyetin bu açıdan tam bir taraması yapılmış değildir.

Bu alanda yapılan çalışmalara Ziya Gökalp'in Türk Töresi adlı eseri (Toker Yayınları) örnek verilebilir.

Son dönemde Yılmaz Uyar tarafından yazılan 21. Yüzyılın Eşiğinde Örf ve Âdetlerimiz (Türk Töresi) adlı Türk Kültürüne Hizmet Vakfı Yayınları arasında çıkan eser (ISBN No: 9757522023) bu alanda yazılan bir başka kapsamlı eserdir.
Kaynak: "http://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrk_T%C3%B6resi"


BİR BAŞKA YAKLAŞIMLA

"TÜRK TÖRESİ"


Türk Töresi: "Türk hukuku", "Türk nizamı" demektir. Türk Töresi' nde her Türk' ün toplum içindeki yeri, sırası ve vazifeleri belirli kaidelerle tesbit edilmiştir. Türk Milletinin teşkilanması, Türk devletlerinin ve ordularının teşkilatlanması hep bu töre esaslarına göre olmuştur. Tarihte karşılaştığımız o büyük Türk Medeniyeti, Türk Töresi' nden, Türk zekasından Türk kabiliyetinden doğmuştur.

Türk Töresi: Evvela Türk Milletini sevmek ve Türk Milletinin kuvvetine, büyüklüğüne inanmak demektir.

Türk Töresi, yüksek vazife duygusu demektir. Türk Töresi, devlet hizmetinde, insanların münasebetlerinde millete hizmeti ve insanlara saygıyı esas alır. Türk töresi, büyüğe saygı küçüğe şefkat ve sevgi demektir.

Türk Milleti, ağırbaşlı, vakarlı, ciddi, çok konuşmayan, gerektiği zaman az ve öz konuşan, soğukkanlı olan, birden öfkelenmeyen, cesur, ahlaklı, azimli, sözüne ve vazifesine sadıktır.

Avrupa' da fertler karşılıklı münasebetlerinde "Türk sözü mü?" derler. Onlar Türk sözüne güvenileceğini bilmektedirler. Büyüğünün emrinden çıkmamak, küçüğe karşı sevgi, şefkat göstermek, onu itaat altında bulundurmak, hakka riayet etmek Türk Töresinin esas unsurlarıdır. Türkler bütün devletlerini bu töre ile kurmuşlar, töreyi bozunca da yıkılmışlardır.

Töre, Türk örf ve geleneklerinin kesin hükümleri birliğidir. Orkun kitabelerinde töresiz bir devlet veya topluluk olamayacağı belirtilmiştir. Bundan hareketle geçmiş çağlarda Türk ellerinde kanunsuz veya hükümdarın şahsi iradesine bağlı bir yönetim şekli olmamıştır. Dolayısıyla kağanlar buyruklarını, ayrucular ise kararlarını töreye göre vermişlerdir. Yani millet doğrudan doğruya törenin himayesindedir. Bozkırlarda fiilen yaşanan hayatın zamanla hukuki-sosyal değer kazanmış davranışlarını ihtiva eden ve genellikle kanun mânâsına alınan töre, eski Türk sosyal hayatını düzenleyen mecburi normlar bütünüdür. Bu bütün, yani kanunlar, millidir. Türklerde töre kanun mânâsına gelmekle birlikte, onunla sınırlı değildir. Çünkü yazılmış kanunlarla, yazılmamış teamüller de törenin içindedir. Hattâ, hukuki töreden başka dini ve ahlâki töreler de vardır. Dolayısıyla, Türk Töresi, Türklere atalarından kalan bütün kaidelerin toplamı demektir. Töre, ahlâki, sosyal, siyasi birçok prensip koymuş, müesseseler kurmuş, insanlığa kendi hakikatlerini bildirmek ve onları sükûnetle refah içinde yaşatmak maksadıyla devlet gibi insanlığa en büyük faydayı getiren yüksek bir merkez müessese vücuda getirmiştir. Yani törenin devleti de, insanı kendi hakikatine götürmek maksadının bir vasıtasıdır. Bu bakımdan töre büyük bir ihtimalle eski Türk dininin adıdır...

...Türk töresi, oldukça sert ve kesin hükümler ihtiva etmiştir. Cezaları ağır olmakla birlikte, töre, Türk cemiyetinin belkemiğini teşkil ettiği için hiç kimse bu cezaları haksız ve adaletsiz görmemiştir. Törenin daima doğru ve adaletli olanı emrettiğini herkes baştan kabul etmiştir. Çünkü töre, milletin yüzlerce yıllık hayat tecrübesinden süzülmüş kaidelerden ibarettir.

Töre sadece geçmişte yaşananlardan ibaret değildir. Farklı boyut ve unsurlarıyla bugün de yaşanıyor olması, onun geçmişte kalmış olmadığını gösterir. Dolayısıyla töre, tarihin tozlu sayfalarında kalmadığı gibi, müzelik kıymetlerden ibaret de değildir. Töre, ulu bir çınar olan devleti ayakta tutan, heybetli kılan ve güçlü yapan bir köktür. Bu kök ne kadar derinlere dalmışsa, çınar da o kadar dayanıklı ve heybetli olur.

Divanü Lûgatit-Türkde töre evin en önemli yeri ve sediri olarak ifade edilirken, kavram asıl mânâsı ile törü şeklinde geçmekte olup, görenek ve âdet olarak açıklanmıştır. Buna göre;

Türk töresi: Türk örf adet ve geleneklerinin kesin hükümleri birliğidir. Orhun kitabelerinde töresiz bir devlet veya topluluk olamayacağı belirtilmiştir. Bundan hareketle eski Türklerde kanunsuz veya hükümdarın şahsî iradesine bağlı bir yönetim şekli olmamıştır. Dolayısıyla kağanlar emirlerini, yargıçlar kararlarını töreye göre vermişlerdir. Yani halk doğrudan doğruya törenin himayesindedir. Bozkırlarda fiilen yaşanan hayatın zamanla hukukî-sosyal değer kazanmış davranışlarını ihtiva eden ve genellikle kanun mânâsına alınan töre (törü) , eski Türk sosyal hayatını düzenleyen mecburî normlar bütünüdür. Bu bütün, yani kanunlar, millîdir. Türklerde töre kanun mânâsına gelmekle birlikte, onunla sınırlı değildir. Çünkü yazılmış kanunlarla, yazılmamış teamüller de törenin içindedir. Hattâ, hukukî töreden başka dinî, ve ahlâkî töreler de vardır.
Dolayısıyla, Türk töresi, eski Türklere atalarından kalan bütün kaidelerin toplamı demektir. Töre, ahlâkî, sosyal, siyasî birçok prensip koymuş, müesseseler kurmuş, insanlığa kendi hakikatlerini bildirmek ve onları sükûnetle refah içinde yaşatmak maksadıyla devlet gibi insanlığa en büyük faydayı getiren yüksek bir merkez müessese vücûda getirmiştir. Yani törenin devleti de, insanı kendi hakîkatine götürmek maksadının bir vasıtasıdır. Bu bakımdan töre büyük bir ihtimalle eski Türk dininin adıdır.

Türk töresi, oldukça sert ve kesin hükümler ihtiva etmiştir. Cezaları ağır olmakla birlikte, töre, Türk cemiyetinin belkemiğini teşkil ettiği için hiç kimse bu cezaları haksız ve adaletsiz görmemiştir. Törenin daima doğru ve adaletli olanı emrettiğini herkes baştan kabul etmiştir. Çünkü töre, milletin yüzlerce yıllık hayat tecrübesinden süzülmüş kaidelerden ibarettir.


TÖRENİN OLUŞUMU VE GELİŞİMİ

Bütün bozkırlarda belki binlerce seneden beri yaşayan bir töre vardır. Büyük Türk hükümdarlarının bizatihi kendileri, halkın sosyal yapısında yaşayan bu törelere tâbî olmuştur. Türk beyleri, devlet ve milletleri eskiden beri müteamil olan töreye tâbi kaldıkça, Türk cemiyetinin hayatı tam yolunda ve normal olarak cereyan ediyor demektir; hükümdardan istenen de ancak bu törenin geçerliliğini temin etmektir.

Töre üç kaynaktan oluşur. Bunlar halk, kurultay ve handır. Yani bir kısım töre doğrudan doğruya halk içerisinde zuhur eder. Bunlar gelenek şeklinde nesilden nesle intikal eder. İkincisi beylerin, kurultayda aldıkları kararlardır. Üçüncüsü ise bizatihi Hanın teşebbüsleri ile gelişir. Töre nesilden nesle intikal ederken, hakanlar ve beyler bunlara kendilerinden bazı şeyler ilâve etmişlerdir. Her büyük tarihî olaydan ve yeni bir sülâle tahta geçtikten sonra töre, kurultaylarda gözden geçirilmiş ve bazı hükümlerin münakaşası yapılmıştır. Ancak buradan Hanın tek başına istediği töreyi koyma selâhiyetinin olduğunu düşünmek hatalı olur. Nitekim, Bilge Kağanın Budizmin kabûlünü istemesine rağmen isteği reddedilmiştir.

İslâmla müşerref olmayı müteakip, töre-din çatışması bazı noktalarda görüldü ise de, hanlar ve beyler, aile ve askerlik işlerinde XV. asra kadar töreyi tatbikten vazgeçmediler. Uluğ Bey gibi islâm bilgini olan bir hükümdarın bir çok işlerde yasa, türeye ihtiyacımız vardır demesinin sebebi de budur.

Selçuklu ve Osmanlılar, dedelerinden kalma teamüllere Oğuz töresi derlerdi. Ancak töre, yalnız Oğuzların teamüllerinden ibaret değildir. Bütün Türklük âlemi için geçerlidir.

Töre günümüzde de yaşamaktadır. Nitekim Eröz, Yörük ve Türkmen oymakları ile yaptığı araştırmalarında, töre kelimesinin kullanıldığını tesbit etmiştir. Görüşülenlerin hemen hepsi kavramı El âdeti, Türkmen töresi olarak dile getirmişlerdir.

SOSYAL HAYATTA TÖRENİN YERİ VE ÖNEMİ

Orhun âbidelerinde, bir çok yerde töre ve öneminden bahsedilmektedir.

Yedi yüz er olup ilsizleşmiş, kağansızlaşmış milleti, cariye olmuş, kul olmuş milleti, Türk töresini bırakmış milleti, ecdadımın töresince yaratmış, yetiştirmiş.

İli tutup töreyi düzenlemiş.

Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisi arasında insan oğlu kılınmış. İnsan oğlunun üzerine ecdadım Bumin Kağan, İstemi Kağan oturmuş. Oturarak Türk milletinin ilini, töresini tutuvermiş, düzenleyivermiş.

Babam kağan öylece ili, töreyi kazanıp, uçup gitmiş.

Türk, Oğuz beyleri, milleti, işitin: Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti, ilini, töreni kim bozabilecekti?

Töreyi kazanıp, küçük kardeşim Kül Tigin kendisi öylece vefat etti.

Yine törenin önemini ifade etmesi bakımından Divanü Lûgatit-Türkde geçen ifadeler oldukça dikkate değerdir. Nitekim bu ifadelerden birinde devlet gitse dahi törenin bakî olduğu vurgulanmaktadır. Buna göre vilâyet (devlet) terkedilir ama töre terkedilemez: El kaldı törü kalmas.

Bahaeddin Ögel, törenin devlet ve halk töresi olmak üzere ikiye ayrıldığını belirtmektedir. Çıkış noktası olarak da büyük oğlanla küçük oğlanın devlet ve millet hayatında ayrı yerlerinin olmasını almaktadır. Bu çerçevede eski Türk töresine göre, babanın tahtına daima büyük oğul çıkardı. Halbuki halk töresine göre küçük oğul önemlidir. Çünkü küçük oğlan, babasının evinde oturan ve baba ocağını devam ettiren çocuktu. Ancak buradan iki törenin birbiri ile çatıştığı sonucu çıkmamalıdır. Zira, devlet hayatı için tecrübe, dirayet ve bilgi önemlidir. Bu vasıfları da en iyi taşıyan olarak büyük oğlan görülmektedir. Ayrıca küçüklerin büyüğe riayet etmeleri daha kolaydır. Ancak aile ocağının devamı meselesinde vazife tabiî olarak küçüğe düşmektedir. Büyüklerin sıra ile kendi ailelerini kurarak baba ocağından ayrılmalarıyla, en sona küçük oğlan kalmaktadır. Bununla birlikte, devlet hayatında büyük oğlandan yana bir törenin bulunmasına rağmen, Türk tarihinde liyakat da önemli bir faktör olarak yer aldığından, tahta küçük oğlanların geçtiği de görülmektedir.

Törenin kendisini gösterdiği önemli müesseselerden biri de ordudur. Halk ile ordunun bütünleşmiş olduğu Türklerde, konar-göçer hayat tarzı halkı her zaman dinamik olmaya zorlamış, böylece güçlü bir ordunun sürekli olarak hazır bulundurulması elzem olmuştur. İşte Kara-Han Oğlu Alman-Bet destanında, Alman-Bet babasına İslâmiyete girmesini teklif eder. Ancak babası reddedince, buralardan gideceğini söyler. Bunun üzerine babası il ve yurdunu toparlar ve oğluna hitaben şöyle der:

Gel, gitme ayrılma! Bu Geyik Kayasından!

Töremizle büyüdün, yuğruldun mayasından!

Atamın yuvasından, Keçilerkayasından,

Gel gitme, ayrılma! Ananın yuvasından!

Yine Çinliler Meteden karısını isteyince, devlet ileri gelenleri bu duruma karşı çıkarken töreye vurgu yaparak Mete Hana şöyle derler. Bu Tung-hular, töre diye bir şey tanımıyorlar! Bu defa da Hatunumuzu istiyorlar! Biz onlara derhal hücum ederek, hepsini ortadan kaldırmağı teklif ediyoruz!

Töre müessesesinin önemi sadece töreye gösterilen saygı ve itaatten ibaret değildir. Aynı zamanda Türk devletlerinde töreyi bilenlere karşı gösterilen derin saygı da önemin bir göstergesidir.

SOSYAL BÜTÜNLEŞME VE TÖRE

Töre, sosyal bütünleşmenin temel kaynağıdır. Bilhassa normatif bütünleşmenin temel kaide ve teamüllerini töre sunmaktadır. Törenin buradaki etkisi, geleneği temsil etmesinden doğmaktadır. Çünkü, bu normun oluşması ve kabul görmesi onun gelenekselleşmesine bağlıdır. Gücünü geçmişten alan norm etkilidir ve kendi merkezi etrafında birleştiricidir. Bu çerçevede en güçlü normlar töre olarak nitelendirilmektedir. Töre buradaki gücünü, uzun geçmişe sahip olmasından ve görmüş olduğu genel kabulden almaktadır. Sosyal bütünleşmeyi temin etmesi açısından Divanü Lûgatit- Türkde törenin yayılması ile birlikte şaşkın kişilerin ayılacağı, kurtla kuzunun birlikte yürüyeceğini belirten şu dörtlük dikkate değerdir.

Endik kişi?

El törü yetilsün

Toklu böri yetilsün

Kadhgu yeme savılsun.

Böylece törenin toplumun nizamının sağlanmasındaki fonksiyonu da oldukça kuvvetli bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Çünkü sosyal nizam, ancak eksiksiz bir şekilde anlaşılan bir kurallar geleneği ile mümkündür. Bu gelenek bizatihi törenin kendi içerisindedir. Yüzyılların derinliğine kök salmış olan töre, büyük bir birikim ve tecrübeyi temsil eder. Bu bakımdan, milliyet bağının güçlü kılınmasına hizmet eden de odur.

TÜRK YÖNETİM SİSTEMİ OLARAK TÖRE

Töre, Türk sosyal hayatını düzenleyen kaideler bütünüdür. Başka bir ifadeyle, kişiler ve zümreler arası münasebetleri düzenleyen; idarecilerle idare edilenler arasındaki işleri, hak ve vazifeleri belirten usullerdir. Yönetim sistemine baktığımızda ise hükümdarın yetkilerini meclisler (Kurultay ve Hükûmet meclisi) sınırlandırmakta, hem hükümdarın hem de meclislerin üzerinde ise Töre bulunmaktadır. Ne halk ne de yönetim sisteminin herhangi bir unsurunun, çevresini törenin çizmiş olduğu normlar bütününün dışına çıkması mümkündür. Bu noktadan hareketle, Türk devletini kanun devleti olarak nitelendirebiliriz. Çünkü devletlerinin nevi şahsına münhasır bir yönetim sistemine sahip oldukları görülmektedir. Ancak, mutlaka bir isim vermek gerekiyorsa, eski Türklerde yönetim sistemine Töre Sistemi demek yanlış olmayacaktır. Zira il gider, töre kalır.