Sayfalar

12 Haziran 2010 Cumartesi

Kabala ve Bediüzzaman Said-i Nursi

Eklenme tarihi: 27.09.2009 00:21:06
Kürtçülük akımını nasıl başlattığınıda en sonunda okuyup Nur cemaatinin ve manevi liderinin nasıl bir insan olduğunu anlayacaksınız.


Kuşkusuz başlığı okuduğunuzda her ne görüşü savunuyorsanız savunun aklınızda ‘'ne alaka'' sorusu belirecektir.
Heleki nur cemaatinden olanlar hem küfür edip hemde okuyarak savunma pozisyonunda bana karşı her yönden saldırıya geçeceklerdir. Ben hepsine göğüs gerecek ve cevap verecek güçteyim evvel ALLAH..!

Yazı uzun olacak bunu ilk olarak söyleyeyim. Onun için tam okumadan ve anlamadan yorum yapmayın.

Bazı saf kardeşlerimizin zamanın en büyük din alimi diye adlandırdıkları ‘'Bediüzzaman Said-i Nursi'' nin yapmış olduğu işlerin, sarfetmiş olduğu açıklamalarının, yazdığı risale, külliyat vb. kitaplarının KABALA ile ne kadar benzerlik ve uyum içinde olduğunu anlayacak, ortak olarak seçtikleri kişilerin milliyet ve dinlerinin de ne olduğunu göreceksiniz.

Kürtçülük akımını nasıl başlattığınıda en sonunda okuyup Nur cemaatinin ve manevi liderinin nasıl bir insan olduğunu anlayacaksınız.

İlk olarak tam anlayabilmeniz için KABALA'nın ne olduğunu kısaca özetleyeyim.

KABALA NEDİR ?

Kabala kelime olarak sihir, büyü anlamlarını ifade etmektedir.

Yahudi dili olan İbranice'de kabalanın özel bir yeri bulunmaktadır. Yahudi'lerin tevrat'tanda çok önem verdikleri kabala bir sihir, büyü kitabının özetidir. Bir takım hesaplar kullanılarak olaylara yön verebilen bir sihirdir KABALA.

Yahudi'lerin inançlarına göre ALLAH (Yehova) H.z Adem ile Havva'ya bazı sihir ve büyü formülleri vermiştir. Dünya'ya geldiklerinde bu sihirleri kuşaktan kuşağa anlatmışlar ve silsile yolu ile nesilden nesile bildirmişler.

Tabi bu nesil Adem (selam olsun ona) den sonra gelen Peygamber'lerdir.

Adem'den, Nuh aleyhisselama ondan da İbrahim'e, İbrahim'den Musa'ya, Musa'dan da kardeşi Harun'a ve Harun'dan da HAHAM'lara aktarılan sihir formüllerinin tümüne ‘'KABALA'' diyorlar.

Şu anda kabalist bir yapıya sahip İsrail devleti aslında Tevrat değil Kabala'ya göre yönetilmektedir.

Sadece Yahudi HAHAM'larının bildiği Kabala öğretisi tüm evrenin Yahudi ırkının emrinde olması için devam ettirilmektedir.

Onun için bazı devletleri kabalist bir yapıya büründürmek ve kirli emelleri için araç olarak kullanmak amacındadırlar. O bazı devletler ise nilden fırata kadar olan bölgeyi sınırlayan devletlerdir. Bunun içinde Türkiye'de vardır.

SAİD-İ NURSİ VE TERAKKİ MASONLARININ İŞ BİRLİĞİ

İttihat ve Terakki'nin kurucuları malumunuz üzere Yahudi Masonlarıdır.

Büyük Hakan 2.Abdülhamit'in siyasi iradesine engel olmak için o büyük Hakan'ı tahtan indirip sürgüne bile yollamışlardır.

Sırf modern (!) Siyonizm'in babası olan Thedor Herzl'in Amerikalı Yahudi Rotchild'in direktifiyle İsrail'in kurulması için Büyük Hakan'dan para karşılığında toprak isteyipte aldığı ***** cevabı üzerine İttihat ve Terakki Masonları tarafından ‘'KIZIL SULTAN'' lakabı yaftalanarak Türk Milleti'ni o büyük sultana karşı kışkırtmışlardır.!

İşte bu dönemlerde Rusya'da esir (mi ?) düşmüştü Said-i Nursi.

Esirlikten kurtulup (!) bir yolunu bularak ülkeye dönen Said-i Nursi İttihat ve Terakki'cilerin çok büyük desteğini bilinmez bir şekilde almıştır.

Bu desteği Rusya'da esir (mi düşmüştü acaba ?) düştüğü içinmi yoksa başka bir sebep içinmi verdiler bilinmiyor.

Yine o dönemlerde İngiliz ve Amerika'lı ajanlar cephede bir türlü yenilmeyen Türk'lerin ayakta nasıl hala dimdik kaldığının üzerinde çalışmalar yapıyorlardı. Ve sonuçta aradıklarını buluyorlardı.

Aradıkları cevap İSLAMİYET idi..!

Eğer İslam dini yozlaştırılıp, yanlış kişiler tarafından yönlendirilirse Türk'ler İslam dininden bilmeden uzaklaşacak ve böylece cephe düşman tarafından ele geçirilecekti.

Bunu başarmanın bir yoluda İslamcı (!) kimlikli birini bulup (İcad edip) önce Milleti'in gönlünde taht kurdurmak, ona karşı sevgi beslettirmek sonra onu İslamcı olduğu için sürgüne yollamak, sürgünden sonra tekrar Millet'in önüne sürmek, halkın bu yanlış kişiyi önder diye sahiplenmesini sağlamak ve toplumun onun her dediğine onay vermesini sağlayarak gizlice hem İslam'ı hemde vatanı parçalara ayırmak düşüncesini ve fikrini buldular.

Bizi ancak böyle yenebilirdiler. (Bakınız Recep Tayyip Erdoğan'ın gelişimi)

İşte bu yüzden İttihat ve Terakki'cilerin desteğini almıştı Said-i Nursi denen şahıs.

Ve Türk Milleti'ni kandırmak ve parçalamak için harekete geçmişti birileri.

İslam dininin yozlaştırılması için Yahudi Masonları olan İttihatçılar tarafından kurulan ‘'Darülhikmetülislamiye'' yani İslam Akademisi'nin başlarından biride artık Said-i Nursi idi.

İttihatçılar birden bire İslam'a heveslendiler nedense.

Onun içinde Said-i Nursi'yi buldular.!

Şimdi siz değerli okuyucularıma soruyorum…..?

Bir Yahudi Mason'un İslam'ı gerçek manada yaşatmak için bir akademi kuracağına inanıyormusunuz..?

Said-i Nursi'nin gerçekten Rusya'da esir düştüğüne inanıyormusunuz…?

Her türlü ajan ve hainin arka çıktığı akademinin güvenilir olduğunu sanıyormusunuz…?

Bunların sonunda da Said-i Nursi'ye İslam alimi diyebiliyormusunuz.?

İşte size cevap…HAYIR ve ASLA..!

Ondan ötürü de benim şahsi kanaatim şudur ki Said-i Nursi Mason'lar tarafından desteklenmiştir.

Ne İslam ile nede vatan ile alakası yoktur. Kürtleri kışkırtmak için kullanılan maşadan başka bir şey değildir.!

KABALA'DAN İLHAM ALAN NURCULUK VE SAİD-İ NURSİ

Nur cemaati ve okulları kendi içlerinde ‘'CİFR'' ilmine çok önem verirler.

Bir takım ‘'Ebced'' hesapları ile geleceği tahmin etmeye uğraşmaktadırlar.

Gizli bir ilim olan ‘'cifr ve ebced'' hesapları KABALA ile aynı oranda benzerlik teşkil etmektedir.

Çünkü KABALA'da da bir takım hesaplar ve formüller kullanılarak gelecek tahmin edilmek istenmektedir ve bazı ileriye dönük çalışmalara zemin hazırlanmak istenmektedir..

Bilindiği gibi Said-i Nursi de yazdıkları risalelerde, külliyatlarda, lemalarda bu hesapları kullanarak bir takım tahminlerde bulunmuştur.

Ve günümüzde olan bu ‘'İBRAHİMİ DİNLER'' masalının zeminini ta o zamanlar hazırlamıştır.

Cemaat içindeki okullarda öğrencilerin beyinlerine Said-i Nursi'nin yazmış olduğu Risalelerin, Külliyatların, Lemaların kaynağının ALLAH olduğunu ve ALLAH' tarafından Said-i Nursi'ye gelen ‘'İLHAM'' ile yazılmış olduğunu aşılamaktadırlar.

Yani yüce ALLAH tövbe büyük RAB'bimden ayet, ayet bu paçavraları Said-i Nursi'ye indirmiş ve yazdırmıştır.

Aynı ‘'KABALA'' daki bir takım hesapların ve sihirlerin ALLAH'tan peygamberlere, peygamberlerden de sil sile ile HAHAM'lara inmesi gibi. Benzerliğe bakın..!

Durun daha bitmedi..Sihirbaz Said-i Nursi hapisteyken mürtileriyle bile konuşabiliyormuş.!

O yıllarda hapise atılan Said-i Nursi yine bir takım sihir ve büyüler kullanarak geceleri kaldığı hapishaneden esrarengiz bir şekilde UÇUP belirli müritleriyle bir evde toplantılar yapıyor, gece boyunca konuşabiliyor, sabaha yakında kaldığı hapise tekrar aynı şekilde esrarengiz bir şekilde geri dönebiliyormuş.

Hep KABALA öğretilerinin tesiridir bunlar.

Esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolmalar, direk aracısız (Cebrail a.s. bile yok) ALLAH' c.c.tan alınan ilhamlar, bir takım gizli büyüler hesaplar ‘'cifr ve ebced'' gibi hepsi KABALA'da mevcuttur.

Hatta Nur cemaatinin Said-i Nursi'den sonraki manevi lideri olan Fettullah Gülen 31 ocak 1986 tarihinde İzmir İl Nüfus Müdürlüğüne başvurarak, 3881 kayıt numaralı kimliğindeki ismini ‘'FETULLAH''tan ‘'FETHULLAH'' a çevirmiştir.

Bu ‘'H'' harfindeki değişiklik bazılarına göre (bize göre yani) ‘'ebced'' hesabına uydurarak ileriki zaman dilimlerinde kendinin İSLAM önderi olacağının inanılması içindir, bazılarına göre ise (nur cemaati) Said-i Nursi'nin Siirt'teki hocası ‘'MOLLA FETHULLAH''ın ismini almak istediği için yapılmıştır.

İşte size yine KABALA ile aynı oranda benzerlik teşkil eden olay. Sihir ve büyü hesapları kullanılarak kendini ‘'YÜCELTME'' çalışmaları..!

Bir başka benzerlik ise Nur cemaati okullarında mevcuttur.

Yahudi doktrininin (KABALA) öğretildiği gelenekçi okullardaki öğretmenlere ‘'SOFERİM'' yani ‘'YAZICILAR'' denilmektedir.

Bu okullarda yazılı Tora ve Sözlü (vahiy edilmiş ama yazılmamış !) Tora vardır.

Soferimlerin görevi, vahiy edilenleri açıklamak ve bunun toplumlar ile fertleri tarafından öğrenilmesini ve benimsenmesini sağlamaktır.

Nur cemaati içinde de Said-i Nursi'nin ‘'Risale-i Nur Külliyat''ını aslından (yani Latin harfleriyle basılmamış haliyle) okuyan, açıklayan, topluma ve fertlere öğretenlerede ‘'YAZICILAR'' denilmektedir.

Hem KABALA'da, hemde Nur Cemaati içinde aynı şey…! ‘'YAZICILAR'' Bu sizce tesadüf, rastlantı olabilirmi..?

Bence asla, kat'a, imkansız…! Böyle tesadüf o-la-maz..!

SAİD-İ NURSİ'YE AÇIK DESTEK VEREN YAHUDİLER

Bediüzzaman sempozyumuna katılan Yahudi…!

‘'Dindar, fakat antisiyonist bir Yahudi'yim''

diyen Central Connecticut Üniversitesi öğretim üyesi olan Profesör Norton Merzinsky sunduğu bir açıklamada Said-i Nursi'nin yazdığı Risalelerin diğer dini kitaplardan ayrılan üç özelliği olduğunu söylüyor.

Barışa sık sık atıfta bulunması,
kendisi gibi düşünmemeye anlayış ve
Müslüman-Yahudi ilişkilerine bakışta tek bir tarafı haklı çıkarır bir tutum sergilememesi !

Said-i Nursi'nin Yahudi'lerinde hak ve hukukunun bulunduğunu yazması,
Kudüs ve çevresinin Yahudi'ler için kutsal olduğundan bahsetmesi Yahudi Profesör Norton Merzinsky'i çok şaşırtmış.!

Said-i Nursi'ye destek çıkan bir diğer Yahudi Profesör Yehezkel Landau'nun 2004 yılındaki bir konferansta sunduğu açıklamanın konusu;

Yahudi geleneği ve Said-i Nursi'ydi.

1978 yılında vatandaşı olduğu Amerika'yı terk edip İsrail'e yerleşen, 1980 yıllarında dindar bir Siyonist hareket olan Netivot Salom'da idarecilik yapan,

1981-2003 yılları arasında İsrail'in Ramle şehrinde Arap ve Yahudi birlikteliğini hedefleyen ‘'Açık ev'' merkezini kuran, Profesör Yehezkel Landau zaman gazetesinden Nuriye Akman'ın sorularına şöyle cevaplar veriyordu…;

"Nursi'nin hayatı ve eserleri bazı Yahudi düşünürleriyle benzerlikler gösteriyor. 19.yüzyıldan itibaren bazı hahamlar Yahudi'lere bilimsel çalışmalar (KABALA) ile modern dünya arasında bağlantı kurma konusunda yardım etmeye çalıştı. Tel Aviv yakınlarında dini ilimler ve seküler bilimleri birleştiren Barilan isimli harika bir üniversitemiz var. Yine New York'ta Yashiva isminde bir üniversite daha var.

Ben Said-i Nursi'nin fen ve din ilimlerini birlikte öğretmek üzere Doğu Anadolu'da kurulmasını planladığı üniversite
( Medresetüzzehra ) fikrini duyduğumda Barilan üniversitesinin Türkiye versiyonunu kurmak istemiş diye düşündüm.

Bence Said-i Nursi devlet sistemi olarak tamamen seküler Atatürk modeli ve İmamlarca yönetilen İran modeli arasında bir sentez istedi.

İsrail'de bunu yapmaya, tamamen seküler olmayan parlementosunda dini partilerinde yer aldığı, hahamların en yüksek yetkiye sahip olmadığı bir Yahudi devleti kurmaya çalışıyor.

İsrail'de sivil mahkemeler, anayasa mahkemesi ve kişilerin özel statüleriyle ilgili konulara bakan hahamlarca yönetilen dini mahkemeler var. Bana göre sosyal sahada dini özel bir meta yapmak yeterli değildir. İnanıyorum ki Siad-i Nursi içinde yeterli değildi.
(31 ekim 2004)

Kabalacı Said-i Nursi'ye ilgi duyan sadece dış devletlerdeki Yahudi'ler değildir.

Ülke içindeki Sabatayistlerde bu adama ilgi duymuşlardır.

Nur cemaatine yakın olan ‘'Matbuat'' dergisinin, sabatayist olduğunu saklamayan ve ‘'Evet ben selanikliyim'' kitabını yazan Ilgaz Zorlu'yla yaptığı bir röportajdan kısa bir bölüm aktarmak istiyorum.

Soru : Kabalizm sizin için çok önemli bir nokta. Peki Bediüzzaman'ın ebced hesabıyla ilgili çalışmalarını biliyormusunuz ?

Cevap : Evet biliyorum ve o konuya girmeyeceğim. Enteresan ifadeleri var. Bence Said-i Nursi yazmak istediği şeylerin çoğunu yazmamış bir insan. Özellikle cifr konusunda bir hayli bilgisi var. Bunu açık bir şekilde yazmamış bu çok önemli.

Soru : Bediüzzaman'ın eserlerinin sizde ne gibi bir tesiri oldu ?

Cevap : En çok ilgimi çeken ‘'Tabiat Risalesi''. Dinsizlik ve materyalizm karşısında bu insan çok sağlam delillerle bu kitabı atıyor ortaya ve ben onun vermiş olduğu örnekleri kendi dini tartışmalarımda kullanıyorum. Diyorum ki Bediüzzaman Said-i Nursi'de böyle söylüyor. Ve ben bundan hicap duymuyorum. Niye duyayım ? Çünkü oda aynı yolda gidiyor.

Din olarak Yahudi'liği seviyorum. Yahudi'lik üzerine çok araştırma yapıyorum ama bu benim Bediüzzaman'ı araştırmayacağım anlamına gelmez. Eminimki Bediüzzaman Said-i Nursi yaşasaydı ondan öğreneceğim çok şey olurdu.

İşte sizlerde okudunuz sevgili okurlar.

Kabala nasılda Said-i Nursi'yi, Fettullah Gülen'i etkisi altına almış. Yaptıkları her hareket, her söz, her laf Kabala'ya göreymiş. Bunu açıkça okuduk ve öğrendik.

Son söz…

KÜRT KIŞKIRTICISI, SİHİRBAZ SAİD-İ NURSİ DİN ALİMİ DEĞİLDİR

Eser Adı

İki Mekteb-i Musibetin Şahadetnamesi Yahut Divan-i Harb-i Örfi ve Said-i Kürd-i

Yazar Adı

Said-i Nursi Kürdi

Tarih ve yer

1909, İstanbul, Vezir Han, İkbal-i Millet Matbaası

Saidi Nursi olarak bildiğimiz zat, söz konusu eserinde, kendisinin "Said-i Kürd-i", yani "Kürt Said" olduğunu onaylamakta, ayrıca kendisini "Bediüzzaman" diye takdim etmektedir.

Kitap toplam 48 sayfadır ve kitabın "hatime" kısmında Saidi Kürdi şu satırları yazmaktadır:

"******larıma (Ebnâ-i cinsime) burada birkaç söz söylemezsem, bence bahis eksik (natamam) kalır. Ey Asuriler ve Keyanilerin cihangirlik zamanında, onların öncüleri (pişdar) ve kahraman askerleri olan Arslan Kürtler! Beşyüz yıldır yattınız, yeter artık, uyanınız, sabahtır. Yoksa vahşet ve gaflet sizi vahşet sahrasında yağma edecektir."

Ayrıca Saidi Nursi Kürdi şöyle söylemektedir:

"Süphan ve Ağrı dağları gibi geleceğin yüksek dağlarının doruğunda ayağa kalkmış, nefse esir olmayı yasak etmiş ve başkasına tecavüzü caiz görmeyerek şeriate dayanmış olan, hürriyet sultanı, yüksek sesle sizin gibi mazinin en derin derelerinde gafil ve dağınık bir kavme, cehalet ve yoksulluğa hücum için, fen, sanat ve silah başına, ileri arş."

Saidi Nursi Kürdi; "Kürt milliyetçiliği” çatısı altında Kürtleri birleştirmek gayesi gütmekte, 1909 tarihli eserinde Kürtçülük propagandası yapmakta, yüzyıllar boyunca bir arada yaşamış olan Türkleri ve Kürtleri -Kürtçülük söylemleri ile- kışkırtmaya çalışmaktadır.

Kısacası Saidi Nursi Kürdi'nin gerçek niyeti, Türklerin bölgede egemen olmalarını istemeyen İngilizlerin istekleriyle birebir örtüşmektedir.

Gerçek gayesi, geri kalmış Kürtleri kalındırmak/bilinçlendirmek olsa idi,

“fen ve sanat başına”

demekle yetinirdi. Ancak "SİLAH BAŞINA" diyebilecek kadar pervasızdır.

Üstelik aynı satırlardan, kendisinin emperyalist güçlere karşı hareket ettiği sonucunu çıkaranlar, şunu görmelidirler:

Saidi Nursi Kürdi'nin söylemleri doğrudan doğruya Kürtlere yöneliktir; muhatap sadece ve sadece Kürtlerdir. Ve de kendisi İngilizlerin icad ettiği şeriat sevdalısıdır. Gerçek İslam şeriatinden fersah fersah uzaktadır.

Evet, Saidi Nursi Kürdi Kürtçüdür, ne var ki kendisini gizlemek için müslümanlık/ümmetçilik örtüsüne bürünmektedir.

Saidi Nursi Kürdi, Türk müridlerinden evlenip "dinsiz evlatlar yetiştirmemeleri"ni isterken, habire çoğalan ve nüfusu gün geçtikçe -hızla- artan Kürtleri engellemek gereği dahi duymamaktadır.

Evet, Saidi Nursi Kürdi bölücüdür; onun müridleri de, gerçekleri görmekten aciz vatan hainleridir. Bunlar, Siyonizm'in istekleri doğrultusunda ayaklanan Şeyh Said'den hiçbir farkı olmayan Saidi Nursi Kürdi'nin ardına takılmış, Cumhuriyet ve Laiklik karşıtı ikiyüzlü Müslüman görünen ama Müslümanlıkla alakası olmayanlardır!

Kendi ırkçılıklarını gerçek milliyetçilere yamamaktan ise asla geri durmazlar. Kürtçülüğe/Kürdistan'a hizmet eden bu vatan düşmanları, bizleri “sahte milliyetçi/ırkçı” olarak lanse etmeye çalışmaktadırlar.

Oysa Mustafa Kemal Atatürk, “Ne Mutlu Türk Doğana” değil, “Ne Mutlu Türküm Diyene” demiştir; yani ırkçılığı değil, aynı dili konuşan insanların bir araya gelmeleriyle ortaya çıkan bir milleti işaret etmiştir.

İşte, bizim milliyetçiliğimiz bu çizgidedir, yurtseverliktir.

MİLLET; ırk/din birliği değil, AYNI DİLİ KONUŞAN insanların bir araya gelmelerinden oluşur ve "Türküm" diyen Türk'tür. Bu, asla ve kat'a, ırkçılık değildir.

Asıl ırkçı/şoven olan, Saidi Nursî Kürdi'nin ta kendisi ve onun nurcu müridleridir.

Fethullah Gülen Hocaefendi de, Saidi Nursi Kürdi çizgisinde yürüyen bir Kürtçüdür. Yakın gelecekte Saidi Nursi Kürdi'yi elinin tersiyle silip atacak ve Kürtçülüğünün rengini/örtüsünü değiştirecektir; ancak asıl amacından hiçbir zaman vazgeçmeyecektir.

Yani SİYONİZM'in İslam yeşiline boyanmış Din Devleti rücusundan..!

İşte, Türk Milletine asıl zararı verenler/verecek olanlar gerçek İslam Şeriatini isteyenler değil, Siyonist Süfyani düşünceye sahip bu kişilerdir.

Çünkü bunlar, içimizde barındırdığımız komşularımız, yakınlarımızdır. Çünkü bunlar, ikiyüzlü/takiyyeci vatan düşmanlarıdır. Çünkü bunlar sahte müslümanlardır.

Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere işaret ettiği yurtsever bazlı milliyetçiliğimizi, ırkçılıkmış gibi gösterip, gençliğimizi/milletimizi fırkalara ayıran bu zihniyete karşı akıllı hareket etmek sorumluluğundayız.

Ve unutmamalıyız ki, bizler, Enver Paşa'nın maceraperestliğindeki ahmaklar gibi değil, Mustafa Kemal Atatürk'ün ufkunda ötesini görebilmeyi hedef kılan/edinen kişiler olarak düşünebilmeliyiz.

Tüm gelişmelere bu yönde bakabilmeli, geniş yelpazede analizler üretmeli ve buna göre stratejiler belirlemeliyiz. Sağın ve solun fırkalaşmış/parçalanmış gençleri değil, milliyetimizin atası Atatürk'ün refere ettiği ÖNCÜ/İLERİCİ insanlar olduğumuzu artık idrak etmeliyiz.

Evet, bizler Farklıyız, ancak Fırka/tefrika değiliz! Ne sağda, ne solda, her daim ÖNDE/İLERİDE yürümeliyiz.

Hepiniz bir ve var olan ALLAH'a emanet olun..


Not: Bu yazıyı yazarken yararlandığım kaynaklar: Diyalog Belgeseli 1-2-3, Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı, Arslan Bulut'un bir yazısı, Yeni Mesaj gazetesi yazarları ve güvenilir birkaç internet sitesi
Ufuk GÜNAÇTI


http://bagimsizyorum.com/?mxz=haber&hid=321

Kabala ve Bediüzzaman Said-i Nursi

Said-i Nursi


 










Kürtçülük akımını nasıl başlattığını da en sonunda okuyup Nur cemaatinin ve manevi liderinin nasıl bir insan olduğunu anlayacaksınız.

Eklenme tarihi: 27.09.2009 00:21:06


Kuşkusuz başlığı okuduğunuzda her ne görüşü savunuyorsanız savunun aklınızda ‘'ne alaka'' sorusu belirecektir.
Heleki nur cemaatinden olanlar hem küfür edip hemde okuyarak savunma pozisyonunda bana karşı her yönden saldırıya geçeceklerdir. Ben hepsine göğüs gerecek ve cevap verecek güçteyim evvel ALLAH..!


Yazı uzun olacak bunu ilk olarak söyleyeyim. Onun için tam okumadan ve anlamadan yorum yapmayın.


Bazı saf kardeşlerimizin zamanın en büyük din alimi diye adlandırdıkları ‘'Bediüzzaman Said-i Nursi'' nin yapmış olduğu işlerin, sarfetmiş olduğu açıklamalarının, yazdığı risale, külliyat vb. kitaplarının KABALA ile ne kadar benzerlik ve uyum içinde olduğunu anlayacak, ortak olarak seçtikleri kişilerin milliyet ve dinlerinin de ne olduğunu göreceksiniz.


Kürtçülük akımını nasıl başlattığınıda en sonunda okuyup Nur cemaatinin ve manevi liderinin nasıl bir insan olduğunu anlayacaksınız.


İlk olarak tam anlayabilmeniz için KABALA'nın ne olduğunu kısaca özetleyeyim.


KABALA NEDİR ?


Kabala kelime olarak sihir, büyü anlamlarını ifade etmektedir.


Yahudi dili olan İbranice'de kabalanın özel bir yeri bulunmaktadır. Yahudi'lerin tevrat'tanda çok önem verdikleri kabala bir sihir, büyü kitabının özetidir. Bir takım hesaplar kullanılarak olaylara yön verebilen bir sihirdir KABALA.


Yahudi'lerin inançlarına göre ALLAH (Yehova) H.z Adem ile Havva'ya bazı sihir ve büyü formülleri vermiştir. Dünya'ya geldiklerinde bu sihirleri kuşaktan kuşağa anlatmışlar ve silsile yolu ile nesilden nesile bildirmişler.


Tabi bu nesil Adem (selam olsun ona) den sonra gelen Peygamber'lerdir.


Adem'den, Nuh aleyhisselama ondan da İbrahim'e, İbrahim'den Musa'ya, Musa'dan da kardeşi Harun'a ve Harun'dan da HAHAM'lara aktarılan sihir formüllerinin tümüne ‘'KABALA'' diyorlar.


Şu anda kabalist bir yapıya sahip İsrail Devleti aslında Tevrat değil Kabala'ya göre yönetilmektedir.


Sadece Yahudi HAHAM'larının bildiği Kabala öğretisi tüm evrenin Yahudi ırkının emrinde olması için devam ettirilmektedir.


Onun için bazı devletleri kabalist bir yapıya büründürmek ve kirli emelleri için araç olarak kullanmak amacındadırlar. O bazı devletler ise nilden fırata kadar olan bölgeyi sınırlayan devletlerdir. Bunun içinde Türkiye'de vardır.


SAİD-İ NURSİ VE TERAKKİ MASONLARININ İŞ BİRLİĞİ


İttihat ve Terakki'nin kurucuları malumunuz üzere Yahudi Masonlarıdır.


Büyük Hakan 2.Abdülhamit'in siyasi iradesine engel olmak için o büyük Hakan'ı tahtan indirip sürgüne bile yollamışlardır.


Sırf modern (!) Siyonizm'in babası olan Thedor Herzl'in Amerikalı Yahudi Rotchild'in direktifiyle İsrail'in kurulması için Büyük Hakan'dan para karşılığında toprak isteyipte aldığı "RED" cevabı üzerine İttihat ve Terakki Masonları tarafından ‘'KIZIL SULTAN'' lakabı yaftalanarak Türk Milleti'ni o büyük sultana karşı kışkırtmışlardır.!


İşte bu dönemlerde Rusya'da esir (mi ?) düşmüştü Said-i Nursi.


Esirlikten kurtulup (!) bir yolunu bularak ülkeye dönen Said-i Nursi İttihat ve Terakki'cilerin çok büyük desteğini bilinmez bir şekilde almıştır.


Bu desteği Rusya'da esir (mi düşmüştü acaba ?) düştüğü içinmi yoksa başka bir sebep içinmi verdiler bilinmiyor.


Yine o dönemlerde İngiliz ve Amerika'lı ajanlar cephede bir türlü yenilmeyen Türk'lerin ayakta nasıl hala dimdik kaldığının üzerinde çalışmalar yapıyorlardı. Ve sonuçta aradıklarını buluyorlardı.


Aradıkları cevap İSLAMİYET idi..!


Eğer İslam dini yozlaştırılıp, yanlış kişiler tarafından yönlendirilirse Türk'ler İslam dininden bilmeden uzaklaşacak ve böylece cephe düşman tarafından ele geçirilecekti.


Bunu başarmanın bir yoluda İslamcı (!) kimlikli birini bulup (İcad edip) önce Milleti'in gönlünde taht kurdurmak, ona karşı sevgi beslettirmek sonra onu İslamcı olduğu için sürgüne yollamak, sürgünden sonra tekrar Millet'in önüne sürmek, halkın bu yanlış kişiyi önder diye sahiplenmesini sağlamak ve toplumun onun her dediğine onay vermesini sağlayarak gizlice hem İslam'ı hemde vatanı parçalara ayırmak düşüncesini ve fikrini buldular.


Bizi ancak böyle yenebilirdiler. (Bakınız Recep Tayyip Erdoğan'ın gelişimi)


İşte bu yüzden İttihat ve Terakki'cilerin desteğini almıştı Said-i Nursi denen şahıs.


Ve Türk Milleti'ni kandırmak ve parçalamak için harekete geçmişti birileri.


İslam dininin yozlaştırılması için Yahudi Masonları olan İttihatçılar tarafından kurulan ‘'Darül Hikmet'ül İslamiye'' yani İslam Akademisi'nin başlarından biride artık Said-i Nursi idi.


İttihatçılar birden bire İslam'a heveslendiler nedense.


Onun içinde Said-i Nursi'yi buldular.!


Şimdi siz değerli okuyucularıma soruyorum…..?


Bir Yahudi Mason'un İslam'ı gerçek manada yaşatmak için bir akademi kuracağına inanıyormusunuz..?


Said-i Nursi'nin gerçekten Rusya'da esir düştüğüne inanıyormusunuz…?


Her türlü ajan ve hainin arka çıktığı akademinin güvenilir olduğunu sanıyormusunuz…?


Bunların sonunda da Said-i Nursi'ye İslam alimi diyebiliyormusunuz.?


İşte size cevap…HAYIR ve ASLA..!


Ondan ötürü de benim şahsi kanaatim şudur ki Said-i Nursi Mason'lar tarafından desteklenmiştir.


Ne İslam ile nede vatan ile alakası yoktur. Kürtleri kışkırtmak için kullanılan maşadan başka bir şey değildir.!


KABALA'DAN İLHAM ALAN NURCULUK VE SAİD-İ NURSİ


Nur cemaati ve okulları kendi içlerinde ‘'CİFR'' ilmine çok önem verirler.


Bir takım ‘'Ebced'' hesapları ile geleceği tahmin etmeye uğraşmaktadırlar.


Gizli bir ilim olan ‘'cifr ve ebced'' hesapları KABALA ile aynı oranda benzerlik teşkil etmektedir.


Çünkü KABALA'da da bir takım hesaplar ve formüller kullanılarak gelecek tahmin edilmek istenmektedir ve bazı ileriye dönük çalışmalara zemin hazırlanmak istenmektedir..


Bilindiği gibi Said-i Nursi de yazdıkları risalelerde, külliyatlarda, lemalarda bu hesapları kullanarak bir takım tahminlerde bulunmuştur.


Ve günümüzde olan bu ‘'İBRAHİMİ DİNLER'' masalının zeminini ta o zamanlar hazırlamıştır.


Cemaat içindeki okullarda öğrencilerin beyinlerine Said-i Nursi'nin yazmış olduğu Risalelerin, Külliyatların, Lemaların kaynağının ALLAH olduğunu ve ALLAH' tarafından Said-i Nursi'ye gelen ‘'İLHAM'' ile yazılmış olduğunu aşılamaktadırlar.


Yani yüce ALLAH tövbe, büyük RAB'bimden ayet, ayet bu paçavraları Said-i Nursi'ye indirmiş ve yazdırmıştır.


Aynı ‘'KABALA'' daki bir takım hesapların ve sihirlerin ALLAH'tan peygamberlere, peygamberlerden de sil sile ile HAHAM'lara inmesi gibi. Benzerliğe bakın..!


Durun daha bitmedi..Sihirbaz Said-i Nursi hapisteyken mürtileriyle bile konuşabiliyormuş.!


O yıllarda hapise atılan Said-i Nursi yine bir takım sihir ve büyüler kullanarak geceleri kaldığı hapishaneden esrarengiz bir şekilde UÇUP belirli müritleriyle bir evde toplantılar yapıyor, gece boyunca konuşabiliyor, sabaha yakında kaldığı hapise tekrar aynı şekilde esrarengiz bir şekilde geri dönebiliyormuş.


Hep KABALA öğretilerinin tesiridir bunlar.


Esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolmalar, direk aracısız (Cebrail a.s. bile yok) ALLAH' c.c.tan alınan ilhamlar, bir takım gizli büyüler hesaplar ‘'cifr ve ebced'' gibi hepsi KABALA'da mevcuttur.


Hatta Nur cemaatinin Said-i Nursi'den sonraki manevi lideri olan Fettullah Gülen 31 ocak 1986 tarihinde İzmir İl Nüfus Müdürlüğüne başvurarak, 3881 kayıt numaralı kimliğindeki ismini ‘'FETULLAH''tan ‘'FETHULLAH'' a çevirmiştir.


Bu ‘'H'' harfindeki değişiklik bazılarına göre (bize göre yani) ‘'ebced'' hesabına uydurarak ileriki zaman dilimlerinde kendinin İSLAM önderi olacağının inanılması içindir, bazılarına göre ise (nur cemaati) Said-i Nursi'nin Siirt'teki hocası ‘'MOLLA FETHULLAH''ın ismini almak istediği için yapılmıştır.


İşte size yine KABALA ile aynı oranda benzerlik teşkil eden olay. Sihir ve büyü hesapları kullanılarak kendini ‘'YÜCELTME'' çalışmaları..!


Bir başka benzerlik ise Nur cemaati okullarında mevcuttur.


Yahudi doktrininin (KABALA) öğretildiği gelenekçi okullardaki öğretmenlere ‘'SOFERİM'' yani ‘'YAZICILAR'' denilmektedir.


Bu okullarda yazılı Tora ve Sözlü (vahiy edilmiş ama yazılmamış !) Tora vardır.


Soferimlerin görevi, vahiy edilenleri açıklamak ve bunun toplumlar ile fertleri tarafından öğrenilmesini ve benimsenmesini sağlamaktır.


Nur cemaati içinde de Said-i Nursi'nin ‘'Risale-i Nur Külliyat''ını aslından (yani Latin harfleriyle basılmamış haliyle) okuyan, açıklayan, topluma ve fertlere öğretenlerede ‘'YAZICILAR'' denilmektedir.


Hem KABALA'da, hemde Nur Cemaati içinde aynı şey…! ‘'YAZICILAR'' Bu sizce tesadüf, rastlantı olabilirmi..?


Bence asla, kat'a, imkansız…! Böyle tesadüf o-la-maz..!


SAİD-İ NURSİ'YE AÇIK DESTEK VEREN YAHUDİLER


Bediüzzaman sempozyumuna katılan Yahudi…!


‘'Dindar, fakat antisiyonist bir Yahudi'yim''


diyen Central Connecticut Üniversitesi öğretim üyesi olan Profesör Norton Merzinsky sunduğu bir açıklamada Said-i Nursi'nin yazdığı Risalelerin diğer dini kitaplardan ayrılan üç özelliği olduğunu söylüyor.


Barışa sık sık atıfta bulunması,
kendisi gibi düşünmemeye anlayış ve
Müslüman-Yahudi ilişkilerine bakışta tek bir tarafı haklı çıkarır bir tutum sergilememesi !


Said-i Nursi'nin Yahudi'lerinde hak ve hukukunun bulunduğunu yazması,
Kudüs ve çevresinin Yahudi'ler için kutsal olduğundan bahsetmesi Yahudi Profesör Norton Merzinsky'i çok şaşırtmış.!


Said-i Nursi'ye destek çıkan bir diğer Yahudi Profesör Yehezkel Landau'nun 2004 yılındaki bir konferansta sunduğu açıklamanın konusu;


Yahudi geleneği ve Said-i Nursi'ydi.


1978 yılında vatandaşı olduğu Amerika'yı terk edip İsrail'e yerleşen, 1980 yıllarında dindar bir Siyonist hareket olan Netivot Salom'da idarecilik yapan,


1981-2003 yılları arasında İsrail'in Ramle şehrinde Arap ve Yahudi birlikteliğini hedefleyen ‘'Açık ev'' merkezini kuran, Profesör Yehezkel Landau zaman gazetesinden Nuriye Akman'ın sorularına şöyle cevaplar veriyordu…;


"Nursi'nin hayatı ve eserleri bazı Yahudi düşünürleriyle benzerlikler gösteriyor. 19.yüzyıldan itibaren bazı hahamlar Yahudi'lere bilimsel çalışmalar (KABALA) ile modern dünya arasında bağlantı kurma konusunda yardım etmeye çalıştı. Tel Aviv yakınlarında dini ilimler ve seküler bilimleri birleştiren Barilan isimli harika bir üniversitemiz var. Yine New York'ta Yashiva isminde bir üniversite daha var.


Ben Said-i Nursi'nin fen ve din ilimlerini birlikte öğretmek üzere Doğu Anadolu'da kurulmasını planladığı üniversite
( Medresetüzzehra ) fikrini duyduğumda Barilan üniversitesinin Türkiye versiyonunu kurmak istemiş diye düşündüm.


Bence Said-i Nursi devlet sistemi olarak tamamen seküler Atatürk modeli ve İmamlarca yönetilen İran modeli arasında bir sentez istedi.


İsrail'de bunu yapmaya, tamamen seküler olmayan parlementosunda dini partilerinde yer aldığı, hahamların en yüksek yetkiye sahip olmadığı bir Yahudi devleti kurmaya çalışıyor.


İsrail'de sivil mahkemeler, anayasa mahkemesi ve kişilerin özel statüleriyle ilgili konulara bakan hahamlarca yönetilen dini mahkemeler var. Bana göre sosyal sahada dini özel bir meta yapmak yeterli değildir. İnanıyorum ki Siad-i Nursi içinde yeterli değildi.
(31 ekim 2004)


Kabalacı Said-i Nursi'ye ilgi duyan sadece dış devletlerdeki Yahudi'ler değildir.


Ülke içindeki Sabatayistlerde bu adama ilgi duymuşlardır.


Nur cemaatine yakın olan ‘'Matbuat'' dergisinin, sabatayist olduğunu saklamayan ve ‘'Evet ben selanikliyim'' kitabını yazan Ilgaz Zorlu'yla yaptığı bir röportajdan kısa bir bölüm aktarmak istiyorum.


Soru : Kabalizm sizin için çok önemli bir nokta. Peki Bediüzzaman'ın ebced hesabıyla ilgili çalışmalarını biliyormusunuz ?


Cevap : Evet biliyorum ve o konuya girmeyeceğim. Enteresan ifadeleri var. Bence Said-i Nursi yazmak istediği şeylerin çoğunu yazmamış bir insan. Özellikle cifr konusunda bir hayli bilgisi var. Bunu açık bir şekilde yazmamış bu çok önemli.


Soru : Bediüzzaman'ın eserlerinin sizde ne gibi bir tesiri oldu ?


Cevap : En çok ilgimi çeken ‘'Tabiat Risalesi''. Dinsizlik ve materyalizm karşısında bu insan çok sağlam delillerle bu kitabı atıyor ortaya ve ben onun vermiş olduğu örnekleri kendi dini tartışmalarımda kullanıyorum. Diyorum ki Bediüzzaman Said-i Nursi'de böyle söylüyor. Ve ben bundan hicap duymuyorum. Niye duyayım ? Çünkü oda aynı yolda gidiyor.


Din olarak Yahudi'liği seviyorum. Yahudi'lik üzerine çok araştırma yapıyorum ama bu benim Bediüzzaman'ı araştırmayacağım anlamına gelmez. Eminimki Bediüzzaman Said-i Nursi yaşasaydı ondan öğreneceğim çok şey olurdu.


İşte sizlerde okudunuz sevgili okurlar.


Kabala nasılda Said-i Nursi'yi, Fettullah Gülen'i etkisi altına almış. Yaptıkları her hareket, her söz, her laf Kabala'ya göreymiş. Bunu açıkça okuduk ve öğrendik.


Son söz…


KÜRT KIŞKIRTICISI, SİHİRBAZ SAİD-İ NURSİ DİN ALİMİ DEĞİLDİR


Eser Adı


İki Mekteb-i Musibetin Şahadetnamesi Yahut Divan-i Harb-i Örfi ve Said-i Kürd-i


Yazar Adı


Said-i Nursi Kürdi


Tarih ve yer


1909, İstanbul, Vezir Han, İkbal-i Millet Matbaası


Saidi Nursi olarak bildiğimiz zat, söz konusu eserinde, kendisinin "Said-i Kürd-i", yani "Kürt Said" olduğunu onaylamakta, ayrıca kendisini "Bediüzzaman" diye takdim etmektedir.


Kitab toplam 48 sayfadır ve kitabın "hatime" kısmında Saidi Kürdi şu satırları yazmaktadır:


"******larıma (Ebnâ-i cinsime) burada birkaç söz söylemezsem, bence bahis eksik (natamam) kalır. Ey Asuriler ve Keyanilerin cihangirlik zamanında, onların öncüleri (pişdar) ve kahraman askerleri olan Arslan Kürtler! Beşyüz yıldır yattınız, yeter artık, uyanınız, sabahtır. Yoksa vahşet ve gaflet sizi vahşet sahrasında yağma edecektir."


Ayrıca Saidi Nursi Kürdi şöyle söylemektedir:


"Süphan ve Ağrı dağları gibi geleceğin yüksek dağlarının doruğunda ayağa kalkmış, nefse esir olmayı yasak etmiş ve başkasına tecavüzü caiz görmeyerek şeriate dayanmış olan, hürriyet sultanı, yüksek sesle sizin gibi mazinin en derin derelerinde gafil ve dağınık bir kavme, cehalet ve yoksulluğa hücum için, fen, sanat ve silah başına, ileri arş."


Saidi Nursi Kürdi; "Kürt milliyetçiliği” çatısı altında Kürtleri birleştirmek gayesi gütmekte, 1909 tarihli eserinde Kürtçülük propagandası yapmakta, yüzyıllar boyunca bir arada yaşamış olan Türkleri ve Kürtleri -Kürtçülük söylemleri ile- kışkırtmaya çalışmaktadır.


Kısacası Saidi Nursi Kürdi'nin gerçek niyeti, Türklerin bölgede egemen olmalarını istemeyen İngilizlerin istekleriyle birebir örtüşmektedir.


Gerçek gayesi, geri kalmış Kürtleri kalındırmak/bilinçlendirmek olsa idi,


“fen ve sanat başına”


demekle yetinirdi. Ancak "SİLAH BAŞINA" diyebilecek kadar pervasızdır.


Üstelik aynı satırlardan, kendisinin emperyalist güçlere karşı hareket ettiği sonucunu çıkaranlar, şunu görmelidirler:


Saidi Nursi Kürdi'nin söylemleri doğrudan doğruya Kürtlere yöneliktir; muhatap sadece ve sadece Kürtlerdir. Ve de kendisi İngilizlerin icad ettiği şeriat sevdalısıdır. Gerçek İslam şeriatinden fersah fersah uzaktadır.


Evet, Saidi Nursi Kürdi Kürtçüdür, ne var ki kendisini gizlemek için müslümanlık/ümmetçilik örtüsüne bürünmektedir.


Saidi Nursi Kürdi, Türk müridlerinden evlenip "dinsiz evlatlar yetiştirmemeleri"ni isterken, habire çoğalan ve nüfusu gün geçtikçe -hızla- artan Kürtleri engellemek gereği dahi duymamaktadır.


Evet, Saidi Nursi Kürdi bölücüdür; onun müridleri de, gerçekleri görmekten aciz vatan hainleridir. Bunlar, Siyonizm'in istekleri doğrultusunda ayaklanan Şeyh Said'den hiçbir farkı olmayan Saidi Nursi Kürdi'nin ardına takılmış, Cumhuriyet ve Laiklik karşıtı ikiyüzlü Müslüman görünen ama Müslümanlıkla alakası olmayanlardır!


Kendi ırkçılıklarını gerçek milliyetçilere yamamaktan ise asla geri durmazlar. Kürtçülüğe/Kürdistan'a hizmet eden bu vatan düşmanları, bizleri “sahte milliyetçi/ırkçı” olarak lanse etmeye çalışmaktadırlar.


Oysa Mustafa Kemal Atatürk, “Ne Mutlu Türk Doğana” değil, “Ne Mutlu Türküm Diyene” demiştir; yani ırkçılığı değil, aynı dili konuşan insanların bir araya gelmeleriyle ortaya çıkan bir milleti işaret etmiştir.


İşte, bizim milliyetçiliğimiz bu çizgidedir, yurtseverliktir.


MİLLET; ırk/din birliği değil, AYNI DİLİ KONUŞAN insanların bir araya gelmelerinden oluşur ve "Türküm" diyen Türk'tür. Bu, asla ve kat'a, ırkçılık değildir.


Asıl ırkçı/şoven olan, Saidi Nursî Kürdi'nin ta kendisi ve onun nurcu müridleridir.


Fethullah Gülen Hocaefendi de, Saidi Nursi Kürdi çizgisinde yürüyen bir Kürtçüdür. Yakın gelecekte Saidi Nursi Kürdi'yi elinin tersiyle silip atacak ve Kürtçülüğünün rengini/örtüsünü değiştirecektir; ancak asıl amacından hiçbir zaman vazgeçmeyecektir.


Yani SİYONİZM'in İslam yeşiline boyanmış Din Devleti rücusundan..!


İşte, Türk Milletine asıl zararı verenler/verecek olanlar gerçek İslam Şeriatini isteyenler değil, Siyonist Süfyani düşünceye sahip bu kişilerdir.


Çünkü bunlar, içimizde barındırdığımız komşularımız, yakınlarımızdır. Çünkü bunlar, ikiyüzlü/takiyyeci vatan düşmanlarıdır. Çünkü bunlar sahte müslümanlardır.


Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere işaret ettiği yurtsever bazlı milliyetçiliğimizi, ırkçılıkmış gibi gösterip, gençliğimizi/milletimizi fırkalara ayıran bu zihniyete karşı akıllı hareket etmek sorumluluğundayız.


Ve unutmamalıyız ki, bizler, Enver Paşa'nın maceraperestliğindeki ahmaklar gibi değil, Mustafa Kemal Atatürk'ün ufkunda ötesini görebilmeyi hedef kılan/edinen kişiler olarak düşünebilmeliyiz.


Tüm gelişmelere bu yönde bakabilmeli, geniş yelpazede analizler üretmeli ve buna göre stratejiler belirlemeliyiz. Sağın ve solun fırkalaşmış/parçalanmış gençleri değil, milliyetimizin atası Atatürk'ün refere ettiği ÖNCÜ/İLERİCİ insanlar olduğumuzu artık idrak etmeliyiz.


Evet, bizler Farklıyız, ancak Fırka/tefrika değiliz! Ne sağda, ne solda, her daim ÖNDE/İLERİDE yürümeliyiz.


Hepiniz bir ve var olan ALLAH'a emanet olun..




Not: Bu yazıyı yazarken yararlandığım kaynaklar: Diyalog Belgeseli 1-2-3, Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı, Arslan Bulut'un bir yazısı, Yeni Mesaj gazetesi yazarları ve güvenilir birkaç internet sitesi
Ufuk GÜNAÇTI

11 Haziran 2010 Cuma

ABD’de Gülen federasyonu


ABD’de Fethullah Gülen hareketiyle bağlantılı tüm dernek ve kuruluşlar “Türki Amerikan Federasyonları Asamblesi” adıyla tek çatı altında toplandı.

ABD’de toplam 48 eyalette faaliyet gösteren 180 dernek ve kuruluşu bir araya getiren “Türki Amerikan Federasyonları Asamblesi”, Türk-Amerikan Dernekleri Konseyi, Orta Atlantik Türki-Amerikan Dernekleri Federasyonu, Güneydoğu Türk-Amerikan Federasyonu, Ortabatı Türk-Amerikan Federasyonu, Amerikalılar ve Avrasyalılar Turkuaz Konseyi ve Batı Amerika Türki Konseyi olmak üzere 6 çatı kuruluşun birleşmesinden oluşuyor.

Washington’da kuruluşun açılışına yönelik olarak düzenlenen Willard Inter-Continental Otel’deki gala gecesine 7 ABD senatörünün yanı sıra 60 Temsilciler Meclisi milletvekili de katıldı.

Asamble ABD çapında Gülen ile bağlantılı kültürel, diyalog ve akademik merkezlerinin yanı sıra özel okullar, sosyal kuruluşlar ve camiler gibi geniş yelpazedeki kurumları da temsil edecek.

ABD’nin başkenti Washington’da merkez kuruluş şeklinde faaliyet gösterecek olan Asamble, ülke içinde Gülen cemaatine yakın tüm kurumları koordine edecek. Kuruluşun başkanı Faruk Taban gazetecilere yaptığı açıklamada, Washington’da Beyaz Saray, ABD Kongresi, düşünce kuruluşları ve hükümet dışı örgütlere yönelik çalışmalar yapacaklarını söyledi.

2009’dan bu yana bu fikrin olgunlaştığını ifade eden Taban, sonuçta bu tür bir yapılanmaya gitme ihtiyacı doğduğunu söyledi. Taban, kuruluşun mali kaynağını bağışlar ve gönüllü çalışmalarla karşıladıklarını ifade etti. Asamble Türklerin yanı sıra ABD’de yaşayan Boşnak, Arnavut, Türkmen, Kırgız, Azeri ve Kazak topluluklarının derneklerini de içeriyor.

AKP’li vekiller katıldı

Büyük davetli kitlesinin geldiği gala gecesine Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Namık Tan, Demokrat Pennsylvania Senatörü Bob Casey, New Jersey Senatörü Frank Lautenberg, New Mexico Senatörü Jeff Bingaman, Virginia Senatörü Mark Warner, North Carolina Senatörü Kay Hagen ve Cumhuriyetçi Mississippi Senatörü Roger Wicker ile Indiana Senatörü Richard Lugar katıldı. Gecede ABD’li milletvekillerinin yanı sıra 8 AKP’li milletvekili de bulundu.

Cumhuriyet

FETTULLAH GÜLEN KAZ DAĞLARINDA NE ARIYOR?

Bu yazıya yapılan yorumlar...
http://ahmetdursun374.blogcu.com/kaz-daglari-gulen-kaz-daglarinda-ne-ariyor-yazisina-ilavedir/2582116
****************
ALTIN VE FETULLAH'IN KOZASI ..
Fethullahçıları kimse tutamıyor..
Kaz Dağları zaten altın
AA - ÇANAKKALE - Kaz Dağları'nda sondaj aşamasına gelen altın arama çalışmalarının bölgeyi harap ettiğini söyleyen Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, belediye başkanlarını durum değerlendirmesi yapmaya çağırdı. Gökhan, "Bana göre Kaz Dağları'nın üstü, altındaki madenlerden bin kat daha değerlidir. Buradaki doğal ortamın yeniden yaratılması için ne dünyanın parası ne teknoloji yeter. Biz, Kaz Dağları'nın Milli Park sınırı içine alınması gerektiğine inanıyoruz. Çan, Bayramiç hatta Balıkesir belediye başkanları toplanıp değerlendirme yapmalı" dedi. 22/08/2007

Fethullah'ın Kozası. ..
Fethullahçıları kimse tutamıyor..
Yıllardır ABD'de yaşayan Fethullah Gülen 'in ''müritleri'' ABD ve Kanadalı ''altın avcıları'' nın taşeronluğunu yapıyor...
Keyifleri yerinde!..
Gazeteler, televizyonlar, radyolar onların; okullar, yurtlar, şirketler onların...
ABD'de ''yeşil kart'' almaya çalışan emekli vaiz, şimdi de ''altın-gümüş'' çıkarmak için kolları sıvadı...
İşler tıkır tıkır yürüyor...
Kolay iş mi 5 milyar dolara hükmetmek!..
Nakşiler, Süleymancılar ve Nurcuların ''Fethullahçı kolu'' dışında kalanlar AKP'yi yavaş yavaş terk ederlerken onlar, Recep Tayyip Erdoğan 'ı ölümüne destekliyorlar...
2007 yılında Almanya'nın başkenti Berlin'de üniversite açmaya hazırlanan Fethullahçılara bir ''talih kuşu'' daha kondu. Koza Altın İşletmeleri AŞ 'ye Kaz Dağı ve Madra Dağı arasında kalan ''Küçükdere'' yöresindeki 144 kilometre alanda ''altın-gümüş'' işletmesi için ruhsat verildi...
Elimdeki Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü'nün (Daire Başkanı Mehmet Tombul imzalı) avukat Senih Özay 'a gönderdiği ''resmi yazı'' ya göre, Koza'ya maden işletme ruhsatı verildiği bildiriliyor...
Bilindiği gibi Kaz Dağı'yla Kanadalı ''El-Doragold'' ilgileniyordu. Koza'nın yönetim kurulu başkanı Akın İpek , daha önce ABD'li ''Newmend'' den Bergama Ovacık'taki ''altın madeni'' ni almıştı...
İddia şu:
''Akın İpek'in Koza şirketi ABD'li ve Kanadalı şirketlerin taşeronudur...''
İddia doğruysa ilişkilerin boyutu büyük...
****
Akın İpek, ''Bugün'' gazetesinin de sahibi. Fethullahçı Samanyolu Okulları'nın yönetim kurulu başkanı. Yaşı ise 43.
Edremit'in Güre Belediye Başkanı Kamil Saka 'yla görüştüm olayı öğrenince. Saka, ''Evet doğru'' deyip ekledi:
''Binlerce yıldır tarihin, kültürün ve insanlığın yaşadığı bu topraklarda zehir solumak istemiyoruz. Demokratik ve siyasal her türlü çabayı sürdüreceğiz. Bergama Ovacık 'ta insanlar zehir soluyor. Orada ekolojik değişim oldu. Turizmde büyük yatırımlar yapılıyor. Kaplıca turizmi gelişiyor. Tüm duyarlı insanları bizi desteklemeye davet ediyorum. Çevrecilerden, AKP dışındaki tüm siyasi kuruluşlardan katkı bekliyorum.''
Troya ve İda Dağı Platformu kurucularından zeytinci Murat Narin , ''Olacak iş değil'' diyor. Kaz Dağı'nın ''milli park'' olduğunu söyleyen Narin şöyle diyor:
''Küçükdere bölgesi dünyanın en iyi yağlık zeytinini üretiyor. Bu bölgede Havran'ın ve Burhaniye'nin onlarca köyü. Bölge halkının yüzde 70'i zeytincilikle geçiniyor. İlk aşamada 4-5 bin zeytin ağacı kesilecek. Kaz Dağı 'nda bitki örtüsü yok olacak. İnsanlar zehir soluyacak, ekolojik denge bozulacak.''
Fethullahçı Koza Madencilik, yargı kararını AKP hükümetinden güç aldığı için dinlemiyor, bir bakıma hukuku çiğniyor...
Bergama Ovacık 'tan sonra şimdi de Kaz Dağı-Madra Dağı arasında kalan Küçükdere 'de ''altın-gümüş'' çıkarılacak...
Kimin adına?
Kanadalı El-Doragold adına!.. İddiayı başta yazmıştım:
''Koza, ABD'li ve Kanadalı şirketlerin taşeronudur...''
****
Kaz Dağı binlerce yıllık tarih ve kültürle iç içe yaşıyor bugün...
Kaz Dağı'nın 21 bin 463 hektarlık bölümü milli parktır.
Kaz Dağı salt Türkiye 'nin değil Avrupa'nın en önemli bitki alanıdır. Tam 80 çeşit bitki türü vardır...
Tanrıların ve tanrıçalarının yaşadığı Kaz Dağı ''altın-gümüş avcıları'' na teslim ediliyor. Zeytin, köknar, karaçam ve sedir ağaçları yok edilmek isteniyor...
Eşme Kışladağ'ında onlarca insan siyanürden zehirlenmedi mi?
Tüm bu işleri ABD 'de oturan Fethullah Gülen çeviriyor...
Unutmayın, 5 milyar dolara hükmediyor...
Demek ki paranın dini-imanı yokmuş!..
Benim cennet ülkem her yıl 1 milyon dolarını ''yağ ithali'' ne yatırıyor...
Ayçiçeğini bile ithalle karşılarken, fındık, zeytin üreticisini inim inim inletiyor...
Şimdi de ''zeytin ülkesi'' Kaz Dağı-Madra Dağı'nı ''altın avcıları'' na teslim ediyor...
İda Dağları, Alpler'den sonra yeryüzünün ikinci oksijen yöresi...
İda Dağları katlediliyor artık. Türkiye'yi yönetenler bu gerçeği görmüyor.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler , nedense bu gerçeği görmezden geliyor. Yıllar önce Bergama Ovacık'ta olduğu gibi "çevrecilere" damgayı yapıştırıyor:
"Ne zaman altın madeni işletmek söz konusu olsa birileri devreye giriyor..."
Bergama Ovacık'taki "altın madeni" Fethullahçı, "zarf tüccarı" Akın İpek 'in elinde. Bugün gazetesini parasız dağıtan Akın İpek'in "köşe tetikçileri" , siyanürlü altına karşı çıkan herkesi aynı yöntemle suçluyorlar:
"Ajanlar iş başında!"
Peki bu sözleri söyleyenler işbirlikçi değil mi?
Bergama Ovacık'taki "altın madeni" deneme üretimiyle birlikte 11 yıldır çalışıyor. Kaç ton altın çıktı, devlete ne kadar para kaldı, kimse bilmiyor. Çünkü, altınlar Bergama' dan doğruca İsviçre'ye gidiyor.
Çokuluslu şirketlerin taşeronları var Türkiye'de...
Akın İpek, hangi çokuluslu şirketlerin taşeronudur?..
Yoksa sahibi mi?
Ayvalık sırtları, Burhaniye Sübeylidere, Avunduk, Karadere, çokuluslu Newmont şirketinin...
İvrindi'nin Ergama, Çamavşar ve Kınık bölgeleri "Galata Madencilik" in...
Bergama Ovacık'ı, yıllarca yabancı şirketler işletmişti. Eurogold, Newmont bir süre Ovacık'ta boy göstermişlerdi. Ardından Akın İpek'in Koza şirketi, Bergama'daki madeni satın aldı.
*****
Newmont niçin çekilmişti Bergama Ovacık'tan? Akın İpek'in Koza'sı satın mı almıştı madeni, yoksa taşeronluğu mu üstlenmişti, bilen yok.
Newmont bu kez Ayvalık'tan Burhaniye'ye dört ayrı yerde "altın madeni" ruhsatı alıyor. Akın İpek'in Koza'sı, hakkında yargı kararları olmasına karşın Havran, Küçükdere, Bergama, Kozak Yaylası'nda maden işletmek istiyor.
İda Dağları parsellenmiş durumda bugün. Kanadalı Teck Cominco Şirketi Bayramiç, Muratlar, Çan Söğütalan'da sondaj izni aldı. Altın ve bakır arıyor Kanadalı şirket.
Global Madencilik, Küçükkuyu Fatma Kayası bölgesinde altın, bakır, kurşun, çinko çıkaracak. Oreks Madencilik Yenice'de "kurşun" peşinde.
Bakan Hilmi Güler, "Olumsuz bir duruma izin vermeyeceğiz" derken, çevre talan ediliyor, zeytin ağaçları kesiliyor.
İda Dağları'nda 12 milyon zeytin ağacı var...
Binlerce insan geçimini zeytincilikten sağlıyor...
İda Dağları, Havran, Kozak Yaylası, İvrindi, Kınık, Ayvalık, Bergama.
Şimdilerde zeytin ağaçları ve fıstık çamları kesiliyor.
Türkiye'nin akciğerleri yok oluyor.
Bölgedeki şirketler, Enerji Bakanlığı Maden Dairesi'nden sondaj ruhsatı aldılar. Ardından Çevre ve Orman Bakanlığı 'ndan ÇED raporu alarak, işletme ruhsatı için Enerji Bakanlığı'na başvuracaklar.
Sadece Çan, Bayramiç ve Çanakkale'de 13 bin 252 hektar alan için arama ruhsatı alındı, 600'ün üzerinde sondaj yapıldı. Sondaj sırasında binlerce ağaç kesildi.
****
Ben İda Dağları 'nı iyi bilirim...
Edremit'te doğdum, Güre'de okudum ilkokulu...
İda Dağları'nda ayak basmadığım yer kalmamıştır...
Delik deşik ediliyor İda Dağları , Madran Dağları...
İzmir'in Bayındır ilçesinde İhlas Madencilik'e 18 değişik noktada altın araması için izin verildi...
Ödemiş , Kiraz ve Tire bölgeleri de oyulacak...
Enver Ören 'in İhlas Madencilik Şirketi kolları sıvadı bile...
Bakanlıktan arama ruhsatı alan her şirket dağlarımızı, ovalarımızı delik deşik ederken, biz sadece seyrediyoruz...
Neyse medya uyandı!..
Yıllardır yazdık çizdik, İda Dağları 'nda, Bergama 'da, Eşme Kışladağ' da, Kaçkarlar 'da olup bitenleri...
Kimse umursamadı!..
Direniş zamanı şimdi. İda Dağları 'na sahip çıkın. Binlerce yıllık tarihe, kültüre, doğaya sahip çıkın.
Az daha unutuyordum. Enerji Bakanlığı'nda yolsuzluk operasyonu yapıldı, 30 kişi gözaltına alındı. Maden İşleri Genel Müdürü Hilmi Özbeden niçin istifa etti?
"Maden Dairesi'nden kaç bürokrat var gözaltına alınanlar arasında?'
Hikmet Çetinkaya
************
Kazdaglari....Turkiye'nin oksijen cadiri Homeros'a ilham vermis Zeus'a ise ev sahipligi yapmis ...

Milli Park ilan edilerek koruma altina alinan, dunyada sadece Kazdaginda bulunan 32 adet bitkiye sahip olmakla ekolojik onemi bulunan Turkiye'nin en buyuk zeytin uretim alani ve dunya capinda en kaliteli zeytinyaginin uretim yeri Kazdaglari buyuk tehdit altinda....

Eger topraklarimiz isgal edilseydi ve dusman gucler bu ulkeye ne gibi kotuluk yapsak diye dusunseler akillarina gelirdi ama bunu yapmaya elleri varir miydi bilemiyorum ama bu iktidar bunu yapti ve Kazdaglarinda siyanur ile altin aranmasina izin verdi ! Calismalar basladi ve yuzlerce yillik agaclar yerlerinden sokulmeye basladi bile...

Eger durdurulmazsa kisa surede oradaki ekolojik denge yok olacak ve oksijen yerine artik zehir soluyacak oradaki tum canlilar.....Tam da kuresel isinma ile karsi karsiya bulundugumuz bu donemde lutfen duyarli olalim ve ekolojik, tarihi, turistik ve ekonomik oneme sahip olan bu yerlerin yok olup gitmesine izin vermeyelim.

Asagiya altin arama calismalari baslatan firma ile ilgili internetten alinti yaptigim bir yaziyi ekledim. Son olarak saf dini duygulari ile AKP'ye oy veren vatandaslarimizin dikkatini cekmek istiyorum iste gorun oy verdiginiz zihniyeti ....
Saygilarimla H.Ates
***********
İşte doğa katliamlarının devamı:
ARTVİN TALANI
Artvin'in doğası da 'altın'a feda ediliyor...

[Sesonline] "Geçen hafta, NTV’de Kaz Dağları ile ilgili konuşan Çevre Bakanı (önce İstanbul’un ve sonra da devletin ‘su müdürü’, şimdi de bakanı) Veysel Eroğlu, “maden arama çalışmaları, Kaz Dağları’nda koruma altındaki ‘Milli Park’ dışında kalan kısımda yapılıyor” demişti. Ardından da eklemişti: “Koruma altındaki alanda ‘kuş’ uçurtmuyoruz!..” Artvinliler ise, Çevre Bakanı’nın ağzıyla itiraf ettiğinin tersine, dağlarında, yaylalarında kuşlar uçuşsun, cıvıldaşsın istiyor. Çekin ellerinizi Artvin’den, doğadan, yaşamdan!
----------------
Geçen hafta, “Yurdumuz bütün cihandır bizim...” başlıklı yazımda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’in doğanın ve çevrenin talan edilmesine, canlı türlerinin yok olmasına karşı çıkan “yaşam savunucuları”nı ‘dış kaynaklı gruplara ‘alet’ olmakla’ suçlayarak suç işlediğini belirtmiş savcılara suç duyurusunda bulunmuştum. Henüz Bakan Bey'den de, savcılıklardan da bir ses çıkmadı. Ama ....
Devamı... http://www.birgun.net/view.php?type=article&id=10816
**********
TEMA Vakfı'na Son 6 ayda 95 İhbar Yapıldı
Maden Kanunu'nda yapılan değişikliklerin doğal varlıklarımız üzerinde yarattığı baskı ve tahribat toplumda infiala neden oldu. Çanakkale Kaz Dağları'ndan İzmir ve Balıkesir Kozak Yaylası'na, Artvin Cerattepe'den, Antalya Kurşunlu'ya, Samsun Bafra'dan Kırklareli Vize'ye, Balıkesir Havran'dan Kastamonu Hanönü'ne her yerden yükselen patlayıcı, dozer sesleri ormanlarımızı, tarım, mera, SİT alanlarımızı, kıyı şeritlerini, sulak alanları, milli parkları, özel koruma alanlarını tahrip ediyor.
TEMA Vakfı'na son altı ayda ülkenin 95 ayrı noktasından maden arama ve işletme, taşocağı, kumocağı ihbarları yağdı. Ülkemizin en önemli doğa koruma alanlarından olan Kaz Dağları'nda yaşanan sorun ne yazık ki, sadece buzdağının görünen ucu.
TEMA Ne Yaptı ?
Maden Kanunu'ndaki, doğal varlıkların korunması ve geliştirilmesi, toplum sağlığının korunmasıyla ilgili hükümleri etkisiz hale getiren değişiklik girişimi 2002 yılında 57'nci Hükümet tarafından yapıldı. TEMA Vakfı'nın lobi çalışmaları ile üstün kamu yararına aykırılıklar içeren Maden Kanunu'nda değişiklikler öngören tasarının geri çekilmesi sağlandı. Ancak tasarı 59'ncu hükümet tarafından Nisan 2004'te Meclis onayına sunularak yasalaştı.
Ana Muhalefet Partisi Anayasaya aykırılığını öne sürerek Anayasa Mahkemesinde dava açtı. Dava henüz sonuçlanmadı. 21 Haziran 2005 tarihli Madencilik Faaliyetleri için İzin Yönetmeliği'nin yayınlanmasının ardından 02 Ağustos 2005'te TEMA Vakfı bu yönetmelik hakkında Danıştay 8'nci Daire'sinde iptal davası açtı.
Nisan 2007'de Madencilik Faaliyetleri için izin Yönetmeliği'nde değişiklik yapılarak, ruhsat izinleri için idareden gelecek onay süreler yarı yarıya azaltıldı. Bunun üzerine 31 Mayıs 2007 tarihinde Danıştay 8'nci Daire'de TEMA Vakfı tarafından ikinci bir dava daha açıldı. Her iki dava da halen devam ediyor.
Şimdi Ne Olacak ?
Dünyadaki 200 en önemli ekolojik bölgeden biri olan Kazdağları'nda ve en önemli fıstıkçamı üretim bölgesi olan Kozak Yaylası'nda yaşanacak doğa katliamının buzdağının sadece görünen ucu olduğunu ifade eden TEMA Vakfı Genel Müdürü Dr. Uygar Özesmi, "İnsanımızın da doğamızın da Maden Kanunu'na sırtını dayayarak gerçekleştirilen yağmaya, tahribata tahammülü kalmamıştır. TEMA Vakfı'na son altı ayda gelen 95'in üzerinde maden arama-işletme, taş ve kumocağı ihbarları bu konuda toplumsal hareketin başladığını ve şiddetle de devam edeceğini göstermektedir TEMA Vakfı, Temsilcileri ve Gönüllüleri aracılığıyla bu toplumsal hareketlere destek vermekte aynı zamanda da Maden Kanunu ile hukuki mücadelesini Danıştay 8'nci Dairesi'nde 2005 ve 2007 yılında açtığı 2 dava ile sürdürmektedir. Ne Kaz Dağları'nın ne Balıkesir Kozak Yaylası'nın ne de başka bir doğal varlığımızın tahribine toplum olarak müsaade etmeyeceğiz." dedi.
Maden Yasası İçin Kamuoyunun Sesine Kulak Verin
T.C. Enerji Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü Verilerine göre Maden Kanununda 2004 yılında yapılan değişiklikler maden arama ve işletme ruhsatı talebinde patlamaya neden oldu. 2004 yılında 3.984 izin talebinde bulunulurken, 2005'te 15.149, 2006'da 18.208, 30.09.2007 itibariyle de 13.908 izin başvurusu yapıldı. TEMA Vakfı, bu çarpıcı veriler ışığında hükümetin üstün kamu yararı ve toplumsal uzlaşının sağlanması adına kamuoyundan yükselen sese kulak vermesi gerektiğini değerlendirmektedir. Maden Yasası konu ile ilgili sivil toplum örgütlerinin de görüşleri alınarak yeniden düzenlenmeli, talana izin veren maddeler kaldırılmalı, verilen arama ve işletme izinlerinin iptali için de gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Toplumsal mutabakat şart.
Saygılarımızla; Toprağına Sahip Çık ! TEMA Vakfı
***************
GÜLEN KAZ DAĞLARINDA NE ARIYOR YAZISINA İLAVEDİR.
Savunma gibi yazı
http://ahmetdursun374.blogcu.com/4579716/