tag:blogger.com,1999:blog-48824149159606549402024-02-17T00:49:37.270-08:00TÜRK TÖRESİ21. YÜZYIL TÜRK YÜZYILI OLACAKTIR
(İsmet ÇABUK)İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.comBlogger203125tag:blogger.com,1999:blog-4882414915960654940.post-29075929300445138512023-05-24T20:14:00.002-07:002023-05-24T20:18:24.984-07:00ÜLKÜCÜLÜK VE TÜRKÇÜLÜK<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsLWBV4gW_gtdTpJD6xZH4kvsleNWiPjH1MfG6yC5dZFFt8nPT0NzL8_lZLpj8JOy-lPq3Kz6jE00Y4f1qubgbQ-QBYoE9x2_ScvCq-uW0oG7EIHJfNFpvL2CDOEk1xZO91AH7yHGqplrrJXzzDbf2k8sGXaIb8W9lMyB92Wse7CjOsRERai_AGOFV/s384/1684984254310.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="384" data-original-width="384" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsLWBV4gW_gtdTpJD6xZH4kvsleNWiPjH1MfG6yC5dZFFt8nPT0NzL8_lZLpj8JOy-lPq3Kz6jE00Y4f1qubgbQ-QBYoE9x2_ScvCq-uW0oG7EIHJfNFpvL2CDOEk1xZO91AH7yHGqplrrJXzzDbf2k8sGXaIb8W9lMyB92Wse7CjOsRERai_AGOFV/s320/1684984254310.jpg" width="320" /></a></div><br /><p><br /></p><p>Gecenin son kaleminden </p><p><br /></p><p>Asena Sajgin Facebook Sayfasından alıntıdır...</p><p>(Ülkücülük ve Türkçülüğü karıştıranlar için)</p><p><br /></p><p>Literatürde ikisi de milliyetçiliğe dahil fraksiyonlardır. Fakat ülkücülük milliyetçilikten çok, ümmetçiliğe girer. </p><p><br /></p><p>Bugün bir ülkücünün savunduğu ideoloji ; Türk-İslam sentezi denen olaydır. Yani bir Türk, müslüman olmadıktan sonra bir hiçtir, ülkücülere göre. </p><p><br /></p><p>İlk şart; müslüman olmaktır. Bu konuyu en iyi özetleyen sloganları şudur : </p><p><br /></p><p>"Türklük beden, islamiyet ruhumuzdur. Ruhsuz beden; ceset olur."</p><p><br /></p><p>Buna göre bir sürü Türk, onlara göre değersizdir. Aradaki en bariz fark işte bu din konusudur. </p><p><br /></p><p>Türkçü, dini seçici kıstas almaz. Bir Türk, genetik olarak Türk olduktan sonra, neye inanırsa inansın Türk"tür ve diğer ulusların bireylerinden değerlidir. </p><p><br /></p><p>Türkçülük, İslamiyeti referans almaz. Yani tüm insanların eşit yaratıldığı anlayışı Türkçülükte yoktur. Türkçü; ırkçıdır. Yaratıcı kuvvet doğayı bir çarpışma düzeni içerisinde yaratmış, yaratılanlar çarpışarak bugüne erişmişlerdir. Güçlü olanlar, daima hükmetmiştir. Bunun neden bu şekilde oluşu hakkındaki konular yüksek felsefeye gireceğinden bizi Türkçü-Ülkücü ayrımını anlamada aydınlatmayacaktır.</p><p><br /></p><p>Bir diğer fark ise liderliktir. Ülkücüler, lider olarak Alparslan Türkeş "i benimserler ve ona "Başbuğ" sıfatı takarlar. Türkçülerin Başbuğ olarak tanıdığı kişi ise, Mustafa Kemal ATATÜRK "tür. Çünkü Türkeş, 1944 davasında Nihal ATSIZ "ı satmış ve davasından dönmüştür. </p><p><br /></p><p>Bu hiçbir milliyetçiye yakışmayan bir davranıştır. Ayrıca Türkeş, Başbuğ sıfatını hak edecek bir savaş da vermemiştir. O yüzden Türkeş"in, Türkçülerin gözünde pek değeri yoktur. </p><p><br /></p><p>1960"ların sonuna doğru Türkiye"de Türkçü-Ülkücü ayrımı tamamen belli olmuştur. Ülkücüler, Türkçü Ali Balseven "i katletmişlerdir. Türkeş, Bozkurt sembolüne karşı tavır almıştır. "Kaldırın şunu, biz putlara değil, Allaha taparız" demiştir. Üç hilal getirilmiştir. Ülkücüler genelde sünnilerden oluşur, Alevileri sevmezler. Ali Balseven de bir Alevi idi. </p><p><br /></p><p>MHP kongresinde Nihal ATSIZ ,olayı özetlemiştir :</p><p><br /></p><p>"Allah, Tanrı"yı kovdu."</p><p><br /></p><p>İşte Türkçüler, davalarında daima sadık kaldılar ve bugün hala kendilerini "ülkücü" olarak nitelendirmezler.</p><p><br /></p><p>Tabii ki herkesin bir ülküsü; ideali vardır. Burada kullanılan ülkücü sözcüğü, siyasi anlamındadır. Türk-İslam sentizini savunan kişiyi temsil eder.</p><p>Kısaca özetlemek gerekirse;</p><p><br /></p><p>-Türkçü Göktengrici dir, ülkücü Müslüman ( ümmetcidir )</p><p><br /></p><p>-Türkçülerin yüzde yüzü Türk "tür, ülkücülerin çoğu melez.</p><p><br /></p><p>-Türkçüyü ülkücüden ayıran Türk-İslamcı olmamasıdır.Ülkücü, İslamı Türk "ün karakteristik özelliği olarak görür.Türkçü ise din gözetmeden bütün Türklerin menfaatini savunur.Ülkücü Müslüman olmak kaydı ile bütün Türk büyüklerini ülkücü sayar, Türkçü, kültür milliyetçisidir.</p><p><br /></p><p>-Ülkücülükte ilk değer İslam, ikinci değer Türklüktür.Türkçülükte ilk değer Türklük, ikinci değer Türklüktür.</p><p><br /></p><p>-Ülkücülük muhafazakardır, Türkçülük laiktir.</p><p><br /></p><p>-Türkçü vatanı için çalışır, ülkücü ise İslam için.</p><p><br /></p><p>-Ülkücülükte hedef " Nizam-ı Alem " , Türkçülükte " Turan " dır.</p><p><br /></p><p>-Türkçülük Göktürk "ü örnek alır, ülkücüler ise devşirme Osmanlı "yı.</p><p><br /></p><p>-Ülkücülük salt tarihleri ile övünürler, Türkçülük ise bunun yanı sıra ülkenin yarınları için de uğraşırlar. </p><p><br /></p><p>-Ülkücülük Alparslan Türkeş, Türkçülük ise Hüseyin Nihal Atsız çizgisinde ilerlemiştir.</p><p><br /></p><p>-Ülkücülük iktisadi olarak sağdadır, Türkçülük ise soldadır.</p><p><br /></p><p>-Ülkücülük genel yapısı itibarı ile ırkçı değildir, Türkçülük genel yapısı itibarı ile kandaştır.</p><p><br /></p><p>-Ülkücülük aksiyona ve reaksyona dayanır, Türkçülük fikre dayanır.</p><p><br /></p><p>-Türkçü Türkten başka dostu olmadığını bilir, ülkücü için müslüman olmak kaydı ile herkes kardeştir.</p><p><br /></p><p>-Ülkücülük Ahmet Arvasi "den sonra, Türkçülük ise Nihal Atsız "dan sonra ideolog yetiştirememiştir.</p><p><br /></p><p>-Ülkücülük teorisyen eksikliğine rağmen kitle hareketi haline gelebildiği için varlığını sürdürebilmekte; ancak bu eksiklik hareketin kalabalıklaştıkça yozlaşmasına yol açmaktadır.Türkçülük kitle hareketi hâline gelemediği için varlığını devam ettirmekte zorlanmaktadır.</p><p><br /></p><p>-Ülkücünün rengi yeşil, Türkçünün ise mavidir.</p><p><br /></p><p>TANRI TÜRK IRKINI KORUSUN VE YÜCELTSİN</p>İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4882414915960654940.post-43266797331558672902023-05-21T09:42:00.004-07:002023-05-21T09:46:07.911-07:00TUNCELİ’YE DERSİM DİYENLER OKUSUN...<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAIKUkBhtCJJI6yiovkYqioJovNU5DFE83yFNMqlV3bh0PDzazWC6oNFzEAdotNbF6lqhDN-XiXUIfoWz8yKODwad7xOhj0Z_LX_c1pMS1tI8Vedep5b3jzm9H2Z5-09LAMJccXpe4ICpeUfe2WWM1DpLo8dZm_1rzfAdSk9KFNDXGmB5yapuHmX91/s300/2f7baf3d011e97717460aa44430e1b13.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="300" data-original-width="300" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAIKUkBhtCJJI6yiovkYqioJovNU5DFE83yFNMqlV3bh0PDzazWC6oNFzEAdotNbF6lqhDN-XiXUIfoWz8yKODwad7xOhj0Z_LX_c1pMS1tI8Vedep5b3jzm9H2Z5-09LAMJccXpe4ICpeUfe2WWM1DpLo8dZm_1rzfAdSk9KFNDXGmB5yapuHmX91/s1600/2f7baf3d011e97717460aa44430e1b13.jpg" width="300" /></a></div><br /><p></p><p>Televizyon programımdaki 4 konuktan ikisi ,Sırrı Sakık ile Murat Bozlak’tı.</p><p>Diğer ikisi ise Kamer Genç ile Mehmet Gül'dü.</p><p>Programın ortasında Sırrı Sakık, Kamer Genç’e hücum eder:</p><p>-”Siz Atatürk’ü savunarak soykırıma uğrayan Dersimli Kürtlere ihanet ediyorsunuz.”</p><p>Kamer Genç anında şu karşılığı verir:</p><p>-”O kullandığınız cümlede bir kaç tane büyük yalan var.”</p><p>Sırrı Sakık: Ne imiş o?</p><p>Kamer Genç: “Birincisi Dersim bir ilin değil bölgenin adıdır ve benim ilim Cumhuriyetle beraber Tunceli olmuştur.”</p><p>Kamer Bey devam eder:</p><p>“İkinci husus Dersim’de olanlar soykırım değil yeni kurulan bir devletin başkaldıranlara karşı önlem almasıdır. Bir başka yanlışınız ise Tunceli asla Kürt değildir. Biz Hazar kökenliyiz. Dilimiz de sizden farklı yani ne kırmançi ne de zazaca konuşuyoruz.”</p><p>Sırrı Sakık: Seyid Rıza’ya ne diyeceksin?</p><p>Kamer Genç: “İngilizlerin oyununa gelmiştir. Tuncelililerin o dönem önderi, Atatürk’ün yoldaşı olan Diyap Ağadır... O yıllarda Şeyh Said ve Seyid Rıza’yı kullananlar şimdi PKK’yı kullanıyor.”</p><p>İşte Kamer Genç’i bu milli duruşu için seviyor ve saygı duyuyoruz.</p><p>Kamer Bey’in şu sözü de alkışlanacak güzelliktedir:</p><p>-”Ben Atatürk ve Cumhuriyet sayesinde okuyup milletvekili oldum. Cumhuriyet olmasa kuldum.”</p><p>Seni hiç unutmayacağız KAMER GENÇ...Işıklar içinde uyusun...</p><p>*Kamil Sarıoğlu paylaşımı...</p>İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4882414915960654940.post-20718923168555462842023-05-13T23:54:00.001-07:002023-05-13T23:54:14.564-07:00KAYIP TÜRKLER<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgp2a1WW75i8W7nvyGJlvyu0Ub8ADxi-v96rOYNvyXnGmYGfa48fzovFntHAOdoTvGoNIFBhnEEMhpJxpvBZxjUS3dPlETEA-Xw7-YlYaDLnTODyG2aBtKaYAl9NIQMAnoXc9waHhtH0PqkbNlQOgZcU2sUSjTEr7nplfu2gD2q6zPKtQbuFvVtcYSB/s960/1684046972164.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="960" data-original-width="613" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgp2a1WW75i8W7nvyGJlvyu0Ub8ADxi-v96rOYNvyXnGmYGfa48fzovFntHAOdoTvGoNIFBhnEEMhpJxpvBZxjUS3dPlETEA-Xw7-YlYaDLnTODyG2aBtKaYAl9NIQMAnoXc9waHhtH0PqkbNlQOgZcU2sUSjTEr7nplfu2gD2q6zPKtQbuFvVtcYSB/s320/1684046972164.jpg" width="204" /></a></div><br /><p><br /></p><p>16.yy Osmanlı kayıtlarında TÜRKMEN olarak adı geçen, ancak, kendini “KÜRT” sanan bazı aşiretler: </p><p><br /></p><p>Barzani Aşireti </p><p>Hörmekli Aşireti</p><p>Karaballı Aşireti</p><p>Pınarlı Aşireti</p><p>Kubatlı Aşireti</p><p>Deli budak oymağı Aşireti</p><p>Kara güne Aşireti</p><p>Şeyhbizin Aşireti</p><p>Aygut oymağı Aşireti</p><p>Çemişgezeklü Aşireti</p><p>Kureyşan Aşireti</p><p>Beskan Aşireti</p><p>Milli aşireti Aşireti</p><p>Modanlı Aşireti</p><p>Burukan Aşireti</p><p>Şavak Aşireti</p><p>Abbasan Aşireti</p><p>Ağuçan Aşireti</p><p>Bekiran Aşireti</p><p>Zerikan Aşireti</p><p>Karakeçili aşireti</p><p>Avşarlar Aşireti</p><p>Begdili Aşireti</p><p>Hınıslu Aşireti</p><p>Küresinliler Aşireti</p><p>Lekler Aşireti</p><p>Batıkan Aşireti</p><p>Herkiler Aşireti</p><p>Kılıçlı Aşireti</p><p>Mukriler Aşireti</p><p>Türkan Aşireti</p><p>İzol Aşireti</p><p>Şadıllı Aşireti</p><p>Çapanoğlu Aşireti</p><p>Ertuşiler Aşireti</p><p>Rişvanlar Aşireti</p><p>Brukan Aşireti</p><p>Babat (Goyan) Aşireti</p><p>Dersimli Aşireti</p><p>Karaçoban Aşireti</p><p>Tanas Aşireti</p><p>İzzeddinliler Aşireti...</p><p>....................</p><p>Osmanlı arşivlerinde Türkmen olarak kaydı bulunan Bir çok Türkmen aşiret kendini kürt sanıyor. </p><p>Acı ama, maalesef gerçek budur Kürtlesen Türkmen Aşiretleri kitabını okumanızı salık veriyorum.</p><p><br /></p><p>Tarihçi Yusuf Halaçoğlu’na göre, “KÜRT AŞİRETLERİ”nin tamamı TÜRK soyludur...</p>İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4882414915960654940.post-36691844367968358502021-11-02T08:35:00.007-07:002021-11-02T08:38:13.161-07:00Saz Kopuz'dan Türemiş Olamaz<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjELoqqCMRIy2M0NvuZhN-YnELGAmoOil7Lb7AY_T7BZek1HhPdFSzu9DjZgHP_A9Y-4ClrP4znGuXchjW9yzcWjfT65aFYnWLgwyFg9jIgY5eZXMJpfm_YOIAcIB4cGtolKi4oJIGt-U/s640/FB_IMG_1635867059091.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="616" data-original-width="640" height="308" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjELoqqCMRIy2M0NvuZhN-YnELGAmoOil7Lb7AY_T7BZek1HhPdFSzu9DjZgHP_A9Y-4ClrP4znGuXchjW9yzcWjfT65aFYnWLgwyFg9jIgY5eZXMJpfm_YOIAcIB4cGtolKi4oJIGt-U/s320/FB_IMG_1635867059091.jpg" width="320" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgSXNR23JwFR6Trp3374lYS0OYpzrCA7AQLbdQrVkAvqX2ML9OqNj_GvDDrzJ7U8FvLV1GSn5YOO9LvAlOF62vbQkcpcP_Uy8nyZliMWlsXO8oC9MiPOIvZ4uF_Hw14f-rfzQ0EnNzXx_0/s640/FB_IMG_1635867065508.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="418" data-original-width="640" height="209" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgSXNR23JwFR6Trp3374lYS0OYpzrCA7AQLbdQrVkAvqX2ML9OqNj_GvDDrzJ7U8FvLV1GSn5YOO9LvAlOF62vbQkcpcP_Uy8nyZliMWlsXO8oC9MiPOIvZ4uF_Hw14f-rfzQ0EnNzXx_0/s320/FB_IMG_1635867065508.jpg" width="320" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9nrApkxt45BRegUHyoPu2zyPCKJILMySCJw3RFmzCmgACvs8KT78JBtcONmb-xUU6UlvzCBs6yDUVaEMgIkAXGX-Y4Iu8ecaCy0NWBs_WtbEr29_t1cyF8ZGkyMxr1EgVpdZ1_Mm9Tag/s640/FB_IMG_1635867071716.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="557" data-original-width="640" height="279" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9nrApkxt45BRegUHyoPu2zyPCKJILMySCJw3RFmzCmgACvs8KT78JBtcONmb-xUU6UlvzCBs6yDUVaEMgIkAXGX-Y4Iu8ecaCy0NWBs_WtbEr29_t1cyF8ZGkyMxr1EgVpdZ1_Mm9Tag/s320/FB_IMG_1635867071716.jpg" width="320" /></a></div><br /><p><br /></p><p>Türkiye’de yaygın olan bir görüşe göre, saz kopuzdan türemiş bir çalgıdır ve bu nedenle kopuz sazın atası sayılır. Bu söylemler bir araştırmanın sonunda ortaya çıkan verilere dayanmaz. Bazı kaynaklar sazın kopuzdan türemediğini, Orta Asya’da kopuz ve sazın çok uzun süre aynı zamanda ve yan yana varolduğunu gösteriyor. Örneğin; Moğolistan’da 2008 yılında N.Dandar adlı bir çoban bir mağarada 1500 yıllık, yani beşinci yüzyıldan kalan bir saz bulmuştur. Moğollar bunun “devekopuzu” dedikleri bir Moğol çalgısı olduğunu sanmışlarsada Gumilev Avrasya Üniversitesi Türkoloji ve Altayoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü Prof. Dr. Karjavbay Sartkojauli bu çalgının sapındaki “Hoş bir ezginin sesleri insanı mest eder” runik Türk yazılarını görünce bunun Moğolların değil, Türk halklarının sazı olduğunu anlamıştır. Bulunan çalgının karnında bir geyik resmi vardır ve sapının ucu da bir geyiğin başını andırmaktadır. </p><p><br /></p><p>Mağara duvarlarında, Orta Asya ve Sibirya’daki Türk halklarının şaman davullarında da geyik resimleri görülür (Erdener 2006: 313-328). 1500 yıllık saz, kopuz gibi zaman zaman belki de şaman ayinlerinde de kullanılıyordu. Nitekim, Abdülkadir İnan Tarihte ve Bugün Şamanizm adlı kitabında bazı Türk kavimlerinin tüngür [şaman davulu] yerine saz ya da kopuz kullanıldığını yazıyor. Onbirinci yüzyıl başlarında yaşayan İranlı tarihçi Mahmud Gardizi de Yenisey'deki Kırgızların şaman ayinlerinde davul yerine saz kullandıklarını belirtiyor (İnan 1972: 93). Görülüyor ki saz ve kopuz aynı coğrafyada ve aynı yıllarda benzer ortamlarda kullanılmaktaydı.</p><p><br /></p><p>Günümüzde Anadolu’da yaygın olan sazın Orta Asya’da birçok türleri vardır. Buna örnek olarak Özbek ve Türkmenlerin öteden beri kullandıkları ‘dutar’; Kırgızlar’ın ‘komuz’; Kazak, Karakalpak, Nogay ve Türkistan halklarının çaldıkları ‘dombıra’ sayılabilir. Türkler Anadolu’ya gelirken kuşkusuz ki hem kopuz, hem de saz benzeri çalgılardan bazılarını beraberlerinde getirmişlerdir. Fakat Türklerin gelişinden yaklaşık 1000 yıl önce iki telli, tezene ile çalınan, orta uzunluktaki kolu üzerinde perdeleri olan, sapından püskülüne kadar bugünkü saza çok benzeyen bir çalgının Mezopotamya ve Anadolu’da yaygın olduğu biliniyor. Millattan 1300-1400 yıl önce Alaca Höyük’te taş kabartmalar üzerinde bu çalgıyı çalan kişinin sazı kemerine taktığı görülür (Layard 1984: 516).</p><p><br /></p><p>Yabancı kaynaklarda “lute” diye sözü edilen bu çalgının büyük bir olasılıkla ilk kez Mezopotamya’daki tapınaklarda kullanıldığı daha sonra etrafa yayıldığı ve müzisyenler tarafından kralları ve insanları eğlendirmek için çalındığı öne sürülüyor (Layard 1984). Friedrich Ellermeier ve Wilhelm Stauder de bu çalgının milattan 2000 yıl önce ilk kez Mezopotamya’da görüldüğünü belirtiyor. Ellermeier ise saza çok benzeyen çalgının göçebe Sami’ler tarafından geliştirildiğini ve kolayca taşınabildiği için bir açık hava çalgısı olduğunu ileri sürüyor (Turnbull 1972: 58-66).</p><p><br /></p><p>Taş kabartmalar üzerindeki saza benzeyen çalgılar aşağıdaki müzelerde ve Louvre müzesi kataloğunda görülebilir: 1- Louvre müzesinde Larsa’da bulunan taş kabartmada iki kişi yuvarlak bir davul ve saz tutmakta; 2- Bağdat’taki müzede Mari’den iki figür üç telli saz çalmakta; 3- Philadelpia’da Nippur’dan alınan taş kabartmada bir çoban saz çalmakta; 4- yine Nippur’da bulunan başka bir taş kabartmada bir figür sağ eliyle saz tutmakta, sol elinde ise kısa bir çubuk görülmektede; 5- Berlin’deki Önasya Müzesinde bir kabartmada iki kişiden biri saz diğeri ise dağda yaşayan insanların kullandığı bir lir çalmakta; 6- Paris’te Louvre Müzesindeki bir katalogda (Catalogue des cylindres orientaux du Musee du Louvre) bir saz ve bir de dağ insanlarının çaldığı lir görülmektedir (Turnbull: 61-62). Özetle, saz benzeri bu çalgının Türkler Anadolu’ya gelmeden çok önce Mezopotamya ve Ön Asya’da uzun bir süreden beri bilinmekte ve çalınmakta olduğunu söyleyebiliriz (Yıldırım ve Sipahi 2006: 106).</p><p><br /></p><p>Mahmut Ragıp Kösemihal İstanbul Sultanahmet’te yapılan kazıda bulunan Bizansa ait çini resimlerinden birinde sakallı bir insanın kopuza benzer bir çalgı çaldığını görmüş ve kopuzun İstanbul’un fethinden önce Bizans’a geldiğini ileri sürmüştür (1939: 264) Oysa ki milattan 2000 yıl önce saz görünümündeki bu çalgıların bazılarının göğüs kapağı kopuz gibi deri ile kaplanırdı (Turnbull: 62). Bu nedenle Sultanahmet’teki çini üzerindeki çalgının kopuz olması düşük bir olasılıktır.</p><p><br /></p><p>Türkler’in kopuzu çeşitli ortamlarda çaldığı biliniyor ama nedense kaynaklar Anadolu’nun geri kalmış kırsal kesimlerinde yaşayan ozanların kopuz çaldıklarından hiç söz etmiyor. Eğer bu ozanlar kopuz çalsalardı kentlere göçerken beraberlerinde kopuzu da götürmüş olmaları gerekirdi. Onüç ve ondördüncü yüzyıllarda tekkelerde yatıp kalkan bu yeni tip kent ozanları mistisizmden, tasavvufi fikirlerden büyük ölçüde etkilenirler ve tarikat şairlerinin Tanrı’ya olan aşkından esinlenerek kendilerine “aşık” derler. Kalem şairleri ve Anadolu’da yaşayan eski meslekdaşlarından (ozan) uzak durmaya çalışan bu aşıklar deyişlerini kopuzla değil, sazla çalıp söyledikleri için onlara “Saz Şairleri” adı verilmiştir. (Köprülü 1962: 28-38)</p><p><br /></p><p>Sazın kopuzdan türemediğini, kopuzla aynı ortamlarda kullanıldığını aşağıdaki örneklerden de anlıyoruz. Alevi-Bektaşi edebiyatının kurucusu sayılan ve Ondördüncü yüzyılın ikinci yarısı ile Onbeşinci yüzyılın ilk yarısında yaşadığı sanılan Kaygusuz Abdal’dan sazın iki telli bir çalgı olduğunu öğreniyoruz:</p><p><br /></p><p>Otuz kopuz, kırk çeşte, elli ıklığı rebab</p><p><br /></p><p> Hub çalınsın odada iki telli saz ile.</p><p><br /></p><p>Kaygusuz Abdal, bir başka deyişinde de “tanbura” çaldığını söyler:</p><p><br /></p><p> Ben çalarım tanbura</p><p><br /></p><p> Giyinirim tenure.</p><p><br /></p><p> (Özdemir 1993:16)</p><p><br /></p><p>“Tanbura” günümüzdeki tanbur’a benzeyen bir çalgıdır ve Hindistan’dan Balkan’lara kadar olan geniş bir coğrafi alanda çeşitli adlarla anılır. Tanbura perdeli ya da perdesiz olabilir, saza çok benzer ve tezene ile çalınır. Kaygusuz Abdal’dan yaklaşık bir asır sonra yaşayan ve Alevilerin yedi büyük şairlerinden Pir Sultan Abdal da deyişlerinden birinde tanburası ile konuşur:</p><p><br /></p><p> Gel benim sarı tanburam</p><p><br /></p><p> Sen ne için inilersin?</p><p><br /></p><p>(Gölpınarlı 1969: 63)</p><p><br /></p><p>Yukarıda sözü edilen ve ondört ve onbeşinci yüzyıllarda yaşayan Alevi-Bektaşi edebiyatının önemli temsilcileri kopuzdan değil, saz ailesinden olan ve saza çok benzeyen tanburdan söz etmektedirler. Belli ki kopuz giderek ortadan yok olmaya başlamıştır çünkü Türk insanı duygu ve coşkunluklarını “tanbur”, “şeştar”, “saz” ve “tanbur” gibi çalgılarla daha iyi ifade edebileceğini anlamıştır. Müzik tarihinde çöğür, çığırtma, miskal, ıklığ, ladres gibi daha birçok çalgı kopuz gibi ortadan kaybolmuşlardır. Kopuzun ortadan yok olmaya başladığını Onaltıncı yüzyılda yaşamış kimi şairlerin dizelerinde de görmek mümkündür. Örneğin; Ziyai, kopuzun meclisten götürülmesini ister:</p><p><br /></p><p> Eşk mey nalelarüm bezm-i gama saz yeter</p><p><br /></p><p> Mest-i cam-ı ezelem Zühre götürsün kopuzu.</p><p><br /></p><p>Mesihi kopuzun yerini tanbura, Nev’i ise şeştara bıraktığını söyler:</p><p><br /></p><p>Bozılup sohbeti götürdi ayağı saki</p><p><br /></p><p>Üzilüp gerdem götürdi kopuzı tanbur. (Mesihi)</p><p><br /></p><p> </p><p><br /></p><p>Götürüp mihr-i felek bezm-i cihandan kopuzı</p><p><br /></p><p>Başladı çalmağa şeşta yine halk-ı alem. (Nev-i)</p><p><br /></p><p>(Keskin 2008: 85-87)</p><p><br /></p><p>Saz ve kopuz görünüşte, çalınışta, çıkardıkları seste ve gerekse yapılışlarında birbirine çok benzemeyen iki ayrı çalgıdır. Biri kabak kemane (rebab) ya da viyolonsel gibi dikine tutulur ve yayla çalınır, göğüs kapağı deri ile kaplanır. Diğeri ise yatay olarak ve tezene ile ya da parmakla çalınır. Moğolistan’da 5.ci yüzyıldan kalan saz ve Orta Asya’da Türk halkları tarafından kullanılan dutar, komuz, ve dombira gibi çalgılar da sazın kopuzla yanyana varolduğunu açıkça göstermektedir. Türkler Anadolu’ya gelmeden bin yıl önce yaygın olan saza çok benzer çalgılar da kopuzdan türememiştir. Türk halkının coşkusunu, göz yaşını ve tüm duygularını daha iyi ifade eden saz ve diğer çalgılar giderek kopuzun yerini almışlardır.</p><p><br /></p><p>YILDIRAY ERDENER</p><p>Etnomüzikoloji ve Halk Bilimi</p><p><br /></p><p> </p><p><br /></p><p>Kaynakça:</p><p><br /></p><p>Erdener, Yıldıray. “Sibirya’daki Türk Halkları Arasında Şaman Davulunun Simgesel Anlamı,” Türkiye’de Müzik Kültürü, Editörler: Oğuz Elbaş, Dr. M. Kalpaklı, O. Murat Öztürk, F. Tansuğ. İstanbul: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları.</p><p><br /></p><p>Gölpınarlı, Abdülbaki. Pir Sultan Abdal. İstanbul: Varlık Yayınevi.</p><p><br /></p><p>İnan, Abdülkadir. Şamanizm. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.</p><p><br /></p><p>Keskin, K. Neslihan. “Dede Korkud’un Kopuzundan Osmanlı şiirindeki Aşkın Kopuzuna” Turkish Studies, International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic. Vol.3/1 Winter.</p><p><br /></p><p>Köprülü, Fuat. Türk şaz Şairleri, Ankara: Güven Basımevi.</p><p><br /></p><p>Kösemihal, Ragıp. “Kopuza Dair” Oluş, Ankara, Nisan 1939, Cilt I sayı 17.</p><p><br /></p><p>Layard, L “Laute” Music and Civiization: Essays in Honor of Paul Henry Lang. New York: Norton, c 1984.</p><p><br /></p><p>Özdemir, Ahmet. Cönklerden Günümüze Halk Şairlerimiz, İstanbul: Veli Yayınları.</p><p><br /></p><p>Turnbull, Harvey “The Origin of the Long-necked Lute” The Galvin Society Journal, Oxford, England.</p><p><br /></p><p>Yıldırım Tayfun ve Tunç Sipahi. “Kabartma Vazolarında Müzik Tasvirleri” Türkiye’de Müzik Kültürü. Editörler: O.Elbaş, M. Kalpaklı, O.M. Öztürk, İstanbul: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, 2006, sayfa 106.</p>İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4882414915960654940.post-21301081213087847092021-08-14T09:12:00.008-07:002021-11-02T10:36:42.001-07:00İNSANIN ETNİK KÖKENİ<a href="https://www.kenanyelken.com/insanin-kokeni-ve-turkluk">İNSANIN ETNİK KÖKENİ</a>: Türklerin etnik kökenleri incelenirken "ırk" değil; Türk kültürü, Türk ahlakı ve Türklük hissi en önemli faktörler olarak ele alınmalıdır.<span style="color: #252525; font-family: roboto; font-size: 1.473em;">İNSANIN ETNİK KÖKENİ | IRK MI, ORTAK DEĞERLER Mİ?</span><div style="color: #252525; font-family: roboto;"><div class="SISO_domain_name" id="article_domain_name" style="color: #676ecf; font-size: 0.87em; margin-left: 16px; margin-right: 16px;">www.kenanyelken.com</div><div class="SISO_domain_name" id="article_domain_name" style="color: #676ecf; font-size: 0.87em; margin-left: 16px; margin-right: 16px;">(Alıntıdır. Çok Tşk.Ederim)</div></div><div id="reader_content_div" style="color: #252525; font-family: roboto; margin-left: 16px; margin-right: 16px; margin-top: 24px; padding-bottom: 35px;"><div class="SISO_page" id="readability-page-1" readability="127.64385221078135" style="font-size: 0.87em; line-height: 1.5em; margin-top: 0px; overflow-wrap: break-word;"><div class="entry-content"><p><img align="center" alt="" class="size-medium wp-image-843 aligncenter" sizes="(max-width: 300px) 100vw, 300px" src="https://www.kenanyelken.com/wp-content/uploads/2018/12/evolution-300x223.jpg" srcset="https://www.kenanyelken.com/wp-content/uploads/2018/12/evolution-300x223.jpg 300w, https://www.kenanyelken.com/wp-content/uploads/2018/12/evolution-768x572.jpg 768w, https://www.kenanyelken.com/wp-content/uploads/2018/12/evolution-1024x762.jpg 1024w, https://www.kenanyelken.com/wp-content/uploads/2018/12/evolution.jpg 1065w" style="display: block; margin: 1px auto; width: 288px;" />Merhabalar,<br />Yazılarımı başından itibaren takip eden okuyucularımdan bazıları şunu soruyor; <strong>Göbekli Tepe ile başladın konuyu nerelere getirdin?</strong><br />Doğrusu konuyu ben getirmiyorum, kendi kendine başka mecralar gidiyor. Ve ayrıca tarih ışığında yazdığım yazılarda yer alan bilgiler de <strong>Göbekli Tepe’yi besliyor.</strong> Sadece hepsini aynı platformda bir araya getirmek gerekiyor.<br />Çünkü mitoloji, tarih, destanlar, arkeoloji, piktogramlar, çivi yazıları, mezar buluntuları.. hep birbirini besleyen ve tamamlayan olgular. <strong>Gerçeğe veya “kendi doğrumuz”a ulaşabilmek için hepsini incelemek gerekiyor.</strong><br />Gelelim bugünkü konumuza..<br />Türk Tarihini, bu tarihin herhangi bir bölümünü ya da Türk kültürünü incelemek için yola çıkarsanız, karşınıza çıkan ilk soru şu olacaktır; <strong>Türklük bir ırk mıdır, soy mudur?</strong><br /><strong>Konuya size bir soru sorarak başlamak istiyorum.</strong><br />Ben diyorum ki, şu anda dünya üzerinde yaşayan yaklaşık 8 milyar insan aynı ırka mensuptur.<br /><strong>SORU :</strong> Siz bu düşünceme katılıyor musunuz? <strong>(şimdi bu soru üzerinde 30 saniye düşünün ve okumaya öyle devam edin lütfen)</strong><br />Tahmin ediyorum ki, birçoğunuz bu soruya “Tabii ki katılmıyorum.. bir çok ülke, halk, dil, kültür, inanç, millet, benlik, gelenek, adet, görenek vb. var. Hepsi aynı ırktan gelmiş olamaz” dediniz.<br />Peki o zaman ikinci soru; Adem ile Havva’dan türediğimize inanıyor musunuz?<br />Eminim (biraz da dinsel öğretiler dolayısı ile) bir çoğunuz buna “evet” yanıtı verdiniz.<br />Peki o zaman soru üç; birinci ve ikinci soru arasında fark var mı?<br /><strong>BİR MİLLETİ BİR ARADA TUTAN OLGU NEDİR?</strong><br /><strong>¤ Irk,</strong> genellikle kendine özgü kalıtımsal özellikleri olan, biyolojik olarak diğerlerinden ayrılan grup olarak düşünülebilir.<br /><strong>¤ Soy</strong> ise kan bağı ile birbirine bağlı olan veya aynı kan bağından gelen insanları ifade etmek için kullanılır.<br /><img align="center" alt="" class="size-medium wp-image-844 aligncenter" sizes="(max-width: 300px) 100vw, 300px" src="https://www.kenanyelken.com/wp-content/uploads/2018/12/549879_337407329650682_1589800494_n-300x225.jpg" srcset="https://www.kenanyelken.com/wp-content/uploads/2018/12/549879_337407329650682_1589800494_n-300x225.jpg 300w, https://www.kenanyelken.com/wp-content/uploads/2018/12/549879_337407329650682_1589800494_n.jpg 720w" style="display: block; margin: 1px auto; width: 288px;" /><strong>¤ </strong>Bilim adamlarına göre; her ne kadar iki kavram birbirinin aynısı gibi görünse de,<strong> ırk daha geniş anlam ifade eden ve “soy”u da içine alan bir tanımlamadır.</strong><br /><strong>¤ </strong>Fakat günümüzde tam olarak <strong>saf bir ırk bulmak imkansız gibidir. </strong>Belirli alanlarda benzer fiziksel özellikler taşıyan halklardan bahsedebiliriz ve bunu da “ırk” olarak tanımlayabiliriz.<br /><strong>¤ </strong>Bu nedenle son yıllarda toplumların etnik kökenleri ile ilgili araştırmalar <strong>“ırk” ve “soydaşlık”</strong> kavramları üzerine yoğunlaşmıştır.<br /><strong>¤ G</strong>ünümüzde milletleri bir arada tutan olgunun <strong>ırktan ziyade “ortak kültür”</strong> olarak algılanmaya başlanması, “biyolojik anlamdaki ırk” kavramının sorgulanmasına neden olmuştur.<br /><strong>¤ </strong>Ancak son 20 yıldır genetik bilimindeki inanılmaz gelişmeler, olaya bambaşka bir boyut getirmiştir. Artık insan genomunun daha yakından incelenmesi ile <strong>bilim adamlarının birçoğu, biyolojik açıdan insanlar arasında ırksal farklılıklar olmadığına inanmaktadırlar.</strong><br /><strong>* Orhan ATALAY</strong> “Doğu-Batı Kaynaklarında Birlikte Yaşama” isimli eserinde şöyle der; “<em>Irk, tarihe geçmiş olaylarla şartlandırılmış algılarımızın ürünü olan sosyal bir kurgudur. Hiçbir biyolojik geçerliliği yoktur.”<br /><img align="center" alt="" class="size-full wp-image-845 alignleft" src="https://www.kenanyelken.com/wp-content/uploads/2018/12/8431_insan_genomu_projesinin_ortaya_koydugu_gercek.jpg" style="display: block; margin: 1px auto; width: 288px;" /></em><strong>*</strong> <strong>İnsan Genomu Projesi</strong>’ni yürüten Celera Genomica Şirketi’nin başkanı J.Craig VENETR ve National Institues of Health’de çalışan bilim adamları, insan genomunun tüm dizisinin taslağını bir araya getirdiklerini ve sadece <strong>tek bir insan ırkı olduğu sonucuna vardıklarını</strong> belirtmektedirler.<br /><strong>*</strong> Washington Üniversitesinden Biyoloji Profesörü Alan TEMPLETON ise, farklı halklardan insanların DNA’larını analiz ettiklerini ve “<em>b<strong>u sonuçlara göre insanlığın birbirinden gerçekten farklı alt gruplara bölünmesi gibi bir şey söz konusu değildir</strong></em>” sonucuna ulaştıklarını dile ifade etmektedir.<br /><strong>*</strong> Genetikçi Luca SFORZA, Paolo MENETTI ve Alberto PIAZZA “İnsan Genlerinin Tarihi ve Coğrafyası” adını verdikleri kitaplarında “<strong><em>boy ya da deri rengi gibi dış özelliklerden sorumlu genler hariç tutulursa, insan ırkları derilerinin altında olağanüstü benzerlerdir</em></strong>” demektedirler.<br /><strong>TÜRKLERİN TİPİ (DIŞ GÖRÜNÜŞÜ) :</strong><br /><strong>¤ </strong>Tarih boyunca Türk ırkını tanımlamak için çok farklı tasvirler yapılmıştır. Çin, Yunan ve Latin kaynaklarında daha çok Moğol tipinde yani <strong>sarı renkli ve dolikisefal (mongoloid tipinde)</strong> tasvir edilmişlerdir.<br /><img align="center" alt="" class="wp-image-846 aligncenter" sizes="(max-width: 337px) 100vw, 337px" src="https://www.kenanyelken.com/wp-content/uploads/2018/12/7e7f4c3b92ae074d4920a59f4cde096c-300x221.jpg" srcset="https://www.kenanyelken.com/wp-content/uploads/2018/12/7e7f4c3b92ae074d4920a59f4cde096c-300x221.jpg 300w, https://www.kenanyelken.com/wp-content/uploads/2018/12/7e7f4c3b92ae074d4920a59f4cde096c.jpg 478w" style="display: block; margin: 1px auto; width: 288px;" /><strong>¤ </strong>Bunun nedeni tarih boyunca Türklerin en çok Moğollarla yakın temasta olmasının etkisi olduğu açıktır. Ancak <strong>Türkler ile Moğollar arasında</strong> dil birliği olmadığı gibi, arkeolojik kazılarda elde edilen bulgulara göre <strong>bir soy bağı da bulunmamaktadır.</strong><br /><strong>¤ Ancak son 50 yılda yapılan araştırmalar Türklerin sarı değil beyaz ırka mensup olduklarını ve dolikisefal değil brekisefal olduklarını bilimsel olarak ortaya koymuştur.</strong> <strong>¤ </strong>Dolayısı ile Türklerin en belirgin özellikleri beyaz ten, düz burun, yuvarlak çehre, hafif dalgalı saç ve orta gürlükte sakal-bıyıktır.<br /><strong>¤ Meydan Larousse’ta “Türk ırkı” şu şekilde tarif edilmektedir:</strong><br /><em>Kafatası biçimi bakımından “brekisefal” nitelik gösterirler. Yüz genellikle geniş ve düz görünümdedir. Kaş kemerini meydana getiren kemik düz olarak gelişmiştir. Göz çukuru nispeten dar ve küçük olmakla birlikte, mongoloid ırkta olduğu gibi göz kapağı gergin ve çekik değildir.</em><br /><em>Türkler badem gözlüdür. Göz rengi çeşitlidir. Elmacık kemiği gelişmiş olmakla birlikte çıkık değildir. Kulaklar yatıktır. Sakal ve bıyık ne gür ne de seyrektir. Saç, sakal ve bıyık renkleri açık kumraldan siyaha kadar çeşitlilik gösterir.</em><br /><strong>GENETİK KALITIM MI ÖNEMLİDİR, KÜLTÜREL ORTAKLIK MI?</strong><br /><strong>¤ </strong>Türkler tarih boyunca <strong>en fazla “etnik karışım”a uğrayan millet</strong> olmuşlardır, çünkü “etnik saflıklarını” kaybetme gibi bir kaygıları olmamıştır. Türkler için <strong>önemli olan töreleri, gelenekleri kültürleri ve ahlaki değerleridir.<br /><img align="center" alt="" class="size-medium wp-image-847 alignright" sizes="(max-width: 225px) 100vw, 225px" src="https://www.kenanyelken.com/wp-content/uploads/2018/12/1324116057_21ab1e26e44f941996510754c733a7f2_541270721-225x300.jpg" srcset="https://www.kenanyelken.com/wp-content/uploads/2018/12/1324116057_21ab1e26e44f941996510754c733a7f2_541270721-225x300.jpg 225w, https://www.kenanyelken.com/wp-content/uploads/2018/12/1324116057_21ab1e26e44f941996510754c733a7f2_541270721.jpg 601w" style="display: block; margin: 1px auto; width: 288px;" /></strong><strong>¤ </strong>Dolayısı ile Türklerin etnik kökenleri incelenirken biyolojik bir incelemeden ziyade kültürel birlik ve benzerlik esas alınmalı, <strong>“Türk kültürü”, “Türk ahlakı” ve Türklük hissi” en önemli faktörler</strong> olarak değerlendirilmelidir.<br /><strong>¤ </strong>Çünkü <strong>Türklük, birkaç özellikle sınırlanan bir ırk tarifinden çok daha zengin bir kültürel birikimdir.</strong><br /><strong>¤ </strong>Ömrünü Türklük üzerine araştırmalara vermiş, ancak esas mesleği İnşaat Mühendisliği olduğu için araştırma sonuçları Tarihçi ve Arkeologlar tarafından kabul görmeyen ve hatta yazdığı kitaplarını bastıracak yayınevi bile bulamayan rahmetli <strong>Kazım MİRŞAN’a göre Türk Tarihi MÖ 35.000’lere dayanır.</strong><br /><strong>*</strong> Kızılderililerin ataları olan Ön Türklerin (MÖ 20.000-12.000 arasına tarihlenen son buzul çağının sona ermesinden ve eriyen buzul sularının Bering Boğazını yaratmadan önce yani halen kara iken) Amerika kıt’asına geçtiği kabul edildiğine göre, Kazım MİRŞAN’ın iddia ettiği tarih kabul edilebilir.<br /><strong>*</strong> Amerikan Kızılderililerinin hala Türk Şamanlığı’na ait uygulamaları sürdürmekte oldukları gerçeğinden hareket edecek olursak, bu tarihlemenin doğru olduğu görülür. Türklerle ilgili bağını rahatlıkla görebiliriz.<br /><strong>*</strong> Dildeki benzerlikle bu bağlantıyı daha da güçlendirir; iki dil arasında 400’den fazla ortak ve aynı anlama gelen kelime bulunmaktadır (bu da başka bir yazının konusu olabilir)<br /><strong>¤ </strong>İşte bu tarihten itibaren Ön Tükler adını verdiğimiz topluluklar ve müteakiben Türk devletleri tüm dünyaya yayılmış, farklı halk ve kültürlerle kaynaşmış; hem kültürleri, hem inançları, hem de medeniyetleri ile tüm dünyayı etkilemişlerdir.<br /><strong>¤ </strong>Ancak <strong>bugün ari bir ırktan söz etmek hemen hemen imkansızdır.</strong> Çünkü toplumlar ve halklar binlerce yıldır birbirine karışmıştır ve hala da karışmaktadır.<br /><strong>¤ </strong>Ancak arkeolojik kazılarda elde edilen bulgular göre; Amerika, İspanya, İtalya, Çin, Orta Asya, Mısır, İran gibi hemen tüm devlet ve medeniyette <strong>Türklerin hem tarihi, hem kültürel, hem de kalıtımsal izleri vardır.<br /></strong></p><table><tbody><tr><td><img align="center" alt="" class="alignnone wp-image-605" height="202" sizes="(max-width: 316px) 100vw, 316px" src="https://www.kenanyelken.com/wp-content/uploads/2018/09/turklerin-anayurdu-ve-goc-yollari-70x100cm54770390708-300x192.jpg" srcset="https://www.kenanyelken.com/wp-content/uploads/2018/09/turklerin-anayurdu-ve-goc-yollari-70x100cm54770390708-300x192.jpg 300w, https://www.kenanyelken.com/wp-content/uploads/2018/09/turklerin-anayurdu-ve-goc-yollari-70x100cm54770390708-768x492.jpg 768w, https://www.kenanyelken.com/wp-content/uploads/2018/09/turklerin-anayurdu-ve-goc-yollari-70x100cm54770390708.jpg 977w" style="display: block; height: 139px; margin: 1px auto; width: 218px;" width="316" /></td><td><img align="center" alt="" class="alignnone size-medium wp-image-849" height="208" sizes="(max-width: 300px) 100vw, 300px" src="https://www.kenanyelken.com/wp-content/uploads/2018/12/image003-300x208.png" srcset="https://www.kenanyelken.com/wp-content/uploads/2018/12/image003-300x208.png 300w, https://www.kenanyelken.com/wp-content/uploads/2018/12/image003.png 766w" style="display: block; height: 151px; margin: 1px auto; width: 218px;" width="300" /></td></tr></tbody></table><p><strong>¤ </strong>Bunları yaratan Türk halkları ise;<br /><strong>* Küçük Asya’da (Anadolu’da) kurulmuş Türk Devletleri ve toplulukları;</strong> Pelasglar, Etrüskler (Turskalar), Aslar (Alanlar), Karlar (Kayralılar), Mysialılar (Misyalar), Likyalılar (Lukkalar), Galatlar (Keltler veya Kelatlar), Hattiler, Hurriler (Subarlar), Sümerler, Mittaniler, Urartular, Lidyalılar (Lidler), Gaşgalar (Kaskalar), Troyalılar, Frigyalılar, Amazonlar ve Pontuslular’dır.<br /><strong>* Ön Asya’da kurulanlar ise;</strong> Hiksoslar, Kaslar (Kassitler), İsinler (Esenler), Lulubiler, Gutiler, Elamlılar, Medler (Kayaniler) ve Partlar’dır.<br /><strong>¤ </strong>Bu Türk devlet ve toplulukları, haritalarda görüldüğü şekilde tüm dünyaya yayılmışlardır.<br /><strong>¤ </strong>Şu da bir gerçektir ki; <strong>Türkler yüksek medeniyete sahip devletler inşa ederken</strong> ve hayat sürdürürken, çağdaşları olan <strong>diğer toplumlar hala mağaralarda ve ağaç kovuklarında </strong>yaşamlarını sürdürmekteydi.<br /><strong>¤ </strong>Bugün dünya üzerindeki hemen tüm medeniyet, kültür ve inançlarda Türklerin izi vardır. Örneğin <strong>Kızılderililer ile Orta Asya halklarının DNA’larının benzerlik oranı % 99,2’dir.</strong><br /><strong>¤ </strong>Başka bir önemli örnek olarak Etrüskler verilebilir. Tüm Batılı bilim adamları kabul etmektedir ki, <strong>Avrupa medeniyetini Etrüskler kurmuştur.</strong> Bundan kimsenin şüphesi yoktur. <strong>Asıl sorunsal Etrüsklerin kim olduğu ve nereden geldiğidir.</strong><br /><strong>*</strong> Batılı bilim adamları Etrüskleri Yunanlılara bağlamaya ve bu noktadan hareketle Avrupa Medeniyetinin Yunan kökenli olduğunu iddia etmeye çalışırlar. Ancak bu, yazımın başlangıcında belirttiğim gibi çarpıtılmış bir gerçektir.<br /><strong>*</strong> Gerçek olan, t<strong>arihi ve arkeolojik bulgularla ve hatta DNA örnekleri ile kanıtlanmış bir gerçek vardır ki; o da Etrüsklerin bir Türk kolu olduğudur.</strong><br /><strong>¤ </strong>Türklerin Amerika’daki izlerinden bir nebze bahsettim, Avrupa’ya da baktık. Hadi gelin bir de Asya’yı inceleyelim. Ve işte <strong>Sümerler</strong>.. onlardan bahsetmeden olmaz.<br /><strong>*</strong> Neyse, Sümerleri bu yazıya sıkıştırmak doğru olmaz.. bunu başka bir yanını konusu yapmak gerekir. Tabi öncesinde Etrüskler de var. Yani yaz yaz yaz… daha çok şey var yazılacak.<br /><strong>SONUÇ :<br /></strong><strong>¤ </strong>İster evrim teorisine inanın, isterseniz Adem ile Havva’dan türediğimize… Genetik ile uğraşan bilim adamlarının da “bilimsel” olarak kanıtladıkları gibi, başlangıç noktası tektir. Ve belki de <strong>dünyada yaşayan tüm insanlar “Türk ırkı”ndandır.</strong><br /><strong>¤ </strong>Türk tarihinin günümüzden on binlerce yıl öncesine kadar uzandığını, Avrupa medeniyetini Türklerin kurduğunu, Türk dilinin dünya dillerinin oluşumundaki rolünü, Türk kültürünün Batı kültürünü nasıl etkilediğini, dünya üzerinde çok geniş bir coğrafyada bugün 200 milyon civarında “Türk” nüfusun bulunduğunu, Oğuzları, Göktürkleri, Hunları, Sümerleri bir arada tutan değerleri bilmek ve buna sahip çıkmak <strong>ırkçılık değildir.</strong><br /><strong>¤ İnsanın tarihini, kültürünü, dilini, etnik kökenlerini bilmesi “kimliğini” bilmesi demektir.</strong><br /><strong>¤ </strong>Orta Asya’daki, Afrika’daki, Anadolu’daki, Avrupa’daki ve hatta Amerika’daki farklı kültürlerde, bu bölgelerde konuşulan dillerde ya da çıkarılan arkeolojik bulgularda <strong>Türk kimliği ile karşılaşmamak neredeyse imkansızdır.</strong><br /><strong>¤ </strong>Ancak Türkiye’de yaşayan Türklerin (yıllardır bilinçli olarak sürdürülen niteliksiz eğitim politikaları nedeniyle) araştırmaya pek yatkın olmaması, Türk Tarih ile ilgili yazılı kaynakların başka devletler tarafından geliştirilmiş olması, bizleri ister istemez bu kaynaklara başvurmak zorunda bırakmaktadır.<br /><strong>¤ </strong>Bugünün Türkiye’sinde üniversite sınav sonuçlarına göre <strong>tarih ve arkeoloji,</strong> gençlerimiz tarafından en az tercih edilen <strong>“son şeçenek” olarak değerlendirilen bölümlerdir.</strong><br /><strong>¤ </strong>Oysa ki araştırmaya meraklı, yüksek puan alan ve zeki <strong>gençlerimizi çeşitli teşviklerle bu alanlara yönlendirmeli,</strong> özgün araştırma ve yayınlarımız ile Türk ve Türklük Tarihi’ni yeniden yazmalı ve (gerçekleri bilen ancak inkar eden) dünyaya kabul ettirmeliyiz.<br /><img align="center" alt="" class="size-medium wp-image-850 alignleft" height="300" sizes="(max-width: 212px) 100vw, 212px" src="https://www.kenanyelken.com/wp-content/uploads/2018/12/ataturk-ve-turk-bayragi-tablosu-2171-212x300.jpg" srcset="https://www.kenanyelken.com/wp-content/uploads/2018/12/ataturk-ve-turk-bayragi-tablosu-2171-212x300.jpg 212w, https://www.kenanyelken.com/wp-content/uploads/2018/12/ataturk-ve-turk-bayragi-tablosu-2171.jpg 600w" style="display: block; height: 299px; margin: 1px auto; width: 212px;" width="212" /><strong>¤ </strong>ATATÜRK tarafından kurulan ve fakat bugün amacından sapmış olan <strong>Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunu, gerçek kuruluş amaçlarına uygun olarak yapılandırmalı, çalıştırmalı ve üretken kılmalıyız.<br />¤ </strong><strong>Türklük, ırkça nereden geldiğini bilmekten ziyade, kişinin kendisini nereye ait olduğu ile ilgilidir.</strong><br /><strong>¤ </strong>Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ulaştığı benzer sonuç nedeni ile özetlediği gibi<br /><strong>NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE !</strong></p><p><strong><br /></strong></p></div></div></div>İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4882414915960654940.post-71573393841675399412021-05-20T04:35:00.006-07:002021-05-20T04:38:05.578-07:00ATATÜRK'E BİR GÜN SORARLAR...<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8o5y3REXZvJlu3nqxlCKhTLU0NO1bzzasIB7ZanPih3yuOKSDhgEU1vhg27sjYtjUXvS8ZxysoJQlIdp1O0b9e1mmogw-J2hA6JV_zvytzytwnmrzS7YgBZZxoxepIM3TmyzppyBqOhA/s542/FB_IMG_1621510314356.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="540" data-original-width="542" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8o5y3REXZvJlu3nqxlCKhTLU0NO1bzzasIB7ZanPih3yuOKSDhgEU1vhg27sjYtjUXvS8ZxysoJQlIdp1O0b9e1mmogw-J2hA6JV_zvytzytwnmrzS7YgBZZxoxepIM3TmyzppyBqOhA/s320/FB_IMG_1621510314356.jpg" width="320" /></a></div><br /><p><br /></p><p>Paşam her zaman Türklük üstüne birşeyler söylüyorsunuz ancak Türk kimdir? Derler.</p><p>Ulu önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK bana bir kağıt kalem verin der ve yazmaya başlar.</p><p><br /></p><p>TÜRK KİMDİR?</p><p><br /></p><p>BU MEMLEKET DÜNYANIN BEKLEMEDİĞİ ASLA ÜMİT ETMEDİĞİ BİR MÜSTESNA MEVCUDİYETİN YÜKSEK TECELLİSİNE, YÜKSEK BİR SAHNE OLDU.</p><p>BU SAHNE EN AŞAĞI YEDİBİN SENELİK BİR TÜRK BEŞİĞİDİR.</p><p>BEŞİK TABİATIN RÜZGARLARIYLA SALLANDI.</p><p>BEŞİĞİN İÇİNDEKİ ÇOCUK TABİATIN YAĞMURLARIYLA YIKANDI.</p><p>O ÇOCUK TABİATIN ŞİMŞEKLERİNDEN, YILDIRIMLARINDAN, KASIRGALARINDAN KORKAR GİBİ OLDU SONRA ONLARA ALIŞTI.</p><p>ONLARI TABİATIN BABASI TANIDI, ONLARIN OĞLU OLDU.</p><p>BİRGÜN O TABİATIN ÇOCUĞU TABİAT OLDU, ŞİMŞEK, YILDIRIM, GÜNEŞ OLDU, </p><p>TÜRK OLDU.</p><p>TÜRK BUDUR</p><p>YILDIRIMDIR, </p><p>KASIRGADIR, </p><p>DÜNYAYI AYDINLATAN GÜNEŞTİR.</p><p><br /></p><p>NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE !</p><p><br /></p><p>Gazi Mareşal Mustafa Kemal ATATÜRK</p><p><br /></p><p>"Bu dünyadan göçerek Türk milletine veda edeceklerin çocuklarına kendinden sonra yaşayacaklara, son sözü bu olmalıdır: </p><p>"Benim Türk milletine, Türk cemiyetine, Türklüğün istikbaline ait ödevlerim bitmemişti, siz onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz. Bu sözler bir ferdin değil, bir Türk Milleti duygusunun ifadesidir". </p><p>Bunu, her Türk bir parola gibi kendinden sonrakilere mütemadiyen tekrar etmekle son nefesini verecektir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Milleti'nin nefesinin sönmeyeceğini onun ebedi olduğunu göstermelidir. Yüksek Türk, senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur! (1935).'' </p><p>GAZİ MAREŞAL MUSTAFA KEMAL ATATÜRK</p>İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4882414915960654940.post-70654859981943512462021-04-21T03:18:00.004-07:002021-04-21T03:25:40.423-07:00İNKA, MAYA, AZTEK VE TÜRK ORTAK KÜLTÜRÜ<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEggmqUqC9_10F3UKO9BbSQqDUdVJnDXzYRbc3oRUhTpmNK7DJRjWPCQUl5eMZkMIpmyT2SbSLMAJRoKeG4QG6HlDHuHY85KwLvL0zk-CA4JQurrHl4w6RTpWz5TXQgOFgkQLJ8_nc7MmTk/s706/turkler_kimdir_nereden_gelirler_h126649_85f21.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="431" data-original-width="706" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEggmqUqC9_10F3UKO9BbSQqDUdVJnDXzYRbc3oRUhTpmNK7DJRjWPCQUl5eMZkMIpmyT2SbSLMAJRoKeG4QG6HlDHuHY85KwLvL0zk-CA4JQurrHl4w6RTpWz5TXQgOFgkQLJ8_nc7MmTk/s320/turkler_kimdir_nereden_gelirler_h126649_85f21.jpg" width="320" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi1mo78onWTYJh1nhlTtHijwN3DAZXZfi8B9K5udusivJYjQJY1SblLk69mbe8NrLU9Iz-h3VmpKz-zRrIMm7LdpNv5HMrUxi7WlVS4Rjwh_D_oum_579va6F7mm_kz_C_LobvWqmLhOxI/s750/1538301035973.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="420" data-original-width="750" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi1mo78onWTYJh1nhlTtHijwN3DAZXZfi8B9K5udusivJYjQJY1SblLk69mbe8NrLU9Iz-h3VmpKz-zRrIMm7LdpNv5HMrUxi7WlVS4Rjwh_D_oum_579va6F7mm_kz_C_LobvWqmLhOxI/s320/1538301035973.jpg" width="320" /></a></div><br /><p></p><p>Asya’da uygarlık yaratan Türkler ile Amerika kıtasında yaşayan eski uygarlıklar Maya- Aztek- Olmek uygarlıkları arasında sembollerle başlayan benzerlik, bir sürü konuda şaşırtıcı noktalara ulaştı.</p><p><br /></p><p>Asya’da Hitit Güneşi olarak bilinen semboldeki TENGRİ (yani evrenin her yerindeki tanrı) ile Maya ve Aztek tanrısı Quetzalcoatl ‘ın sembolü arasındaki benzerlik karşılaştırmaya değer. Hele bu tanrının adını “kutsal katlı” olarak okuduğumuzu düşünürsek anlamsal ve sembolik benzerlik iyice artar. (Kutsal katlı, Tengri ile aynı anlamdadır)</p><p><br /></p><p>Maya ve Aztek tanrı isimlerinde Türkçe ile başka hoş benzerlikler de mevcuttur.</p><p><br /></p><p>Chac: Yani “Çak” Mayaların yıldırım ve şimşek tanrısıdır. Çak şeklinde okunan bu sözcük halen bile dilimizde “Şimşek çaktı” şeklinde varlığını sürdürmektedir.</p><p><br /></p><p>KinichAhau: Maya güneş tanrısıdır. Kinich veya Küniş, Türkçe “Güneş” kelimesi ile neredeyse birebir aynıdır. Eski Türk inancında “Künhan” Güneş-Han adı kutsal güneşe verilen isimlerden biridir. Ahau ile Han sözlerinin yakınlığı ise dikkat çekicidir.</p><p><br /></p><p>Xiuhtecuhtli: ateş ve zaman tanrısıdır, çifte göreve sahiptir ve çifte kutlu olarak okunabilir.</p><p><br /></p><p>Tezcatlipoca: Tez = hızlı, Katlı = Kat eden (hareket eden) ve B den P ye dönüşümle Bora sözü “poca” şeklini almış olabilir. Tezkatlıbora rüzgâr tanrısıdır.</p><p><br /></p><p>Xochiquetzal: Güzellik ve çiçek tanrıçası idi. Burada “quetzal” sözünün kutsal olduğunu Xochi’nin çok olduğunu kabul edersek bu durumda “Çokkutsal” adı ortaya çıkmış olur.</p><p><br /></p><p>Aşağıda sıralanan Kızılderili dilinde kullanılan kelimeler ile Türkçe arasındaki benzerlikler gerçekten dikkat çekici.</p><p><br /></p><p>Yat-kı: yatılan ev</p><p>Tamazkal: Hamam, temiz kalmak</p><p>Yanunda: yanında</p><p>T- sün: uzun</p><p>Misssigi: Mısır</p><p>Tepek: tepe</p><p>Hu: selam</p><p>Türe: töre</p><p>Tete: dede</p><p>Atış-ka: ateş</p><p>Aş- köz: yemek</p><p>Yu: su</p><p>Yu-mak: yıkamak</p><p>Köç: göç</p><p>Tekun: tekin</p><p>Atağ: ata</p><p>Yaşıl: yeşil</p><p>Çakira: çakır</p><p>Kün: Gün</p><p>Atapaskan: Kızılderili kabilesinin adı</p><p>Ata-Hualpa: Son Maya kralının adı</p><p>Kalakmul, Uaxactun, Kopan: Maya şehirlerinin isimleri</p><p><br /></p><p>Kızılderili kelimeleri ile Türkçenin karşılaştırıldığı bu birkaç örnek dışında Fransız dilbilimci Dumesnil, Kızılderililerin kullandığı 320 kelimenin Türkçe ile aynı olduğunu tespit etmiştir. Tarihçi Ord.Prof. DenisSinor’ un araştırmalarına göre, töre, kültür, inanış, din, semboller, dil ve gelenekler arasında çok ciddi benzerlikler mevcut. Bazı bilim adamı ve tarihçilere göre genetik incelemelerde de ciddi kanıtlar tespit edilmiştir. (Gen araştırmaları etiklik açısından genellikle gizli yapıldığı için kaynaklarımız sınırlı ne yazık ki.)</p><p><br /></p><p>Tarihteki araştırmalara göre Kızılderili gelenekleri ile Türk gelenekleri arasında aşağıda listelenen benzerlikler tespit edilmiştir.</p><p><br /></p><p>Tork isimli, hilal şeklinde kolyeyi tıpkı Torkom’lar gibi Bozok kabileleri olan sarışın Kızılderili kabilelerinden Navajo’lar, Şanı’lar, Ocibya’lar kemikten yapılmış olarak boyunlarına takmaktadırlar. Bu “Tork”ları, Çokta Kızılderilileri hilalin ortasına yıldız koyarak göğsü kaplayan geniş bir Ay yıldız kolye olarak kullanırlar.</p><p><br /></p><p>Mayalar kendi dillerine aynı bizim ifademizle Mayanca demektedirler. Maya’ların Orta Amerika’daki önemli yerleşim yerlerinden olan “Yuka-tan” isminin Türkistan’ın Yok-Tan bölgesinden gelme olduğu anlaşılmıştır. Bu bölge Sümer Türklerinin Mezopotamya’ya göçmeden evvelki yerleşim sahası idi…</p><p><br /></p><p>Bir diğer Maya lehçesinde BİZ için OGH sözcüğü kullanılıyordu. Bu sözcük de Ön-Türkçe’dir. Çünkü, Asya kökenli Türk boylarına On-OK , Boz-Ok, Üç-Ok dendiğini biliyoruz. Buradaki OK sözcüğü BİZ demek olup topluluk ve boy anlamını aktardığı gibi, yönetici kişinin de kendine OKH olarak hitap ettiğini görüyoruz. Kızılderili yöneticiler beyazlarla karşılaştıklarında sağ ellerini kaldırıp OGH veya UGH derlerdi. Yani “Yönetici olan ben (biz) seni (sizi) selamlıyorum”.</p><p><br /></p><p>Tahiti adasına ayak basan Kaptan Cook Kızılderililerin başlarına taktıkları çiçekten başlığa Türk adı verdiklerini 1769 yılında tespit etmiştir.</p><p><br /></p><p>Fiji adalarında Rotuma yerlilerinin dillerinin Altaik dil olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca Endonezya adalarının dillerinin de Altay dillerinden olduğu anlaşılmıştır.</p><p><br /></p><p>Doktor kelimesi yerine Ah-men, kırık çıkıkçıya Kak-bak, şifacı hekime Ah-bak, çocuk doğurtan ebeye ilk-alan-zah derlerdi. Bütün Altaylılar gibi Kızılderililer birbirlerine amca, baba, teyze, hala, ağabey diye hitap ederler. Maya Kızılderililerinde 1878 yılında el öpme adeti tespit edilmiştir.</p><p><br /></p><p>Mohavk Kızılderilileri uzun eşek oyunu da dahil 12 Anadolu oyununun 11 tanesini bilmektedirler. Güreş ise bütün Kızılderili kabilelerinde dua ile başlanılan en önemli ata sporu olarak tatbik edilmektedir.</p><p><br /></p><p>Anadolu Türklerinin parmaklar arasına sicim gererek oynadıkları sicim oyunu Atapaskan ve Keçuva kabilelerinde de oynanmaktadır. Üstelik figürler ve isimler de aynıdır. Eğer Anadolu’da bir figüre yıldız deniliyorsa, Kızılderililerde de yıldız denmektedir.</p><p><br /></p><p>İnka’lar kök sülalesine “Ay-ullu” yani ulu soy demekle beraber, kendi yöneticilerine Kur-Hakan demekteydiler.</p><p><br /></p><p>İnka’lar çocuklarına bir kahramanlık gösterene kadar ad vermezlerdi. Ad verme işlemi merasimle yapılırdı bir kişi ölene kadar bir düzine ad ve nam sahibi olabilirdi. ( Dede Korkut Hikayelerinden Boğaç Han’ın hikayesini hatırlatıyor.)</p><p><br /></p><p>İnkalarKapaktokon Efsanesi ile birbirlerine büyük benzerlik gösteriyor. MançoKahan’ın (Kapan’ın) atası Atay (Atav) bir felaketten tek başına kurtulur. Kayalarla kapalı bir mağaraya sığınır. Bir kurt “Er- Ak- Koca” nurlu bir tas verir. Atay bununla kayaları eritir ve kavminin başına geçer. Cihangir bir devlet kurar. Bunun yanında Kırgızların Yaratılış Efsanesi ile Türk asıllı Finlerin Kalavela Efsanesi kelime kelime Kızılderililerin efsanesiyle aynı. ( Ergenekon Destanı )</p><p><br /></p><p>Kına yakma bütün Kızılderili kabilelerinde, Anadolu ve Orta Asyalı Altaylılar gibi uygulanmaktadır. Beşik kertmesi töresi aynı şekilde yaygın bir töredir.</p><p><br /></p><p>Loğusa kadın bütün Altaylılar gibi kutsal sayılırdı. Loğusanın kırkını yaparlardı. Ölülerini bütün Altaylılar gibi, silahları ve atı ile birlikte “Kur-gan”lara gömerler. Kan davası bir töre olarak uygulanırdı.</p><p><br /></p><p>Mayalar ölüm yıl dönümünde Yıl aşı verirler, cenaze törenlerinde erkekler yüzlerine kara boyalar sürerlerdi.</p><p><br /></p><p>Toltek Kızılderililerinin gebelik ve bereket tanrısı Tez Katlı Poka( Tez katlı boğa )dır. Kızılderililerde cennet ve sırat köprüsü kavramı vardır. Cennete Vakui( Akui – Altından ırmaklar akan yer ) derlerdi.</p><p><br /></p><p>SiuKızılderilileri’nin 1870 yılı sonlarında Papıti, Muhave, Kalamat, Şoson, Irok gibi kabilelerinde “ Hu ” çekerek Bektaşi semahlarına benzeyen ayinler yaptıkları tespit edilmiştir.</p><p><br /></p><p>İnkalarda Kopuz benzeri bir saz kullanıldığı tespit edilmiştir. Aztek ve Mayalar Ç-şıra ( şıra ) isimli içki içerler. İnkalar ise bu içkiye Çira derlerdi.</p><p><br /></p><p>Tüm bu Asya kökenli diller Türkçe ile ilgilidirler. Hepsi de ortak bir kök dilden türemiştir. Bu kök dile Ön-Türkçe de diyebiliriz. Fakat Rus dilciler bu kök dile Nostratik demeyi uygun bulmuşlardır.</p><p><br /></p><p>Nostratik hakkında pek çok yayın vardır. Fakat ne yazık ki, bizim yerli dilcilerimiz Ön-Türkçe üzerine asla eğilmemekte bu konuda araştırma yapmadıkları gibi, yapanları da küçümseyip alay etmektedirler.</p><p><br /></p><p>Bu ilgiyi veya ilişkiyi bulup çıkarmak hem hoş bir uğraş olmakta, hem de dünya dilleri hakkında daha derin bir bilgi elde etmemizi sağlamaktadır. Örneğin, “Maya” sözü Türkçe “kök, asıl cevher” anlamına gelir. Bira mayası, ekmek mayası hepimizin bildiği sözlerdir. Şu halde Maya kültürü Ön-Türkçe “Kök kültür” anlamına gelmektedir.</p><p><br /></p><p>Keza, “Aztek” adı da Az-tek şeklinde iki heceye ayrıldığında “Az fakat tek olan” yani kendine has olan bir kültür anlamını taşımaktadır. Az sözcüğü z-s dönüşümü göz önüne alındığında ASYA sözünde vardır. Asya sözü de “Az-öyü” demek olmaktadır. Öyü sözü “yerleşim bölgesi” demek olup bugün kullandığımız “köy” sözü “OK-öyü” (Ok’ların yerleşim bölgesi) olmaktadır.</p><p><br /></p><p>OK adı Ön-Türklerin kendilerine ve kendi yöneticilerine verdikleri bir isimdi. Bu konu oldukça derin bir araştırma konusu olduğundan daha ileride söz edeceğim.</p><p><br /></p><p>ATAPASKAN dil gurubunun adı da Ön-Türkçe olarak Ata-Başkan şeklinden başka bir şey olmadığı görüşündeyim. Dilciler bu tür benzetmeleri küçümserler ve hep “tesadüf” olarak göz ardı ederler. Oysa ki tesadüfler pek çok olunca artık tesadüf olmaktan çıkarlar. Son Maya kralının adı da Ata-Hualpa idi. Hualpasözü Hu-Alp ( Yüce ) anlamını taşır. Kuzey Amerika’da yaşayan ve halen varlığını sürdüren bir diğer gurubun adı ANASAZI’dır. Bu dil gurubunu da Ön-Türkçe Ana-Sözü ( anadil ) şeklinde ayırdığımızda anlamı apaçık ortaya çıkmaktadır.</p><p><br /></p><p>Maya kültürünün kendi şehirlerine verdikleri isimlere bir bakalım. Bunlardan bazıları: Tikal, Palenque, Kopan, Kalakmul, Uaxactun ve Altun-Ha şehirleri veya daha doğrusu yerleşim merkezleridir. Şimdi sırasıyla bu yerleşim adlarını inceleyelim:</p><p><br /></p><p>Tikal: “ Teki l” yani kendine has olan, tekil olan demek olmaktadır. Çünkü “Tik” kök sözcüğü Ön-Türkçe olup “tek” demektir. Tek sözünü Kızılderili dillerde TİK olarak buluyoruz. Yunanca işaret parmağına ‘Dahtilo’ denir ki bu da TİK =>TEK =>TAH =>DAH dönüşümü ile oluşmuştur. Daktilo dediğimiz alet “parmaklarla çalışan” demektir. Latince TE (sen) ‘ikinci tekil kişi’ demektir. Burada da işaret parmağı ile gösterilen ikinci şahıs anlamı vardır.</p><p><br /></p><p>Palenque: P sesinin aslı B sesidir. Yani Palenk şeklinde okunan bu şehir adı “Barık” sözünden dönüşmüştür. Ayrıca R ile L dönüşümü de çok yaygın olduğu bilinmektedir. Barık, ise “Barınak”, yani “konumlu yer” demek olmaktadır. Asya kıtasının Türkler tarafında ilk kurulmuş yerleşim bölgesinin adı “Başbarık” , yani “Baş-yerleşim yeri” idi. Baş yerleşim ise bugünkü dilde “baş-şehir” olmaktadır.ZamanlaBaşbarık, “Beşbarık” ve “Beşbalık” olmuştur. Oysa ki ne beş ile ne de balık ile hiçbir ilgisi yoktur.</p><p><br /></p><p>Kopan: Bu şehir adı da halen bugün bile kullandığımız “kopan” (ayrılan, merkezden kopan) anlamını taşır. Anlaşılan bu şehir asıl Maya bölgesinden coğrafi olarak ayrı bulunduğu için Kopan adını almıştır.</p><p><br /></p><p>Kalakmul: Bu adı da ikiye ayırıp Kalak-Mul şeklinde okumak gerekir. “Kalak” sözü “kalalım” anlamını taşır. Nasıl ki “alalım” sözü “alak” idiyse, “kalalım” da “kalak” idi. “Mul” ise M nin yine B ile olan ilişkisinden ve L ile R dönüşümünden Mul sözü “BUR” yani “burada kalalım” demek olduğunu sanıyorum. Ancak bu yaklaşımın doğruluğu araştırılmalıdır.</p><p><br /></p><p>Uaxactun: Bu isim “uzaktın” ve daha doğru şekli de “uçaktın” olsa gerek. Çünkü X harfi genelde Ç sesi ile okunur. Uçaktın, derken uçmak kastedilmiyor. “Uçak” Uçta olan, uzakta olan kast ediliyor.</p><p><br /></p><p>Altun-Ha: Bilindiği gibi altın sözü ile “Ha” (yüce, kutsal) sözünün birleşimi var bu isimde. Hakan, Hazret, Hakk sözlerinde hep bu Ha kökü bulunmaktadır. Ayrıca Maya dilinde Han “bir” demektir.</p><p><br /></p><p>Ön-Türkçe’den türeyen dil guruplarından Proto-Maya dili sadece bir tanesidir. Diğer önemli guruplar: Eurasiatic olarak adlandırılmış olan büyük dil gurubuna Altay, Ural, Hind-Avrupa, Na-Dene ve Dravidian dil gurupları girer. Ayrıca Afroasiatic adı ile bilinen kuzey Afrika ve Mezopotamya dil gurupları arasında Sümer, Babil, Asur, Hitit, İskit, Hami ve Sami dilleri girer. Bunların da kökeni Ön-Türkçe’dir.</p><p><br /></p><p>İlginç bir dil ilişkisi olarak Asya dilleri olan Çin-Tibet dilleri ile bazı Kafkas dillerinin, Bask ve Buruşaski dillerinin ve Kuzey Amerika dil gurubu olarak bilinen Na-Dene dillerinin yakın akraba oldukları gerçeğidir. Ayrıca Bask dili ile kuzey Afrika Berber ve Tuareg dilleri arasında ilişkiler gösterilmiştir.</p><p><br /></p><p>Burada Maya dillerinden Bazı Maya sözcüklerini ve onların parantez içinde Türkçe karşılıklarını sunmak istiyorum. (Kaynak: Saim Ali Dilemre “Genel Dil Bilgisine Bakış, Birinci Kitap”)</p><p><br /></p><p>Ahau (ağa, yönetici), Baat (balta), Ça (çam), Çetun (çetin), Çol (çolak), Kutz (kuş), İçil (içinde), İş (dişi), Kaşnak (kuşak), Kin (gün), Kiniş (güneş), Kişe (kişi), Koça (koca, büyük, yaşlı), Kul (kul), Naa (ana), Na (ev), Ol (olmak), Tamazkal (hamam), Tepek (tepe), Top (toplamak), Toz (toz), Tul (tolu, dolu), Tulan (dolgun), Tup (dip), Tzekel (çakıl), Ueez (uyuz), Uiş (işemek), Ul (Ulaşmak), Uy (oy), Yaş (taze,yaş), Yaşıl (yeşil).</p><p><br /></p><p>Size hem anlam hem de telaffuz olarak çok yakın olan tam 31 sözcük sundum. Maya halkının binlerce yıl önce Asya kıtasından Amerika kıtasına göç ettikleri düşünülürse bu kadar sözcüğün halen ortak olması tesadüf ile açıklanamaz. Anlaşılan odur ki Proto-Maya dili Ön-Türkçe’dir. Sadece dil ilişkileri değil, aynı zamanda genetik araştırmalar bu ilişkiyi kanıtlamaktadırlar.</p><p><br /></p><p>Şu sitede:http://www.newscientist.com/article/dn11178?DCMP=NLC-nletter&nsref=dn11178</p><p><br /></p><p>Asya’nın doğu bölgesinden Bering boğazını aşarak Amerika kıtasına yapılmış olan göçlerin genetik olarak saptandığı anlatılmaktadır.</p><p><br /></p><p>Ayrıca “Aleut adaları” diye bilinen Asya ile Amerika arasındaki takım adaları Türkçe “Alauç” olup Ala-Uç şeklinde ayrıldığında “Beyaz UÇ” demektir. Zira, “al” sözü bugün kullanılan anlamıyla “kırmızı” demek olmayıp Ön-Türkçe “Beyaz” demektir. Zamanla karlı bölgelere ve beyaz tepelere “al” denmiş, daha sonraları “yükseklik” kavramı öne çıkarak bayrak rengi olarak değişikliğe uğramıştır. Nitekim Latince “alba” = yüksekte duran, demektir. Arnavutluğa “albania” ve arnavutlara “albanian” denmesi bu Ön-Türkçe kök sözcükten türer.</p><p><br /></p><p>Bu örnek, sözcüklerin zaman içinde nasıl anlam kaymalarına tabi olabildiklerini ve ne derece tanınmaz hale dönüştüklerini çok güzel göstermektedir. Aynı durum özel isimlerde de olmuştur. Örneğin, Maya halklarından bir gurup “Kiche Maya” diye bilinir. Oysa ki “kiche” Türkçe “kişi” demektir ve “KicheMaya” doğrudan “Maya insanı” anlamını taşımaktadır.</p><p><br /></p><p>Kişe Maya halkını yöneten ve onları İspanyol saldırısından koruyan son yönetici, yaklaşık MS 1500 yılında doğmuş “Tekun Uman” idi. 1524 yılında İspanyol saldırgan ( konkiestador ) Pedro de Alvaro tarafından 24 yaşında katledilmiştir. Tekun Uman adını şu şekilde açıklayabiliriz.</p><p><br /></p><p>Tekun = Tekin demektir ve genelde genç Türk prenslerine verilen addır. Tek kök sözcüğü de ilk prens olduğuna işarettir.</p><p><br /></p><p>Uman = Ön-Türkçe “Gelen misafir” demektir. (Kaynak: Divan-i Lügat-it Türk) Şu halde Tekun Uman “Gelen ilk misafir” olmaktadır. Burada doğan çocuğun bir mal olmadığı ve sadece bir misafir olduğu vurgulanmaktadır ki, Ön-Türklerin bilgeliğine güzel bir örnektir.</p><p><br /></p><p>Ayrıca Yrd. Doç. Dr. İsmail DOĞAN!ın Mayalar ve Türklük kitabı bu bağlantıdan okunabilir ( 2800 kelimelik bir Mayaca Türkçe sözlük ile resim arşivi de kitapta bulunmaktadır) :</p>İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4882414915960654940.post-5805275712048428432021-04-20T18:19:00.000-07:002021-04-20T18:19:02.068-07:00SŰMERLER VE KADIN<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIXfydDbcbQe9Mb8aFDG27LrC3pFOn7Y2JAzmwqBlHxD2ZlUSzRWYX9Xlsy0nGd7E3okWdAW5PdARX9qChrTUZo9nymdDjqwY3Nw4hbjNUDjuc0aRuIvHCTMdMlWbHoHa-ys4cOdqf-CM/s640/FB_IMG_1618967538865.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="640" data-original-width="518" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIXfydDbcbQe9Mb8aFDG27LrC3pFOn7Y2JAzmwqBlHxD2ZlUSzRWYX9Xlsy0nGd7E3okWdAW5PdARX9qChrTUZo9nymdDjqwY3Nw4hbjNUDjuc0aRuIvHCTMdMlWbHoHa-ys4cOdqf-CM/s320/FB_IMG_1618967538865.jpg" /></a></div><b>Resim</b>: Sűmerli bir kadın heykeli, Metropolitan Műzesi New York , M.Ő 2500-2600<p></p><p>Kadınların her tűrlű sűs eşyaları, parfűm ve cilt yağları var, </p><p>Kadınlar műzik aleti çalıp, şarkı sőyleyip, dans edebiliyorlar</p><p>Kadınlar cinsellikle ilgili şarkılar sőyleyebiliyor, şiirler yazabiliyorlar</p><p>Sűmerler yazıyı icat eder etmez okullar açıp yazıyı őğretiyorlar,</p><p> hukuki antlaşmaları őğretiyorlar, </p><p>kızlı erkekli matematik, astronomi, geometri őğreniyorlar</p><p>Ikinci dil olarak Akatça őğreniyorlar</p><p>Çocuklar bűtűn gűn okula gidiyor ve düzenli tatilleri var.</p><p>Temizlik çok őnemli</p><p>Çocuklar okullarda reçete yazmayı őğreniyor</p><p>Műzik dersleri var</p><p>Sűmerler tabletlerde destanlar, ilahiler, şiirler yazmışlar</p><p>Sűmerler hukuka son derece őnem vermişler, kanun yapmışlar herşeyi yazmışlar mesela gűműşde faiz yűzde 30, arpada yűzde 20</p><p>Sűmerlerde mahkeme var hatta yűksek</p><p> mahkeme var</p><p>Sűmerler'de kadın erkek eşit űcret alır kanunu var</p><p>Sűmerler'de dişe diş gőze gőz yok, tazminat var</p><p>Sűmerler halkın űzerinden aşırı vergi yűkűnű kaldırmış, vergide reform yapmışlardır. </p><p>Sűmerler çok Tanrılı ama en bűyűk Tanrıları Gők, Yer, Hava ve Su Tanrıları!</p><p>Sűmerler kendilerine Kenger diyor...</p><p><br /></p><p>Muazzez İlmiye Çığ</p><p>Sűmerler.......* RENA *</p><p><br /></p><p><br /></p>İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4882414915960654940.post-44451447821442431642021-02-25T08:30:00.005-08:002021-02-25T10:02:44.441-08:00BUHARLAŞTIRILAN SİDE YAZITI<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbVrJReunO1eY9JfosE_4YOu3SXb5mUl_vLpXZGNG2gQkSBOK2Sp0KLLRnl812vzC252tFmuwUYCc7WFnC9_HhWSB0KCa-wVwBIdpEa2W06OtVAF6sR7FpBn574dpBqouyeH8A210956c/s1080/FB_IMG_1614270510872.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="817" data-original-width="1080" height="303" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbVrJReunO1eY9JfosE_4YOu3SXb5mUl_vLpXZGNG2gQkSBOK2Sp0KLLRnl812vzC252tFmuwUYCc7WFnC9_HhWSB0KCa-wVwBIdpEa2W06OtVAF6sR7FpBn574dpBqouyeH8A210956c/w400-h303/FB_IMG_1614270510872.jpg" width="400" /></a></div><br /><p><br /></p><p>Burada yazımızı bitirirken son söz olarak, son on yıl içinde, dilbilimcilerin dikkatini çeken side alfabesinin harf şekillerinin, eski Türk alfabesinin "runik" harfleriyle benzerliğini bir kez daha vurgulamak isteriz. Ve çok eski çağlarda, Büyük İskender'in fetihlerinden evvel, Anadolu, Kuzey Suriye Halep üzerinden Tahran, Semerkant, Taşkent, ve Baykal gölleri ülkelerine ulaşan kervanların işlevlerini tarih kadrosu içinde anımsamak gerekir kanısındayız. Eski Türk- Orhon alfabesine yaklaştırılan Pehlevi alfabesi ve Side Alfabesinin kökenini ve aynı kervan güzergahlarında ve bunların son duraklarında aramak yerinde olacaktır. Side alfabesiyle Eski Türk-Orhon alfabesinin benzerliği ve ilintisinin, İlk Sidece yazıtların ortaya çıktığı M.Ö. IV. yy'dan çok daha erken, aynı ortak ata'dan veya kökenden türediği kanısı, gün geçtikçe kuvvet kazanan kaçınılmaz bir gerçektir.</p><p><b>Açıklama : </b>Yazımıza konu olan monolit yazıt, Antalya Bölge Müzesinde saklanmaktaydı. Sonraki araştırmalarımızda taşı tekrar görüp ölçülerini saptama olanağı elde edemedik. </p><p><br /></p><p>Prof. Dr. A. Mubibbe Darga'nın Side Yazıtı Makalesinden</p><p><br /></p><p>(Yani, yazıt buharlaştırılmış....</p><p>Sayfa Yönetiminden Tarhan)</p><p><br /></p><p>MAKALENİN TAMAMINI İNDİR :</p><p><br /></p><p>https://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=2&ved=0CDAQFjAB&url=http%3A%2F%2Fjournals.istanbul.edu.tr%2Ftr%2Findex.php%2Fanadolu%2Farticle%2Fdownload%2F14807%2F14018&ei=QLMrUYCCEsKttAa0hIGwAw&usg=AFQjCNF4fykMhXeQ3GalS6ZZpRbYRBSFfw&bvm=bv.42768644,d.Yms</p>İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4882414915960654940.post-87903467426391872152020-07-22T19:01:00.001-07:002020-07-22T19:03:06.807-07:00BEN TÜRK'üm, BEN BARBARIM!<div><br></div><div><br></div><div>-Avrupa taş devrini yaşarken onu tunç ve bakır devrini yaşamadan demir devrine atlattığım için barbarım.</div><div><br></div><div>-Dünyanın belki de ilk müzik aleti olan ağız kopuzunu 8000 yıl önce icat edip kullandığım için barbarım.</div><div><br></div><div>--Dünyanın bilinen en eski halısı olan Pazırık halısını 2500 yıl önce dokuduğum için barbarım.</div><div><br></div><div>--2200 yıl önce ordulara bugün ki düzenini veren 10'luk düzeni bulup kullandığım için barbarım.</div><div><br></div><div>--Daha Avrupalı ağaçlarda yaşayıp, toplayıcılık yaparken devlet düzeni kurup yasalar yaptığım için barbarım.</div><div><br></div><div>--Esir edilen Çinliyi zevk için öldüren komutanını kendi eliyle idam eden Oğuz Kağan atam kadar adaletli olduğum için barbarım.</div><div><br></div><div>--Aslına en uygun şekilde dünya haritasını çizdiğim için barbarım.</div><div><br></div><div>--Savaşı katliamdan çıkarıp bir sanat haline getirdiğim için barbarım.</div><div><br></div><div>--14.000 yıl önce kayalara resimler oyarak ilk cümleyi yazıya geçirdiğim için barbarım.</div><div><br></div><div>--Bütün dünya güneşe, aya, taşa, toprağa tapınırken, ben ilk kez Tek Tanrı dediğim için barbarım.</div><div><br></div><div>--Kadın her yerde mal gibi alınıp satılırken, hor görülüp eziyet edilirken, ben onu baş tacı ettiğim ve kendimden önce ihtiyaçlarını karşılayıp sağlığını düşündüğüm için barbarım.</div><div><br></div><div>--Kurultaylarda Hakan seçtiğim Hakan'ı görevden aldığımdan dolayı, Toplumculuğun ilk örneğini verdiğim için barbarım.</div><div>(Hüseyin Keklik'ten Alıntıdır)</div><div><br></div><div>NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE</div><div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiOuJodntlKUdgJyOdD9PaqF1D1gaXZV96pSsLvXkisRir80OihkIvdEnzkvzsyYaeG8TqnXTpAY2CkfRpWochP4fPzWQEvj8k-955pZq9FTGIPcwv4FTc3gLpGO4CDo4JKYGdWhT4rONo/s1600/1595469696967107-0.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;">
<img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiOuJodntlKUdgJyOdD9PaqF1D1gaXZV96pSsLvXkisRir80OihkIvdEnzkvzsyYaeG8TqnXTpAY2CkfRpWochP4fPzWQEvj8k-955pZq9FTGIPcwv4FTc3gLpGO4CDo4JKYGdWhT4rONo/s1600/1595469696967107-0.png" width="400">
</a>
</div><br></div>İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4882414915960654940.post-13504891160967797792020-05-04T01:41:00.002-07:002021-04-20T18:44:12.810-07:00PÜSKÜLLÜ SAZIN ATASI HİTİT BAĞLAMASI<p class="spot"><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjj3UY8P9ZzhNwxdULQfaUIz6jbHlQ5NQSkzf6RWzUa1JSrk9BN6PrJV2kt0dPknf7IBdNdx-pUl-zR0Kq0UROKXKO5t5ZILk8V6GoydfmoV9Gl0Pzgc84VA62l48H0mob7LNGRxTgPhro/s778/tumblr_n1ep9daZC81r3022xo1_640+%25281%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="778" data-original-width="551" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjj3UY8P9ZzhNwxdULQfaUIz6jbHlQ5NQSkzf6RWzUa1JSrk9BN6PrJV2kt0dPknf7IBdNdx-pUl-zR0Kq0UROKXKO5t5ZILk8V6GoydfmoV9Gl0Pzgc84VA62l48H0mob7LNGRxTgPhro/s320/tumblr_n1ep9daZC81r3022xo1_640+%25281%2529.jpg" /></a></div><br /><p class="spot"><br /></p><p class="spot">Türk kültüründe önemli bir yeri olan bağlama ile diğer bazı Türk sazlarının geçmişinin milattan önceye dayandığı bildirildi.</p><div id="vidout_global"><div id="vidout_inread"><div></div><div class="ad-wrapper-vdt" id="ad-wrapper"><div class="ad-container" id="ad-container"><div id="vdtAdclick"></div></div><div id="vdt_sticky_image"></div><div id="vdt_tvt"></div></div></div><div id="vidout_display"></div></div><div class="row"><div class="adx-300"></div></div> SİVAS Türk kültüründe önemli bir yeri olan bağlama ile diğer bazı Türk sazlarının geçmişinin milattan önceye dayandığı bildirildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sivas Devlet Türk Halk Müziği Korosu Şefi Uğur Kaya'nın "Bağlamanın Anadolu Medeniyetlerindeki İzleri" konulu bilimsel makalesinde bağlamanın ve diğer bazı Türk sazlarının Anadolu'daki geçmişine yönelik tespitlere yer veriliyor. Bağlama ve diğer bazı Türk sazlarının M.Ö. 1600'lü yıllardan beri kullanılan enstrümanlardan biri olduğunu söyleyen Uğur Kaya, "Çankırı İnandık Tepe"de yapılan kazılarda bulunan vazoda bağlama eşliğinde oyun oynayan kadın ve erkek oyuncuların kabartma figürleri bulunuyor. Türk milletinin öz ve öz kimliği bu vazoda saklı. Bağlama Anadolu kökenli bir sazdır" dedi.<div>Alintıdır</div>İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4882414915960654940.post-3113122029579637492020-03-12T14:39:00.001-07:002020-03-12T14:39:01.003-07:00Berline Gönderilen Osmanlı Yetimleri …<div><br></div><div><br></div><div>Nisan 1917. Berlin’deki gara bir tren yanaşır. İçinden 14-16 yaşlarında 314 çocuk iner şaşkın ve meraklı bakışlarla. Almanya’ya zirai alanlarda çırak olarak çalışmaya gelen bu çocuklar, Osmanlı’nın yetim çocukları idi…</div><div><br></div><div>Darü’leytamlarda her geçen gün sayısı artan 1.Dünya Savaşı sırasında şehit düşen vatan evlatlarının çocukları idi onlar…</div><div><br></div><div>Madenlerde ve zirai alanlarda çalıştırılmak için Almanya’ya gönderilen, Avrupai pelerinler ve kepler giydirilmiş 14-16 yaş arasındaki yetimlerimiz…</div><div><br></div><div>Osmanlı Devleti’nin dar’üleytamlara iaşe vermekte zorlandığı bir dönemde yetim çocukların Almanya’ya gönderilmesi bir çare olarak ortaya atılmıştı. Fakat bazı şeyler istenildiği gibi gitmemişti…</div><div><br></div><div>Zirai alanlarda çalışan Alman ustaların değil daha çok madenlerde çalışan Alman ustaların yanına verilmişti Osmanlı’nın yetim çocukları. Madenlerdeki şartların ağırlığı, çocukların hastalanıp ölmesine neden oluyordu. Yemeklerdeki kültürel farklılık, çocukların en çok zorlandığı konuların başında geliyordu.</div><div><br></div><div>Domuz etinin ucuzluğu nedeni ile Alman ustaların sık tükettiği domuz çorbalarına Osmanlı’nın kara bahtlı yetimleri el sürmüyordu.</div><div><br></div><div>Ekmekle karınlarını doyurmaya çalışıyorlardı. Tuvaletlerde taharet musluğunun olmaması da çocukları zorlayan bir diğer faktördü. Şartların ağırlığı, yetersiz beslenme, kıyafetlerin kifayetsiz olması gibi nedenlerden dolayı birçok çocuk hastalanıp ölüyordu.</div><div><br></div><div>Fırsatını bulanlar, kaçıp Berlin sokaklarında başıboş dolaşıyorlardı. Fakat Alman polisi çocukları yakalayıp tekrar Alman ustalara teslim ediyorlardı.</div><div><br></div><div>Bunun bu şekilde yürümeyeceği anlaşılınca bir kısım çocuk, trenlerle İstanbul’a geri yollanmış bir kısmıda yaban ellerde yitip gitmişti …</div><div><br></div><div>Gurbet ellerde anasız, babasız ve vatansız bırakılmış bu çocuklar bu topraklarda yaşanmış ya da yaşatılmış bir acı olarak kaldı…(Kaynak: Mavi Kep ve Pelerin: Cihan Harbi Yıllarında Almanya’da Osmanlı Yetimleri)</div><div><br></div><div>Mavi Kep ve Pelerin: Cihan Harbi Yıllarında Almanya’da Osmanlı Yetimleri</div><div>academia.edu</div><div>“Türkiye’den Almanya’ya İlk Giden İşçiler 1960’lardaki Yetişkinler değil Cihan Harbinde Yetim Kalmış Çocuklardı.</div><div><br></div><div>Türkiye’den Almanya’ya işçi gönderilmesinin miladı olarak, Türk-Alman İşçi Alımı Anlaşması’nın imzalandığı 31 Ekim 1961 tarihi kabul edilse de Almanya’ya ilk gidenler Birinci Dünya Savaşı’nda yetim kalmış çocuk işçilerdi. 1917-1918’de zanaatkâr çırağı, tarım çırağı ve maden işçisi olarak Osmanlı’dan Almanya’ya gönderilen yetimler, Türk, Ermeni, Arap, Yahudi asıllı yüzlerce öğrenci/işçi çocuktu. 314 kişilik grup Nisan 1917 sonunda Sirkeci’den askeri bir trene bindirilip on günde Berlin’e ulaştı. Gönüllü olan ancak gittikleri yerde maden ocaklarında çalışacaklarından haberi olmayan, 200 çocuktan oluşan ikinci gruptaki yetimlerse Maraş, Antep, Kilis, Ankara, Söğüt, Niğde, Konya, Bursa, Manisa, Karahisar ve Edirne’den gelmişlerdi.</div><div><br></div><div>En küçüğü 7 en büyükleri ise 15-16 yaşlarındaki bu çocukların Almanya’ya gönüllü gittiği söyleniyordu ancak muhtemelen oraya vardıklarında üç yıl ücretsiz çalışıp, dördüncü sene maaş almaya başlayacaklarından haberleri yoktu.</div><div><br></div><div>Çocukların sağlık, beslenme, kıyafet, hijyen sorunları vardı. Dil bilmiyorlardı Çocukların tavrı da bir sorundu. Yöneticiler çalışmak istemediklerini, kaçtıklarını, kavga ettiklerini söylüyorlardı.</div><div><br></div><div>Neden savaşın ortasında yetimlerin Almanya’ya gönderilmesine karar verilmişti? Osmanlı açısından iyi eğitilmiş, iş becerisi olan işçi yetişmesi ve ülkeye dönüp sanayileşmeye katkı sunması olarak, Almanya açısından ise işgücü eksiğini karşılaması olarak açıklanıyordu. Ama Osmanlı açısından ekonomik açıklama yeterli değil. Hem Alman hem Osmanlı arşivlerinde gördüğüm, Osmanlı bu çocuklara iyi bir hayat ve eğitim vermekle değil, olabildiğince çok çocuk yollamakla ilgiliydi çünkü hazineye yük oluyorlardı. Almanların da tek dürtüsü ekonomik değil, yarı sömürgeci bir dürtüydü.</div><div><br></div><div>Kaynak: Nazan Maksudyan</div><div><br></div><div>Bu konuda Türkiye’de en kapsamlı araştırmayı Nazan Maksudyan yapmıştır..</div><div><br></div><div>http://www.idealonline.com.tr/IdealOnline/lookAtPublications/paperDetail.xhtml?uId=66718&</div>İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4882414915960654940.post-79105978274386504652020-03-10T01:35:00.001-07:002020-03-12T14:41:20.054-07:00CEHALET HER ZANAN KÖLELİĞİ GETİRİR <div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh0DDGgg6mwl1CfuCuVFzrqtqNTGvZr3tisEKQRUNRkN1Ceky5Or1aD3zToEruRD6aibHKj9IQ-Hans-gSlxJzxwUFbmRP0w8ja1tZEgLnNulQXriTzCyDkCHejHHiNLMZKsCcfvaWPj50/s1600/1583829315775685-0.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;">
<img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh0DDGgg6mwl1CfuCuVFzrqtqNTGvZr3tisEKQRUNRkN1Ceky5Or1aD3zToEruRD6aibHKj9IQ-Hans-gSlxJzxwUFbmRP0w8ja1tZEgLnNulQXriTzCyDkCHejHHiNLMZKsCcfvaWPj50/s1600/1583829315775685-0.png" width="400">
</a>
</div><br></div><div>Haziran 1503</div><div>Kristof Kolomb, gemilerin zorunlu tamiratı için Jamaika'ya uğrar. Oradaki yerliler tamirata yardımcı olur, gemi tayfasına yiyecek içecek verir. Ancak aradan aylar geçmesine rağmen tamirat bitmez. Üstelik gemi tayfası, yerlilerin yiyeceklerini yağmalamaya başlamıştır...</div><div><br></div><div> Bu duruma kızan yerliler, yardımı ve yiyeceği keser. Çaresiz durumdaki Kolomb, o dönemlerde gemilerde bulunan ve yıldız pozisyonlarını da içeren takvimi karıştırırken, ertesi gün Ay tutulması olduğunu öğrenir. Aklına parlak bir fikir gelir ve hemen yerlilerin şefine gider...</div><div><br></div><div> Şefe, Tanrı ile haberleştiğini ve Tanrı'nın yardımın kesilmesine çok kızdığını, bu kızgınlığını da Ay'ı kan kırmızıya çevirerek göstereceğini söyler.</div><div>Ertesi gün akşam Ay tutulması başlar ve Ay'ın rengi tutulmadan dolayı kızıla döner. Kolomb'un oğlu, o anı günlüğüne şöyle yazmış:</div><div><br></div><div>"İnleme ve feryatlarla birlikte, her yerden gemilere doğru geldiler, yiyecek ve içecekler getirdiler, Tanrı'ya onları affetmesini söylemesi için amirale yalvardılar"</div><div><br></div><div> Kolomb kum saatine bakar, 48 dakika süren tutulma bitmek üzeredir. Onlara Tanrı'nın kendilerini affettiğini ve Ay'ı birazdan normal rengine çevireceğini söyler...</div><div><br></div><div> Tutulma biter, Tanrı tarafından affedilen yerliler de mutludur, evrenin işleyişini bilen Kolomb da...</div><div>(Alıntı)</div>İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4882414915960654940.post-84730503824731729042015-03-30T00:37:00.000-07:002015-03-30T00:37:11.812-07:00DOĞU TÜRKİSTAN VE İLK SAKİNLERİ<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div class="reading" id="singleContent">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSiuW_Ah2Fuq2h9ZMeuDV4iYgdVejwnkDycc8Iu-Poj_Hjp7gS9pQN0mtPPbD4eX89JYt0w6W2yLqAeMgLcM4ERXsFtKHhJLtoV7nnQIBUuCne45q5IUZelDu5IkaQ0ps8g4DO9d4FKzU/s1600/DO%C4%9EUT%C3%9CRK%C4%B0STAN.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSiuW_Ah2Fuq2h9ZMeuDV4iYgdVejwnkDycc8Iu-Poj_Hjp7gS9pQN0mtPPbD4eX89JYt0w6W2yLqAeMgLcM4ERXsFtKHhJLtoV7nnQIBUuCne45q5IUZelDu5IkaQ0ps8g4DO9d4FKzU/s1600/DO%C4%9EUT%C3%9CRK%C4%B0STAN.jpeg" height="167" width="320" /></a></div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Türk
tarihi alanında yapılan neşriyatta umûmî kanâat Türkistan ve bilhassa
Doğu Türkistan sahasının ilk ahalisinin Türkler olmadığı ve Türklerin
esasen Gök-Türkler devrinden sonra, yani VI. ve bilhassa VII.-VIII.
yüzyıldan sonra bölgeye işgalci olarak geldikleri yönündedir. Bu kanâat
sâhipleri Türklerin ana yurdunun bugünkü Moğolistan’ın içleri olduğunu,
bugünkü Türkistan sahasına çok geç devirlerde intikal ettiklerini ve
hatta bölgenin ancak İslâmiyet’in yayılmasından sonra X-XI. yüzyıllarda
Türkleşmeye başladığını öne sürmektedirler<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn1" name="_ednref1"><sup><sup>[1]</sup></sup></a>.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Bu
kanâat bir teoriden öteye gitmemektedir ve birçok cihetten ilmî
mesnetten mahrûmdur. Bu düşüncenin esasına göre Doğu Türkistan
İndo-Germen, Çinli, Hintli, Soglu, Tibetli, Tohar gibi milletlere
yurtluk etmiş ve Türkler ancak çok geç devirlerde gelen işgalcilerdir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn2" name="_ednref2"><sup><sup>[2]</sup></sup></a>.
Bugün Çin işgali altında bulunan bölgenin çok eski devirlerden beri Çin
veya şu anda kaybolmuş bir halkın yurdu olduğu fikri Çinliler
tarafından bilhassa işlenmektedir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn3" name="_ednref3"><sup><sup>[3]</sup></sup></a>.
Ayrıca Farslar da bugünkü Türkistan sahasının büyük bölümünü yurt
tuttuklarını öne sürmüşlerdir. Firdevsi’nin Şehnâme’sinde İran-Turan
mücadelesiyle ilgili anlatılanların tamamen hayal olduğu ve İranlıların
kendileri için Hint-Avrupa mitolojisinden birçok şey icat ettikleri ilmî
araştırmalar neticesinde tespit edilmiştir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn4" name="_ednref4"><sup><sup>[4]</sup></sup></a>.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Aynı
şey Batılıların ve Rusların bölgede sömürgeci faaliyetlere girdikleri
zamanlarda da yapılmış ve bölge Türklerden başka herkesin yurdu olarak
tasavvur edilmiştir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn5" name="_ednref5"><sup><sup>[5]</sup></sup></a>.
Bu yaklaşımların asıl maksadının bölgedeki siyasî emelleri
meşrulaştırmak olduğu anlaşılmaktadır. Bu teorileri destekleyecek elle
tutulur hiçbir kaynak yokken bölgenin ilk sâkinlerinin Türkler olduğunu
gösteren çok sayıda kaynak mevcut iken; anlaşılmaz, karmaşık ve içinden
çıkılmaz bazı arkeolojik ve lengüistik çalışmalarla<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn6" name="_ednref6"><sup><sup>[6]</sup></sup></a> gerçekler saptırılmaya çalışılmaktadır.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Ana
kaynaklara dayanarak erken Doğu Türkistan sahasını ilgilendiren
çalışmalar yapan J. Deguignes, N. Ya. Biçurin (Iakinf), H. Yule, A.
Wylie, J. Marquart, F. Hirt, A. Stein, E. Chavannes, J. J. M. De Groot,
H. Lüders, Ts’eng Wen-wo, K. Shiratori, W. M. McGovern, W. Eberhard, A.
N. Bernştam, M. Özerdim, L. S. Vasiley, Matsuda Hsiao, A. v. Gabain, W.
Samolin, B. Ögel, Yü Ying-shih, B. Watson, E. G. Pulleyblank, H. W.
Bailey, A. Onat, A. F. P. Hulsewe-M. A. N. Loewe, Su Bei-hai, Lin
Mei-cun, B. A. Litvinskii, L. A. Borovkova, Yu Taishan gibi
araştırıcılar birçok meseleyi aydınlığa kavuşturmuşlardır<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn7" name="_ednref7"><sup><sup>[7]</sup></sup></a>. Ancak Doğu Türkistan ve eski Türklük arasındaki bağ yeterince kurulamamıştır.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Makalemizde
bazı yazılı kaynaklara dayanarak Doğu Türkistan’ın ilk sâkinlerinin kim
olduğu tespit edilmeye çalışılacaktır. Bize göre Doğu Türkistan,
Türklerin ana yurtlarından biri olarak kabûl edilebilir. Bölge Hunlardan
başlamak üzere Türklerin hayat sahası hâline gelmiştir. Bilhassa Çin
kaynakları bu hususu teyit etmektedir. Makalemiz mukayeseli bir metotla
bu fikri destekleyecek tahlillerle bölgedeki ilk sâkinlerin Türkler
olduğunu, en eski Çin kaynaklarında esasen Doğu Türkistan’a atfedilen
Hsi-yü (“Batı Toprakları”) tâbirinin ilk geçtiği yerleri inceleyerek
Hunlardan ödünç alınmış olabileceğini, Doğu Türkistan’ın asıl sâkinleri
olarak kabûl edilen bazı milletlerin bölge ile hiçbir alâkalarının
olmadığını veya bazılarının bölgeye çok sonraları geldiklerini ortaya
koymak maksadı taşımaktadır. Bu hususta literatürdeki çeşitli görüşleri
bir araya getirmeye ve nihayetinde kendi görüşümüzü ortaya koymaya
çalışacağız. Öncelikle sahadaki arkeoloji ve coğrafya çalışmalarına ana
hat- larıyla göz atmak faydalı olacaktır.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="color: red;"><strong><span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 14pt;">Doğu Türkistan’daki Arkeoloji ve Coğrafya Çalışmaları</span></strong></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">XIX.
yüzyılın sonlarında artık Türkistan seyahatlerini tamamlamış olan
Avrupalı coğrafyacı ve seyyahların naklettiği rivayet ve hikâyelere
göre Doğu Türkistan sahasında Mısır’dakiler kadar eski olan
medeniyetlere ait harabeler mevcuttu. Bunun üzerine Doğu Türkistan
topraklarında bir dizi saha taraması ve arkeolojik kazılar başlatılmış
ve birçok Fransız, Alman, Rus, Japon, İsveçli, Finli, ABD’li, İtalyan ve
İngiliz araştırmacı Doğu Türkistan’daki kalıntılar üzerinde çalışmaya
başlamışlardır. 1920’lerde bölge Çin ve Rusya arasında mücadele sahası
olmuş ve Çinliler buraya yabancıların girişine müsaade etmemişlerdi.
İkinci Dünya Savaşından sonra ise kısa bir süreliğine Ruslar bölgede
rahat hareket edebilmişlerse de Çin’in iç savaşını sonlandırması ve Doğu
Türkistan’ı kesin işgalinin ardından bölge araştırmacılara tekrar
kapatılmıştır. Sadece 1957 yılında Çek araştırmacı Pavel Poucha bölgeye
girebilmiş ve çalışmalarını 1962’de yayınlamıştır. Bu sahada Çinliler
ancak 1950’lerden sonra arkeolojik çalışmalara başlamışlardır<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn8" name="_ednref8"><sup><sup>[8]</sup></sup></a>.
En son Victor H Mair tarafından Tarım Havzasında çıkarılan ve M. Ö.
1800’lerden miladî 200’lere kadar tarihlenen mumyalar üzerine güzel bir
kitap yayınlanmıştır<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn9" name="_ednref9"><sup><sup>[9]</sup></sup></a>. Tüm bunlara rağmen Doğu Türkistan’da sistemli bir arkeolojik çalışma yapılamamış, tetkiklerde yetersiz kalınmıştır<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn10" name="_ednref10"><sup><sup>[10]</sup></sup></a>.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Yapılan
saha çalışmalarının bölgeyi işgal eden veya işgal emeli besleyen
emperyalist milletler tarafından yürütülmüş olması araştırmaların
tarafsızlığını ve güvenilirliğini oldukça azaltmaktadır. Üstelik Doğu
Türkistan sahasında Batılılar tarafından yapılan arkeoloji ve coğrafya
çalışmalarının ideoloji merkezli olduğu ve bölgeyi Türklerden başka
farklı kavimle- re, topluluklara atfetme çabası taşıdığı görülmektedir.
Öyle ki Batılılar keşfedilen arkeolojik malzemeyi tamamen taraflı
yorumlamış ve hatta sahtekârlıklara girişmişlerdir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn11" name="_ednref11"><sup><sup>[11]</sup></sup></a>.
Bugünlerde Tarım Havzasında yapılan kazılarda çıkarılan mumyalar hemen
her platformda tartışmasız bir gerçekmiş gibi Hint-Avrupalı olarak
sunulmaktadır<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn12" name="_ednref12"><sup><sup>[12]</sup></sup></a>.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Bölgede
son otuz yılda yapılan arkeolojik kazılar neticesinde birçok rapor
neşredilmiştir. Bu kazıları yürüten esasen Çinlilerdir ve Çin Komünist
Partisi emri altında çalışmaktadırlar. Dolayısıyla raporlardan Doğu
Türkistan ve Türklük için müspet neticeler beklemek beyhudedir. Ancak
tarafsız yorumlara girişenler de vardır. Doğu Türkistan’daki çalışmaları
değerlendiren P. İ. Şulga şu neticelere varmıştır<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn13" name="_ednref13"><sup><sup>[13]</sup></sup></a>:</span></div>
<ol style="text-align: justify;">
<li><span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Tanrı
Dağlarında çıkarılan VIII-III. yüzyıllara âit envanter kompleksleri
(seramikler dışında) Sayan-Altay ve Kazakistan’da çıkarılanlara çok
yakındır. Pazırık kurganlarından ve Cungarya’dan çıkarılanlarla yüksek
düzeyde benzerlik vardır.</span></li>
<li><span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Bölgede
Çin’in kuzeyi (Çinli değil- K Y) ve Kansu’dan gelen kültür tesirleri
ancak M.Ö. IV-III. yüzyıllardan itibaren görülmektedir.</span></li>
<li><span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Ö. III. yüzyılda doğudan batıya doğru göze çarpan herhangi bir göç olmamıştır.</span></li>
<li><span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">İpek
Yolu şekillenene kadar Tanrı Dağları civarı izole bir hâldeydi ve
buradaki ölü gömme âdetleri ve seramikler kendine has bir gelişme
göstermiştir.</span></li>
</ol>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Son
yıllarda yapılan kazı çalışmalarının tarafsız bir yorumu Doğu Türkistan
sahasının bugünkü Kazakistan ve Sayan-Altay sahası ile aynı kültür
dairesi içerinde bulunduğunu göstermektedir. Şimdi Doğu Türkistan adı
için kullanılan tarihî tâbirleri inceleyelim.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Doğu Türkistan İçin Kullanılan Tâbirler</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Bugünkü
Doğu Türkistan coğrafyası Çin Halk Cumhuriyeti sınırları içinde yer
almakta ve Çin idârî yapısı içinde “Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi”<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn14" name="_ednref14"><sup><sup>[14]</sup></sup></a> olarak adlandırılmaktadır.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Yazılı
kaynaklardaki Türkistan kelimesi ilk kez Turkastanak şeklinde eski
Yunanlıların İskitya kelimesine karşılık olarak VIII. yüzyılda yaşamış
olan Ermeni tarihçisi Musa Horenki (Moses Xorenac’i) tarafından
kullanılmış ve batıda İdil, doğuda İmaos yani Tanrı Dağlarının doğu
tarafları, güneyde Maverâünnehir mukabili olan Sogd ile Arik yani
Horasan arasındaki topraklara atfedilmiştir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn15" name="_ednref15"><sup><sup>[15]</sup></sup></a>. Daha evvel VI. yüzyılda Yunan kaynaklarında, Orta Asya için Türk adına bitişen Yunanca -hia- ekiyle “Turkhia” denilmişti<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn16" name="_ednref16"><sup><sup>[16]</sup></sup></a>.
Avesta’da da Turan ve Türkistan kelimesi geçmekte ve Tanrı Dağlarının
doğusundan İdil Irmağı, Seyhun ve Ceyhun, Horasan arasında kalan
topraklar kastedilmektedir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn17" name="_ednref17"><sup><sup>[17]</sup></sup></a>.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Çarlık
Rusya’sı 1716 yılından itibaren Batı Türkistan’da malum istila siyaseti
izlemeye başlamış; Çin ise 1755-1765 yılları arasında Doğu Türkistan’ı
işgal etmiş ve buraya 18 Kasım 1884’de Xin-jiang (Hsin-chiang)<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn18" name="_ednref18"><sup><sup>[18]</sup></sup></a> adını vermiştir. Batılılar da bu adı kullanmışlar ancak bazen de Doğu Türkistan demişlerdir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn19" name="_ednref19"><sup><sup>[19]</sup></sup></a>. Aşağıda açıklayacağımız gibi Çinliler tarihte Doğu Türkistan’a “Doğu Türkistan veya Batı ülkeleri” anlamına gelen Hsi-yü<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn20" name="_ednref20"><sup><sup>[20]</sup></sup></a>
diyorlardı. İngiliz tarihçiler XIX. yüzyılın başlarına kadar Batı
Türkistan için Büyük Buhâra, Doğu Türkistan için Küçük Buhâra adını
kullanıyorlardı. Fakat XIX. yüzyıldan sonra Batı Türkistan’ı Türkistan
adıyla anmaya başlamışlardır. Batı Avrupa ve Rus tarihçileri ise Batı
Türkistan tâbirini pek kullanmamışlardır. Rus edebiyatında Doğu
Türkistan terimine XIX. yüzyıldan itibaren rastlanmaktadır. Ancak bu
daha çok tarih, coğrafya ve etnografya terimi olarak kalmıştır. Ruslar
işgal ettikleri Türkistan topraklarındaki vilayetlerini Türkistan Genel
Valiliği adlı idarî bir birim altında resmen 11 Temmuz 1867’den itibaren
toplamışlardır. Doğu Türkistanlı aydınlar ise XX. yüzyılın başlarında
Batı Türkistan’daki bu gelişmeler doğrultusunda Doğu Türkistan terimini
kullanmaya başlamışlardır<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn21" name="_ednref21"><sup><sup>[21]</sup></sup></a>.
Sovyetler Birliği ise emperyalist maksatlarla Batı Türkistan tâbirini
kullanmadığı hâlde Doğu Türkistan terimini kullanmış ve buna karşılık
Batı Türkistan yerine Orta Asya demiştir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn22" name="_ednref22"><sup><sup>[22]</sup></sup></a>.
İkinci Dünya Savaşından sonra Batı Avrupa ve Amerika Birleşik
Devletleri’nde Türkistan terimi yerine “Orta Asya veya Merkezî Asya”
(Central Asia; CpegHaa A3hh) terimleri kullanılmaya başlanmış<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn23" name="_ednref23">[23]</a>
buna karşılık Çin’e yönelen siyasî maksatlarla Doğu Türkistan tâbiri
söylenmeye devam edilmiştir. Bunun yanında coğrafî ve iktisadî
gerekçelerle kullanıldığı anlaşılan İç Asya (Inner Asia) terimi<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn24" name="_ednref24">[24]</a> çok özel bir terimdir ve Doğu Türkistan’ı ifade etmemektedir.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Doğu
Türkistan tarih boyunca türlü güçlerin hâkimiyet mücadelesine konu
olmuş ve bu yüzden çeşitli milletler Doğu Türkistan’ın asıl ahalisi ve
sonra gelenler işgalci gibi gösterilmeye çalışılmıştır.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="color: red;"><strong><span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 14pt;">Çin Kaynaklarında Doğu Türkistan (“Hsi-yü”) Tâbiri</span></strong></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Çinlilerin
Doğu Türkistan için kullandıkları 西 域 Hsi-yü yani “Batı Toprakları”
adını Han Sülalesi devrinde (M.Ö. 206-M.S. 220) daha çok Tanrı
Dağlarının güneyinden kıvrılan yol üzerindeki Yü-men yani “Yeşim taşı
kapısı”nın batısındaki topraklar için kullandığı görülmektedir. Esas
itibarı ile Doğu Türkistan toprakları söz konusu olsa da yeri geldiğinde
daha güneydeki ve batıdaki topraklar ile devletler ve halklar da
kastedilmiştir. Bu surette Çin kaynaklarının “Doğu Türkistan” hakkında
bilgi verirken aslında İpek Yolu üzerindeki yerleri belirttikleri
anlaşılmaktadır.<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn25" name="_ednref25">[25]</a></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Çinliler
eskiden bu toprakları hiç görmemişlerdi ve buraların Hunların atalarına
ait olduğunu düşünüyorlardı. Çinlilerin ilk defa olmak üzere
batılarındaki toprakları tanımasını sağlayan ve önceleri elçi, seyyah,
casus ve daha sonraları general olan Chang Ch’ien’in (ölümü M.Ö. 114)
gezip dolaştığı topraklar için yazdığı seyahatnamesi Shih Chi (yazım
tarihi M.Ö. 109-91)’nin 123. bölümünde yer almaktadır; ancak bu raporun
hiçbir yerinde Hsi-yü yani “Batı Toprakları” ifadesi geçmemektedir. Öte
yandan Shih Chi’nin yazarı Szu-ma Ch’ien bu adı sadece üç yerde
zikretmektedir: Bölüm 60, s. 2109, satır 4’de, Hsi-yü etnik bir tâbir
gibi görünmektedir; “西 月 氏 匈 奴 西 域 舉 國 奉 師”. Huo Chü-ping’in (M.Ö.
140117) biyografisinde Hsi-yü, Yüeh-chih ve Hsiung-nu (Hun)’lar ile yan
yana etnik bir tasnife tâbi tutulmaktadır. Hsi-yü’nün Shih Chi’de
görüldüğü bir diğer yer Bölüm 111, s. 2933, satır 8’dir. Burada gene Huo
Chü-ping’in Hunların Batı Beyi Hun-hsieh’e yaptığı seferden
bahsetmektedir: “…去 病 率 師 攻 匈 奴 西 域 王 渾 邪”. Burada Hsi-yü tâbiri ile
Hun devlet düzeninde bugünkü Doğu Türkistan topraklarını idâre eden bir
bey bulunduğu ve bu toprakların Hun idârî sistemine dâhil olduğu
görülmektedir. Szu-ma-ch’ien’in buradaki Hsi-yü kaydını Hun devlet
sistemindeki bir tâbirden ödünç aldığı anlaşılmaktadır. Hsi-yü tâbirinin
Shih Chi’de görüldüğü son yer Bölüm 117, s. 3044, satır 5’tir: 康 居 西 域 重
譯 請 朝…”. Buna göre Hsi-yü, K’ang-chü (Sogdiana) ile beraber
coğrafi-etnik bir ad olarak veya bir devlet adı gibi kullanılmıştır<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn26" name="_ednref26"><sup><sup>[26]</sup></sup></a>.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Dolayısıyla
Çinlilerin “Hsi-yü” yani “Batı Toprakları” tâbirini Hsiung-nu’lardan
(Hun) ödünç aldıkları ve bu yönüyle “Batı Toprakları” tanımlamasının
Hsiung-nu (Hun) idarî taksimatına has bir kavram olduğu anlaşılmaktadır.
O hâlde Doğu Türkistan toprakları Çinliler için çok “yeni” topraklardı
ve esasında “Hunlara âit” idi.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<strong><span style="color: red; font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 14pt;">Doğu Türkistan Sahasının İlk Sâkinleri Sayılan Milletler</span></strong></div>
<div style="text-align: justify;">
<strong><span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">1- İndo-Cermenler</span></strong></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Milattan
önceki devirlerde İndo-Cermen halklarının bütün Orta Asya’ya yayılmış
olduğu ve milattan sonra I. yüzyıldan itibaren güney batıya doğru
kaymaya başladıkları iddia edilmektedir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn27" name="_ednref27"><sup><sup>[27]</sup></sup></a>. Oldukça tartışmalı olan ve fantastik bir biçimde epey eski devirlere atfedilen bir Aryan istilasından bahsedilmekte <a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn28" name="_ednref28"><sup><sup>[28]</sup></sup></a> ve bu tezden hareketle İndo-Germen nüfusun bugünkü Doğu Türkistan coğrafyasında da yurt tutmuş olduğu ileri sürülmektedir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn29" name="_ednref29"><sup><sup>[29]</sup></sup></a>.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Hatta Yüeh-chih, Wu-sun, Saka, Kırgız gibi halkların Türk değil, esasında İndo- Germen olduğu tezinden hareketle<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn30" name="_ednref30"><sup><sup>[30]</sup></sup></a>
Doğu Türkistan’ın ilk sâkinlerinin İndo-Germenler olduğu neticesine
varılmaktadır. Hatta Türkistan sahasının ilk halklarından biri olarak
Yunan Baktriyalılar zikredilmekte ve Sakalar dahi işgalciler olarak
nitelendirilmektedir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn31" name="_ednref31"><sup><sup>[31]</sup></sup></a>.
İndo- Germen teoriler bilinen siyasî ve ideolojik mahiyetleri sebebiyle
daha çok ilmî açıklamalara ihtiyaç duymaktadır. Bu sebeple
İndo-Germenlerin Doğu Türkistan sahasına gelmiş oldukları hususuna dahi
tereddütle yaklaşmak gerekmektedir.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<strong><span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">2- Hintliler</span></strong></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Hintli
tüccarların miladî I. yüzyıldan beri bugünkü Doğu Türkistan sahasında
ticaret ile iştigal ettikleri ve Tarım Havzasının güney ve batısında
ticaret kolonileri kurdukları bilinmektedir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn32" name="_ednref32"><sup><sup>[32]</sup></sup></a>.
Bunun dışında Budist misyonerler Hindistan’dan kuzeye gitmiş, orada
Budizm’i yaymış, Kuça ve Hoten birer Budizm merkezi hâline gelmiştir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn33" name="_ednref33"><sup><sup>[33]</sup></sup></a>.
Aynı zamanda bu misyonerler Gandara stili Buda heykelleri, Kuzey ve
Orta Hindistan’dan kayın ağacı kabuklarına ve palmiye yapraklarına
yazılmış yazılar da getirmişlerdir. Hintli rahipler Sanskritçe dinî
eserler yazmışlar ve bu dili Orta Asya’da öğretmişlerdir. Doğu
Türkistan’da bıraktıkları yazılı bakiyeler klasik Sanskritçe değil
“hybride” denen halk diline yakın bir dildeydi<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn34" name="_ednref34"><sup><sup>[34]</sup></sup></a>.
Fakat Hintlilerin Doğu Türkistan sahasına yerleştiklerine veya siyasî
bir bünye oluşturduklarına dâir herhangi bir delil yoktur.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Doğu
Türkistanlı tarihçi Turgun Almas’ın dediği gibi Budizm milâttan önce ve
sonraki dönemlerde Hindistan’dan Tarım Havzasındaki Hoten, Kaşgar,
Kuça, Karaşar ve Turfan’a yayılmıştı. O sıralar Budizm’e ait kitaplar
Türkçe’ye veya Doğu Türkistan’da konuşulan diğer dillere çevrilmediği
için bölge halkı Sanskritçe ve Hintçe yazılmış kitapları okumuş ve bu
dillerde ibadet etmişlerdi. Bundan dolayı ele geçen yazılı belgelerin
Sanskritçe veya Hintçe olması bölge halkının Sanskritçe veya Hintçe
konuştuğuna dalalet olamaz<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn35" name="_ednref35"><sup><sup>[35]</sup></sup></a>.
Dolayısıyla Hintliler eski Doğu Türkistan’da ancak din kitapları
vesilesiyle edebî bakımdan varlık göstermişlerdir. Bölgenin etnik
yapılanmasına tesir ettikleri söylenemez.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<strong><span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">3- Sogdlar</span></strong></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">VII. ve VIII. yüzyılda ticarî faaliyetlerini yaygınlaştırmalarına <a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn36" name="_ednref36"><sup><sup>[36]</sup></sup></a> rağmen tüccarlıklarıyla ün yapan ve Iran dilli bir kavim olarak bilinen ve esas sahaları Maveraünnehr olan<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn37" name="_ednref37"><sup><sup>[37]</sup></sup></a>
Sogdlar Doğu Türkistan’da hiçbir zaman kendilerine âit bir devlet
kurmamışlardır. Güçlü kavimler arasında Doğu Türkistan’da varlıklarını
sürdürmüş olmaları pek mümkün görünmemektedir. Tanrı Dağlarının
güneyinden kıvrılan yol boyunca elde edilen yazılı bakiyeler onların
şehirlerde küçüklü büyüklü topluluklar halinde yaşadıklarını
göstermektedir. Çin kaynaklarındaki bilgilerden Ch’ang-an’da zaman zaman
kalabalık bir kütle halinde bulundukları anlaşılmaktadır. Nitekim
Tarım Havzasının batısında ve Batı Türkistan’da bazı Sogdça belgeler
bulunmuştur. Bunların varlıklarını sürdürememelerinin ticarete pek
düşkün olmalarından kaynaklandığı görülmektedir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn38" name="_ednref38"><sup><sup>[38]</sup></sup></a>. Sogdların milâdî devirlerden biraz önce Hoten civarında ticaret kolonileri kurdukları bilinmektedir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn39" name="_ednref39"><sup><sup>[39]</sup></sup></a>.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Ancak Gök-Türkler devrinde Doğu Türkistan’daki ticarî faaliyetlerinde altın devirlerini yaşamış olan Sogdlar<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn40" name="_ednref40"><sup><sup>[40]</sup></sup></a> çok geç bir tarihte bölgeye gelmişlerdir ve dolayısıyla ilk sâkinlerden biri olarak sayılmaları mümkün değildir.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<strong><span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">4- Toharlar</span></strong></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">İlim âlemindeki bazı görüşlere göre Grek kaynaklarındaki Toharlar Çin kaynaklarındaki Yüeh-chih’lerdir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn41" name="_ednref41"><sup><sup>[41]</sup></sup></a>.
Eğer böyle ise bunlar Doğu Türkistan’ın asıl sâkinleridirler ve
Hunların M.Ö. III. yüzyılda bölgede idâreyi ele almalarına kadar Tarım
Havzası boyunca yayılmışlardır. Ancak bu Yüeh-chih=Tohar tezi çok
tartışmalıdır ve birçok âlim tarafından kabûl edilmemektedir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn42" name="_ednref42"><sup><sup>[42]</sup></sup></a>.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Ptolemaeus (M.S. 90-157) “raxopoı” ile Seyhun Havzasının kuzeyini, “röxapoı” ile Baktriya’yı kastediyordu<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn43" name="_ednref43"><sup><sup>[43]</sup></sup></a>.
Tibet kaynakları ise VI-VIII. yüzyılda Beşbalık, Qoço ve Karaşar için
“Twyry” adı kaydetmektedir ki, bu Tohar adıyla ilgili görünse de Henning
tarafından doğrudan Beşbalık, Qoço ve Karaşar ahalisine verilen umûmî
bir adla alâkalı gibi görülmek- tedir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn44" name="_ednref44"><sup><sup>[44]</sup></sup></a>. Ayrıca Ta-hsia=Tohar özdeşleştirmesi yapanlar çıksa da Ta-hsia’nın bir kavim değil coğrafya adı olduğu bilinmektedir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn45" name="_ednref45"><sup><sup>[45]</sup></sup></a>.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Annemarie
von Gabain, Pamir yaylasının güney batısındaki bir bölgenin her zaman
için Toharistan olarak adlandırıldığı görüşündedir. Tohar diline ait
yazmalar sadece Tanrı Dağlarında bulunmuştur. Yüeh-chih’leri Toharlarla
eşleştiren bazı görüşler olsa da bu görüşler ispata muhtaçtır ve
Hint-Avrupa dil teorisi etkisindedir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn46" name="_ednref46"><sup><sup>[46]</sup></sup></a>.
Turfan’da bulunan dinî metinler Toharcanın (A) lehçesi, Kuça’dan
Turfan’a kadar olan yerde bulunan dünyevî metinler ise Toharca (B)
lehçesi olarak tasnif edilmiştir. Toharca (B) lehçesinin Turfan’da
yoğunlaştığı söylenmiştir. Toharlar Budist idiler ve bu münasebetle
dillerine ait metinlerin tamamına yakını dinî mahiyettedir. Kuça da
Toharlar için çok mühim bir Budizm merkeziydi. Eski Türkçe dini
metinlerde geçen Budist terim ve deyimler Sanskritçeden Toharca
aracılığıyla geçmiştir. Toharca (A) lehçesi Budist Türkler tarafından
kutsal sayılmış ve ibadet dili olarak kullanılmıştır. Bunun yanında
Toharlar arasında Maniheizm de yayılmıştı. Toharların gelişkin bir
kültüre sahip oldukları görülmektedir. Öte yandan Toharca (B) lehçesi
konuşanlar ancak Gök-Türkler devrinde Kuça’da yaşamaktaydılar<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn47" name="_ednref47"><sup><sup>[47]</sup></sup></a>.
E. Waldschmidt, plastik fresk ve resimlerin stil analizlerine göre Doğu
Türkistan’da ancak miladî 600-800 yıllarında dinî cihetten Tohar
kültürünün etkili olduğunu belirtmektedir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn48" name="_ednref48"><sup><sup>[48]</sup></sup></a>. Toharca en eski metinlerin M.S. V. yüzyıla âit olduğu bilinmektedir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn49" name="_ednref49"><sup><sup>[49]</sup></sup></a>.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Öte yandan Çinliler Tohar yer veya kavim adını çok sonraları, Tabgaçlar devrinde (M.S. IV. yüzyıl) tanımışlardır<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn50" name="_ednref50"><sup><sup>[50]</sup></sup></a>.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Tohar = Yüeh-chih özdeşleştirmesi bugün hâlâ dillendirilmektedir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn51" name="_ednref51"><sup><sup>[51]</sup></sup></a> ve bu eşleştirme doğrulanırsa Doğu Türkistan’ın en eski sâkinleri Toharlar olacaktır. Bize göre bu görüş uzak bir ihtimaldir.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<strong><span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">5- Çinliler</span></strong></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Bugünkü Marksist-Maocu resmî Çin ideolojisine göre Doğu Türkistan’ın en eski sâkinleri şunlardır:</span></div>
<ul style="text-align: justify;">
<li><span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Batılı ırklar: Hint-Avrupalılar</span></li>
<li><span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Doğulu ırklar: Moğol ırkı, Doğulu ve Batılı ırkların karışımı bir ırk ve Çin ırkı<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn52" name="_ednref52"><sup><sup>[52]</sup></sup></a>.
Bu görüşe göre Türk, sadece 552-744 yılları arasında hüküm süren bir
kabileler birliğinin adıydı ve Doğu Türkistan’ın Türklük ile bir alâkası
yoktu<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn53" name="_ednref53"><sup><sup>[53]</sup></sup></a>.</span></li>
</ul>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Çinliler Önceki Han devrinde (M.Ö. 206-M.S. 25) ilk defa Doğu Türkistan topraklarıyla tanışmış<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn54" name="_ednref54"><sup><sup>[54]</sup></sup></a>
ve Sonraki Han devrinde (M.S. 25-220) özellikle 73-108 yılları arası
tüm güçleriyle Doğu Türkistan coğrafyasını hâkimiyetleri altına almaya
çalışmışlardır<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn55" name="_ednref55"><sup><sup>[55]</sup></sup></a>. T’ang devrinde (618-907) ise Doğu Türkistan’da epey güçlenmişlerdir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn56" name="_ednref56"><sup><sup>[56]</sup></sup></a>.
Bu münasebetle bölgeye yerleşen Çinliler olmuştur. Turfan’da çok
miktarda Çin parası ve yazması bulunmuştur. Bu metinlerin tamamına
yakını Budizm ile ilgilidir; bunun yanında Konfüçyüs, Maniheist ve diğer
inanışlara ait Çince metinler de mevcuttur<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn57" name="_ednref57"><sup><sup>[57]</sup></sup></a>.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Görüldüğü
gibi Çinliler Doğu Türkistan’a ancak işgalci sıfatıyla nüfûz etmeye
çalışmışlardır. Muasır tarih yazımlarında ise Doğu Türkistan’ı
Çinlilerin kadim toprağı olarak göstermek için hemen her dilde türlü
neşriyata girişmişlerdir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn58" name="_ednref58"><sup><sup>[58]</sup></sup></a>.
Çinliler bu tür propaganda kitaplarıyla çeşitli tarihî belgeleri
çarpıtarak neticeye varmaya çalışmaktadırlar. Meselâ Divanü
Lûgat-it-Türk’de geçen “Tawgaç” maddesini misal göstererek Doğu
Türkistan’ın Türkler tarafından dahi Çin toprağı olarak görüldüğünü öne
sürmüşlerdir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn59" name="_ednref59"><sup><sup>[59]</sup></sup></a>.
Kâşgarlı Mahmud şöyle demektedir: “Tawgaç: “Maçin’in adıdır. Burası
Çin’den dört ay uzaktadır. Çin aslında üç bölüktür: Birincisi “Yukarı
Çin’dir ki doğudadır; buna Tawgaç derler. İkincisi “Orta Çin”dir; burası
“Xıtay” adını alır. Üçüncüsü “Aşağı Çin”dir, “Barxan” adı verilir; bu,
Kaşgardadır. Lâkin, şimdi “Maçin”, “Tawgaç” diye tanınmıştır. “Xıtay”
ülkesine de “Çin” denilmiştir”<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn60" name="_ednref60"><sup><sup>[60]</sup></sup></a>.
Hâlbuki “Çin” ve “Maçin” adları çeşitli devirlerde farklı bölgelere
atfedilmiş- tir. Kaldı ki “Çin” adı esasında Türklerin yaşadıkları
Kan-su eyaletindeki Göksu bölgesi için kullanılmış ve Türklerin en eski
devirlerde kurdukları devlete “Çin” adı verilmiştir. Çinliler ise “Çin”
adını kabul etmemişler ve Türklerden ayrılmak için kendilerine “Han” adı
vermişlerdir ki bugün de aynı durum söz konusudur. Çinliler hiçbir
zaman kendilerine Çinli ve ülkelerine Çin adı vermemişlerdir. M.Ö. 221
yılında tüm Çin topraklarını tek bir çatı altında toplayan Ch’in
Hanedanı’nın esasen Türk olduğu bilinen bir vakadır<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn61" name="_ednref61"><sup><sup>[61]</sup></sup></a>. Dolayısıyla Kâşgarlı Mahmut’un bahsettiği “Çin” ile Çinlilerin hiçbir alâkası yoktur<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn62" name="_ednref62"><sup><sup>[62]</sup></sup></a>.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Çinlilerin
en eski coğrafya kitaplarından biri olan Shan Hai Ching (yazılışı M.Ö.
III-II. yüzyıl)’de Kun-lun, Ch’i-lien gibi dağları ifade ettiği söylenen
imlerin geçmesinden hareketle bugünkü Doğu Türkistan coğrafyasının Çin
ile beraber düşünüldüğünü öne sürmektedir- ler<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn63" name="_ednref63"><sup><sup>[63]</sup></sup></a>. Bu iddiaların elle tutulur hiçbir tarafı yoktur.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">1221
yılında Chin İmparatoru tarafından Cengiz Han’a gönderilen elçi
Wu-ku-sun, Yü-men geçidinden (bu geçit tabiî Çin sınırı sayılır ve
bundan sonra Doğu Türkistan toprakları başlar) sonra batıya doğru
seyahatinde yüzden fazla şehir gördüğünü ve bu şehirlerden hiçbirinin
Çince ad taşımadığını kaydetmiştir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn64" name="_ednref64"><sup><sup>[64]</sup></sup></a>.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Çinlilerin
edebiyat, yazı, ticaret ve kültür cihetlerinden Doğu Türkistan üzerinde
tesirleri olduğu bir gerçektir ancak Doğu Türkistan’ın ilk sâkinleri
olarak sayılmaları mümkün değildir.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<strong><span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">6- Tibetliler</span></strong></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">III. ve IV. yüzyılda Doğu Türkistan sahasında kısmî faaliyetlere girişen Tibetli Ti ve Ch’iang kavimleri<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn65" name="_ednref65"><sup><sup>[65]</sup></sup></a> bir yana Tibetliler ancak VII. yüzyıldan IX. yüzyıla kadar Doğu Türkistan’da önemli bir rol oynamışlardır<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn66" name="_ednref66"><sup><sup>[66]</sup></sup></a>. 783’de imzalanan Çin-Tibet anlaşması Tibetlilere Doğu Türkistan’da haklar vermiştir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn67" name="_ednref67"><sup><sup>[67]</sup></sup></a>.
Turfan’da ortaya çıkarılan Tibetçe Budist el yazmaları ve
Tun-huang’daki bazı resmi belgeler XI-XII. yüzyıllara aittir. Miran
kalesinin güney yolu üzerinde de çok sayıda yazma bulunmuştur<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn68" name="_ednref68"><sup><sup>[68]</sup></sup></a>.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Böylece
Tibetlilerin din ve kültür bakımından Doğu Türkistan’a bazı tesirler
yaptıkları ancak VIII. yüzyıl gibi çok geç devirlerde işgalci olarak
bölgeye geldikleri anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Tibetliler bölgenin ilk
sâkinlerden biri olarak değerlendirilemez.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<strong><span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">7- Moğollar</span></strong></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Moğollar
ilk olarak XII. yüzyılın sonlarında Cengiz Han tarafından tek vücut
edilip güçlenmişler ve bu sayede sonrasında Doğu Türkistan sahasına
inebilmişlerdir. Moğol boylarının bu sahada daha evvel etkin bir rol
oynadıklarını söylemek zordur<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn69" name="_ednref69"><sup><sup>[69]</sup></sup></a>. Turfan’da yapılan kazılarda bulunmuş olan mektuplar ve Moğolca Budist blok basma yazıları XIII. yüzyıla aittir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn70" name="_ednref70"><sup><sup>[70]</sup></sup></a>.
Devlet olma becerisini Türklerden çok sonra edinen Moğolların Doğu
Türkistan sahasında eski devirlerde bir varlık gösterememiş oldukları
bir gerçektir.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<strong><span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">8- Türkler</span></strong></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Türkistan’da
yapılan keşiflerden önce Türk kavimleri ve Doğu Türkistan hakkındaki
bilgilerimiz azdı. Elde var olan tek şey Selçuklulara ve Osmanlılara ait
metinler ile Çağatay lehçesinde yazılmış ve esas itibarı ile dinî ve
edebî eserlerdi. Bunun yanında Doğu Avrupa, Batı Asya ve Sibirya’daki
çok sayıda muasır Türk lehçeleri hakkında bazı malûmatlar da vardı. 19.
yüzyıl sonunda Thomsen’in, şimdiki Moğolistan topraklarında bulunan
Orhun Kitabeleri’ni çözümlemesi durumu biraz değiştirmeye başlamıştır.
Akabinde Almanların Turfan keşifleri ile eski Türkçe el yazmaları ve
blok basma yazılar ortaya çıkarılmıştır. Bunun yanında bulunan
resimler, arkeolojik malzemeler bu sahadaki eski Türk varlığı hakkında
bilgi edinmemizi sağlamıştır<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn71" name="_ednref71"><sup><sup>[71]</sup></sup></a>. Ayrıca Sinoloji alanında yapılan çalışmalar da bu varlığın epey gerilere gittiğini göstermiştir.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Türklerin
menşe efsanelerinden biri Doğu Türkistan’da geçmektedir. Buna göre
komşu ülke tarafından mağlup edilen ve soyları tamamen katledilen
Türklerden sadece on yaşındaki bir çocuk sağ kalmıştı. Galipler onu
öldürmeye kıyamadılar ve onun ayaklarını kesip bataklığa yani Etsin
Göl’e bıraktılar. Çocuk burada bir dişi kurt tarafından beslenip
büyütüldü. Çocuk büyüyünce kurt ile birleşti ve kurt gebe kaldı. Komşu
ülke çocuğun yaşadığını öğrenince oraya adamlarını gönderdi. Adamlar
gelince çocuk ve kurt Turfan dolaylarına kaçtılar ve orada bir mağaraya
sığındılar. Mağarada on çocukları oldu ve bunlar dışarıdan kızlarla
evlendi. Böylece Türkler yeryüzüne yayıldılar<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn72" name="_ednref72"><sup><sup>[72]</sup></sup></a>.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Türklerin
türeyiş efsaneleri de göz önünde bulundurulunca Türklerin anavatanı
tartışmalarında şimdiki Moğolistan toprakları ve Altay tezi epey
taraftar kaybetmiş ve Batı Türkistan, Tanrı Dağları, Doğu Türkistan ve
Aral bölgeleri tezi de dillendirilmiştir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn73" name="_ednref73"><sup><sup>[73]</sup></sup></a>.
Yine de Altaylar ve Güney Sibirya sahasının Türklerin ana yurdu olduğu
görüşünün hâkim görüş olduğunu zikretmekte fayda vardır.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Çinliler
Doğu Türkistan’ı Hunların sağ kolu olarak görüyorlar ve Doğu
Türkistan’a hâkim olmanın Hunların sağ kolunu kesmek manasına geldiğini
söylüyorlardı. Çin kaynakları da Doğu Türkistan’ı Hun toprakları olarak
kabul ediyordu. Meselâ T’ai P’ing Yü Laıida Hsi-yü’nün Kao Tsung (M.Ö.
1259-1200) devrindeki Kuei-fang olduğu bildirilmektedir <a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn74" name="_ednref74"><sup><sup>[74]</sup></sup></a>. Buradaki Kuei-fang ise Hunların ataları olarak tasnif edilmektedir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn75" name="_ednref75"><sup><sup>[75]</sup></sup></a>.
Gerçekten de milâdî devirlere takaddüm eden yıllarda Çinlilerin Doğu
Türkistan’a yönelmeleri Hunların sonunu getirmiş ve Hunlar gittikçe
zayıflayarak ikiye bölünmüşlerdi. Bu gerçek Mo-tun’un M.Ö. 176 yılında
Çin Imparatoru’na yazdığı mektupta hâkim olduğu toprakların merkezine
Doğu Türkistan’ı koymasıyla da kendisini göstermiştir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn76" name="_ednref76"><sup><sup>[76]</sup></sup></a>.
Çinliler Mo-tun’un ölümünden sonra Tarım Havzasının güneyindeki
yollardan Doğu Türkistan içlerine girmişler, bazı Çinli tüccarlar
Fergana’daki devletlere kadar uzanmışlardı<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn77" name="_ednref77"><sup><sup>[77]</sup></sup></a>.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Yine Hunların ataları oldukları kabul edilen Ti’lerin<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn78" name="_ednref78"><sup><sup>[78]</sup></sup></a> bulundukları istikamete göre doğuda olanlara yeşil, batıda olanlara ak ve güneyde olanlara kızıl veya al denildiği<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn79" name="_ednref79"><sup><sup>[79]</sup></sup></a> ve böy- lece milattan önceki bin yılda bölgeye hâkim oldukları bilinen<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn80" name="_ednref80"><sup><sup>[80]</sup></sup></a>
Ti’lerden Ak ve Kızıl Ti’lerin esas itibarı ile bugünkü Doğu Türkistan
coğrafyasında yayıldıkları anlaşılmaktadır. Nitekim Turfan ve çevresinin
Kızıl Ti’lerin ve daha sonraki Töles ve T’ing-ling boylarının en eski
yurdu olduğu Çin kaynaklarından tespit edilmiştir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn81" name="_ednref81"><sup><sup>[81]</sup></sup></a>.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Zeki Velidi Togan tarafından hiç olmazsa hâkim tabakasının Türk olduğu kabûl edi- len<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn82" name="_ednref82"><sup><sup>[82]</sup></sup></a>
Sakalar, çok eski devirlerde Doğu Türkistan’da Tarım Havzasının
güneyinden kıvrılan yol üzerindeki merkezlerde ve özellikle Hoten’de ve
Tomşuk’ta yurt tutmuşlardır. Eski Fars kaynaklarına göre Sakaların
yayıldığı sahalardan biri Fergana, Tanrı Dağlarının orta kısımları ve
Kaşgar dolaylarıdır<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn83" name="_ednref83"><sup><sup>[83]</sup></sup></a>.
Sakalar çok eski devirlerde Doğu Türkistan sahasında yayılmışlar ve
daha sonra bugünkü Afganistan’a çekilmiş ve imparatorları Asoka’nın
başkanlığında bir yandan Kuzey Batı Hindistan bir yandan da Doğu
Türkistan’ın Güney bölgelerine inmişlerdir. Sakaların X. yüzyıla kadar
Hoten Devleti’ne hükmettikleri bilinmektedir. Hoten yüzyıllar boyu
Budizmi desteklemişti, Budist kültürün önemli merkezlerinden biriydi.
Hoten beyleri Hun ve daha sonraki diğer Türk devletleriyle yakın
münasebetler kurmuşlardır. Hotenli “Aslan” lakaplı beyler ilk olarak X.
yüzyılda Karahanlılar tarafından düşürülmüşlerdir. Saka dilinde ve
Sanskrit alfabesinde metinler Hoten, Tun-huang ve kuzey yolu üzerindeki
Maralbaşı gibi bazı noktalarda bulunmuştur<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn84" name="_ednref84"><sup><sup>[84]</sup></sup></a>.
Yine Sakaların adı Yarkend’in Çin kaynaklarındaki eski adı olan So-chü
~ Sha-ch’e 莎 車*Saklâ~*Saklâ olarak yeniden inşa edilen adda
görülmektedir; Sha-ch’e (Yarkend) adı kesinlikle Sakalardan yadigârdır<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn85" name="_ednref85"><sup><sup>[85]</sup></sup></a>.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Türklükleriyle
ilgili bazı emareler olan Yüeh-chih’lerin ilk başlarda Tun-huang ile
Ch’i-lien Dağları arasında, bugünkü Kansu bölgesinde yaşadıkları
anlaşılmaktadır<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn86" name="_ednref86"><sup><sup>[86]</sup></sup></a>.
Yüeh- chih’ler Hunlara yenilmeden önce batıda Tanrı Dağlarının
doğusunda bulunan ve Wu- sun’ların yaşadığı bölgede, Cungarya’da, Tarım
Havzasındaki ülkelere kadar olan topraklarda; kuzeyde Moğolistan
sahrasının büyük kısmında ve doğuda Kansu eyaletinin bütün kuzeyinde,
Tun-huang çevrelerinde, Çin Seddi’nin en batısındaki Lin-t’ao, Lung-hsi
ve Yü- chung’a kadar olan sahada yaşamaktaydılar<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn87" name="_ednref87"><sup><sup>[87]</sup></sup></a>. Yüeh-chih’ler M.Ö. 165’te Hunlar’a yenildikleri sırada Kansu dolaylarında yaşıyorlardı ve göçüp Ili vadisine çekilmişlerdi<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn88" name="_ednref88"><sup><sup>[88]</sup></sup></a>. Ancak Yüeh-chih’lerin Hunlara yenildikten sonra da hâlâ Kansu dolaylarında yaşadıklarına dâir malûmatlar vardır<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn89" name="_ednref89"><sup><sup>[89]</sup></sup></a>. Turfan bölgesinde ise Yüeh-chih’lerin bir kolu olan Koç veya Koş boyu (-an çoğul ekini alarak Kuşan)<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn90" name="_ednref90"><sup><sup>[90]</sup></sup></a> yaşamaktaydı<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn91" name="_ednref91"><sup><sup>[91]</sup></sup></a>.
Bu boyun adı muhtemelen tamgasının “koç” olması dolayısıyla “koç”
olarak kalmıştır (benzer durum “koyun” adıyla anılan Türk boylarının ve
devletlerinin varlığı ile de gözlemlenebilir). Turfan için Çin
kaynaklarında verilen Ch’e-shih 車 師 adındaki ch’e adı chü veya k’u
olarak da okunmaktadır; dolayısıyla Türkçe Koç veya Koş halk adının
chü-shih veya k’u-shih olarak Çinlilerce kaydedilmiş olması pek
mümkündür.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Türk boyları arasında sayılan<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn92" name="_ednref92"><sup><sup>[92]</sup></sup></a>
Wu-sun’lar milattan önceki devirlerde Kansu’da ve Tun-huang ile
Ch’i-lien (Tibet ile Çin arasında sınır gibi duran Nan-shan veya Güney
Dağları) arasındaydılar<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn93" name="_ednref93"><sup><sup>[93]</sup></sup></a>.
Bunların vatanı bilhassa Turfan sahasıydı ve Hunlar tarafından mağlup
edilince M.Ö. 160 yılında batıya, Doğu Türkistan taraflarına göç
etmişlerdi<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn94" name="_ednref94"><sup><sup>[94]</sup></sup></a>.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Milâttan önceki devirlerde Batı Türkistan’ın kuzeyinde yaşadıkları ve M.Ö. 1. bin yılda Doğu Türkistan’a girdikleri bilinen<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn95" name="_ednref95"><sup><sup>[95]</sup></sup></a>
Kırgızlar M.Ö. 58 sıralarında Doğu Hunlarının batıya doğru
ilerlemelerinden kaçarak doğuya gitmiş ve Kumul’un batısına gelmişlerdi.
Bu sırada Kırgızlar Kumul ve Barköl sahasından batıya, Ak Tağ’ın güney
eteklerine, Karaşar’ın kuzeyine kadar uzanmışlar<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn96" name="_ednref96"><sup><sup>[96]</sup></sup></a> ve milâdın başlarında Kaşgar’da yayılmışlardı<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn97" name="_ednref97"><sup><sup>[97]</sup></sup></a>.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Büyük
Hun Devleti kurulduktan sonra Ting-ling’lerin güney grubunun Gobi
Çölünden Çin’e ve Sarı Irmağın kaynağına doğru ilerledikleri<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn98" name="_ednref98"><sup><sup>[98]</sup></sup></a>
ve tabiî olarak şimdiki Doğu Türkistan’a girdikleri bilinmektedir.
Yine Çin kaynaklarına göre miladî devirlerde bugünkü Doğu Türkistan
sahasının doğu kısmında, Akdağ (Pai-shan)’ın eteklerinde, Hami
dolaylarında ve Altay dağlarının güney batısında T’ieh-le (Töles)
boyları yaşıyordu<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn99" name="_ednref99"><sup><sup>[99]</sup></sup></a>. VI. yüzyılın başlarında Shan-shan dolaylarında Ting-ling’ler yayılmaktaydılar<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn100" name="_ednref100"><sup><sup>[100]</sup></sup></a>.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="color: red; font-size: 14pt;"><strong><span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">Sonuç</span></strong></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">El-Birûnî, Türklerin Türkistan sahasının en eski ahalisi olduğunu kaydetmiştir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn101" name="_ednref101"><sup><sup>[101]</sup></sup></a>.
Türk ırkının bir prototipi olan Andronovo kültürü taşıyıcıları M.Ö.
1700’den itibaren yavaş yavaş Orta Asya’ya hâkim olmaya başlamışlardır.
Altaylara ve Tanrı Dağlarına yayılan bu ırkın hâkimiyeti Hun ve Gök-Türk
çağına kadar devam etmiştir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn102" name="_ednref102"><sup><sup>[102]</sup></sup></a>.
En geç Önceki Han (M.Ö. 206- M.S. 25) devrinde Tanrı Dağları etekleri,
Tarım Havzası ve He-hsi koridorunda Türkler ya- şamaktaydı<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn103" name="_ednref103"><sup><sup>[103]</sup></sup></a>.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Rus Türkologu Malov, “Türkler milattan önce V. asırda büyük ölçüde şimdi yaşadıkları yerde yaşıyorlardı” demektedir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn104" name="_ednref104"><sup><sup>[104]</sup></sup></a>.
Tolstov, Türklerin milattan önce 2500 civarında Türkistan bölgesine
gelmiş olduklarını ve Arîlerin bölgeyi istilasından sonra bölgede
Türklerle karıştıklarını söylemektedir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn105" name="_ednref105"><sup><sup>[105]</sup></sup></a>. Yine G. Schmitt’e göre kaynaklarda Chin-man olarak geçen Beş-balık en eski devirlerde bir Türk yurdu idi<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn106" name="_ednref106"><sup><sup>[106]</sup></sup></a>.
Hattâ tarih öncesi dönemlerde bugün Çin toprağı sayılan ve esasında da
Çinli addedilen, Doğu Türkistan’ın daha da doğusu olan Shen- hsi,
Shan-hsi, Chih-li gibi yerler tamamen Türklerle meskûndu<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn107" name="_ednref107"><sup><sup>[107]</sup></sup></a>. W. Eberhard da bugünkü Doğu Türkistan’ın asıl sâkinlerinin Türk olduğuna Sinolojik mülahazalar neticesinde vara- bilmiştir<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn108" name="_ednref108"><sup><sup>[108]</sup></sup></a>.
Dolayısıyla Türklerin Doğu Türkistan’a çok geç devirlerde geldiği,
bölgenin asıl ahalisinin başka milletlerden olduğu yönündeki genel görüş<a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_edn109" name="_ednref109"><sup><sup>[109]</sup></sup></a> doğru değildir.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Sonuç
olarak makalemiz umûmî görüşün aksine bilhassa Çin kaynaklarındaki
kayıtlara dayanarak esasen Doğu Türkistan coğrafyasına atfedilen
“Hsi-yü” adının ilk geçtiği yerler incelenerek Türklerden ödünç alınmış
olabileceğini; Doğu Türkistan’ın Hun Devleti için bir varlık sebebi
olduğunu ve bu yüzden en eski devirlerden beri Türklerin hayat sahası
hâline geldiğini; bölgedeki ilk sâkinleri başka milletler olarak
gösteren arkeoloji ve dil çalışmalarının eksik ve bazen de taraflı
olduğunu dolayısıyla yazılı kaynaklardan da istifade etmek gerektiğini
ve Doğu Türkistan’daki en eski sâkinlerden birinin Türkler olmasının çok
büyük bir ihtimal teşkil ettiğini ortaya koymuştur.</span></div>
<div style="text-align: right;">
<a class="su-button su-button-style-glass" href="http://www.altayli.net/" rel="lightbox" style="-moz-border-radius: 5px; -webkit-border-radius: 5px; background-color: #071e9a; border-color: #06187b; border-radius: 5px; color: #e1dede;" target="_blank"><span style="-moz-border-radius: 5px; -moz-text-shadow: 1px 1px 1px #000000; -webkit-border-radius: 5px; -webkit-text-shadow: 1px 1px 1px #000000; border-color: #5162b8; border-radius: 5px; color: #e1dede; font-size: 16px; line-height: 24px; padding: 7px 20px; text-shadow: 1px 1px 1px #000000;"> <strong>Kürşat YILDIRI</strong>M</span></a>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;">Araş. Gör., İstanbul Ün. Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, kursatyildirimtr@yahoo.com</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;"><strong>Kaynak:</strong> Türk Dünyası incelemeleri Dergisi / Journal of Turkish World Studies, XII/1 (Yaz 2012), s.419-440.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12pt;"><strong>Not: </strong>Çince yazılarda hatalarımız olabilir. Pdf’den bu kadar kopyalayabildik.<strong> <img alt=":)" class="wp-smiley colorbox-15625" src="http://www.Altayli.Net/wp-includes/images/smilies/icon_smile.gif" /></strong></span></div>
<div>
<hr />
<span style="font-size: 10pt; text-decoration: underline;"><strong><span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">KAYNAKÇA</span></strong></span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
ABAZOV, , The Palgrave Concise Historical Atlas of Central Asia, New
York, 2008. ABDURRAHMAN, V., “Orta Asya’daki Bir Kısım Türk Yer Adları
ve Bu Yerlerin Tarihî Süreç İçerisindeki Siyasî Durumu Üzerine”, Çağdaş
Türklük Araştırmaları Sempozyumu, Ankara 2002, s. 202-219.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ ALMAS, T., Uygurlar, Çev. D. Ahsen Batur, İstanbul 2010.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ BAILEY, W., “The Kingdom of Khotan”, Papers on Far Eastern History, C. IV, 1971, s.1- 16.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ BECKWITH, I., İpek Yolu İmparatorlukları, Çev. K. Yıldırım, Ankara 2011.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ BERNŞTAM, A. N., “K Voprosu ob Usun, Kuşanah, Toharah”, Sovetskaya Etnografya, Nu. 3, Moskva-Leningrad 1947.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ BİÇURİN, H. Ya., Sobraniye Svedeniy O Narodah Obitavşih v Sredney Azii v Drevniya Vre- mena, 3 Cilt, Sanktpeterburg 1851.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ Biruni’s Picture of World, Z. V. Togan, New Delhi 1937.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ BOROVKOVA, A., Tsarstva “Zapadnogo Kraya” vo II-I Vekah do N. E., Moskva 2001.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ BRETSCHNEİDER, E., Mediaeval Researches, I, London 1967.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ CH’EN-Ming, “Ku-tai-hsi-yü-te-liang-pu-yin-tu-fa-wen-yi-tian”, Tzu-jan-k’e-hsüeh-shih- hsüeh-pao, Nu. 4, 2001, 332-351.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ CHAVANNES, , Documents sur Les Tou-Kiue (Turcs) Occidentaux, S<sup>t</sup> Pétersbourg 1903.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ CHAVANNES, , “Les Pays d’occident d’aprés le Wei lio”, T’oung Pao, C. II, Nu. 6, 1905, s.519-571.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ CHAVANNES, , “Trois généraux chinois de la dynastie des Han orientaux”, T’oung Pao, C. II, Nu. 7, 1906, s.210-269.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ CHAVANNES, , “Les pays d’Occident d’aprés le “Heou Han chou””, T’oung Pao, C. II, Nu. 8, 1907, s.149-234.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ Chung-kuo-li-shih, , Chang Ch’i-chih, Beijing 2006<sup>7</sup>.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ CLAUSON, G., “The Earliest Turkish Loan Words in Mongolian”, Central Asiatic Journal, C. IV, Nu. 3, 1959</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ CLAUSON, G., “Eski Türkçede Yabancı Unsurlar”, Çev., C. Kaya, Türklük Araştırmaları Dergisi, Nu. 8, 1997.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ CORDIER, , Histoire Generale de la Chine et de ses Relations avec les Pays Etrangers, C.I, Paris, 1921.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ Chou Shu, Beijing</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ CZEGLÉDY, C., Turan Kavimlerinin Göçü, Çev., G. Karaağaç, İstanbul</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ ÇAY, M.-Durmuş, İ., “İskitler”, Türkler, C. I, ed., H. C. Güzel-K. Çiçek-S.Koca, Ankara 2002.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ Çin’in Xinjiang Bölgesi, Li Sheng, Türk. Çev. Xu Xinyue, Urumçi 2006.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ De GROOT, J. M., Die Hunnen Der Vorchristlichen Zeit, C. I, Berlin 1921.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ De GROOT, Die Westlaende Chinas in der vorchristlichen Zeit, C. II, Berlin 1926.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ DEGUİGNES, , Histoire Générale des Huns, des Turcs, des Mongols et Autres Tartares Occidentaux, C. I/2, Paris 1756.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ EBERHARD, W., Lokalkulturen im Alten China: Erster Teil Die Lokalkulturen Des Nordens und Westens, T’oung Pao, 37, Supplément,</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
EBERHARD, W., “Çin Kaynaklarına Göre Orta ve Garbi Asya Halklarının
Medeniyeti”, Türkiyat Mecmuası, VII-VIII, Nu. 1, İstanbul 1942,
s.125-187.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ EBERHARD, W., “Muahhar Han Devrinde (m.s.25-220) Hun Tarihine Kronolojik Bir Bakış”, Belleten, 16, Ankara 1940, s.337-385.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ EBERHARD, W., Çin Tarihi, Ankara 2007.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ Erken İç Asya Tarihi, Der., Denis Sinor, İstanbul, 2003<sup>4</sup>.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ ESİN, Emel, “İç Asya’da Milattan Önceki Binyılda Türklerin Atalarına Atfedilen Kültürler”, Türkler, I.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ FRYE, N., Orta Asya Mirası, Çev., F. Tayanç-T. Tayanç, Ankara 2009.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ GABAIN, v. Das Uigurische Königreich von Chotscho 850-1250, Berlin 1961.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ HALOUN, , “Zur Üe-tsi Frage”, Zeitschriften der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft, C. XCI, 1937.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ Han Shu, Beijing 1997.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
HANSEN V., “New Work On The Sogdians, The Most Important Traders On The
Silk Road, D. 500-100”, T’oung Pao, C. LXXXIX, Nu. 1-3, 2003.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ HAUSSİG, W., İpek Yolu ve Orta Asya Kültür Tarihi, Çev., M. Kayayerli, İstanbul 2001.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ HAYİT, B., “Türkistan Terimi Üzerine”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Nu. 53, Nisan 1988.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
HENNING, W. , “Argi and Tokharians”, Bulletin of the School of Oriental
Studies, IX/3. HIRTH, F., China and the Roman Orient, Shanghai-Hongkong
1885.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
HENNING, W. , “The Story of Chang K’ien, China’s Pioneer in Western
Asia”, Journal of the American Oriental Society, C. XXXVII, 1917,
s.89-152.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
HUANG CHİ-HUEİ, T’ang Devrinde Tibetlilerin, Çinliler ve Orta Asya
Kavimleriyle Münâsebetleri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü Umumî Türk Tarihi Kürsüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi,
İstanbul 1970.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
HUDYAKOV, Yu. S., “Kırgızı v Vostoçnom Turkestane”, Kırgızı:
Etnogenetiçeskiye i Etno- kulturniye Protsessı v Drevnosti i
Srednevekovye v Tsentralnoy Azii. Materialı Mejdunarodnoy Nauçnoy
Konferentsii, Posvyasçennoy 1000 Letiyu Eposa “Manas” 22-24 Sent. 1994
g., Bişkek 1996, s.180-181.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ HULSEWE A. F. P.- LOEWE, M. N., China in Central Asia: The Early Stage 125 BC-AD 23, Leiden 1979</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ IVANOV V. (Ed.), Toharskiye Yazıki, Moskva 1959.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ İNAYET, , “Divanü Lüğat-it Türk’de Geçen “Çin” ve “Maçin” Adı Üzerine”, Turkish Studies, C. II, Nu. 4, 2007.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ İZGİ, Ö., “Orta Asya’nın Türkleşmesi”, Tarih Enstitüsü Dergisi, Nu. 12, İstanbul 1982.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ KAFESOĞLU, İ., “Tarihte Türk Adı”, Reşit Rahmeti Arat İçin, Ankara 1966.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ KAFESOĞLU, İ., Türk Millî Kültürü, İstanbul 2003<sup>23</sup>.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ KÂŞGARLI MAHMUD, Divanü Lûgat-it-Türk, I, Çev. Besim Atalay, Ankara 2006<sup>5</sup>. KNOBLOCH, E., Beyond The Oxus, London</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ KURBAN, İ., Şarki Türkistan Cumhuriyeti (1944-1949), Ankara 1992.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ KURBAN, İ., Doğu Türkistan İçin Savaş, Ankara 1995.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ LİGETİ, , “Hunların Dili”, Çev., J. Eckmann, Türk Dili Belleten, C. III, Nu. 12-13, 1945.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ LİN MEİ-CUN, Hsi-yü-wen-ming, Pekin 1995.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ LİTVİNSKİİ, B. , Vostochnii Turkestan v Drevnosti i Rannem Srednevekov’e: Hozyaistvo, Material’naya Kultura, Moskva 1995.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ LIU MAU-TSAI, Kutscha und seine Beziehungen zu China vom 2. Jh. v. bis zum 6. Jh. n. Chr., I, Wiesbaden 1969.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ MCGOVERN, W. M., The Early Empires of Central Asia, Chapel Hill 1939.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ MAIR, V. H., “History of Chinese Turkistan in the pre-Islamic Period”, Sino-Platonic Papers, Nu. 16, March 1990, s. 13-18.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ MAIR, V. H., Mummies of the Tarim Basin” Archaeology, C. XLVIII, Nu. 2, March/April, 1995, s. 28-35.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
MALLORY, J. P.-Mair V. H., The Tarim Mummies: Ancient China and the
Mystery of the Earliest Peoples from the West, London 2000.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ MARQUART, J., Eransahr Nach der Geographie des Ps.Moses Xorenac’i, Berlin 1901.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ MARQUART, J., Die Chronologie der Alttürkischen Inschriften, Leipzig 1898.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ MASICA, C. P., The Indo-Aryan Languages, Cambridge 1991.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
MORI Masao, “Higashi tokketsu koka ni okeru sogudo-jin” (Doğu Türk
Kaganlığı’nda Sogdlar), Kodai toruko minzokushi kenkyu, C. I, Tokyo,
1967, s.61-94.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ ONAT, A., Milâddan Sonra Güney Hunları (25-220), Ankara Üniversitesi Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 1972.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
ONAT, A., “Hunların Doğuda Siyasal Üstünlük Dönemi (M.S. 25-46)”,
Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, C. XXXI, Nu.
1-2, Ankara 1987, s.383-396.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
ONAT, A., “Eski Orta Asya Kavimlerinin Çin ile Olan İlişkileri Hakkında
Kısa Bir İnceleme”, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi
Dergisi, C. XV, Ankara 1991, s. 63-71.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ ONAT, A., “Han Döneminde Hun-Çin Ekonomik İlişkileri (M.Ö. 206-M.S. 220)”, Belleten, C. LIV, Ankara 1990, s.611-624.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
ÖGEL, B., “Çin Kaynaklarına Göre Wu-sun’lar ve Siyasi Sınırları
Hakkında Bazı Problemler”, Ü. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, C.
VI, Nu. 4, Ankara 1948, s.258-278.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
ÖGEL, B., “Orta Asya Kabileleri Hakkında Araştırmalar I:
Yüeh-ch’i’ler”, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi
Dergisi, C. XV, Nu. 1-3, Ankara 1957, s.247-278.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ ÖGEL, B., “Doğu Göktürkleri Hakkında Vesikalar ve Notlar”, Belleten, C. XXI/81, Ocak 1957.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ ÖGEL, B., Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi, C. I-II, Ankara 1981.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ ÖGEL, B., İslâmiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, Ankara 2003<sup>5</sup>.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
ÖZERDİM, M. N., ” “Hsi-Yü” Olarak Çin Türkistanı’nın Tarihî Sınırlaması
ve Tarihî Önemi”, Ü. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, C. XV, Nu.
1-3, Ankara, 1957, s.209-217.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
ÖZERDİM, M. N., “Çin Kaynaklarına Göre Çin Türkistan’ının Şehirleri I”,
Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, C. VIII, Nu.
1-2, Ankara, 1950, s.234-238.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
ÖZERDİM, M. N., “Çin Kaynaklarına Göre Çin Türkistan’ının Şehirleri
II”, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, C. IX,
Nu. 1-2, Ankara 1951, s.105-110.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
ÖZERDİM, M. N., “Çin Kaynaklarına Göre Çin Türkistan’ının Şehirleri
III”, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, C. X,
Nu. 3-4, Ankara 1952, s.161-166.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ PAN CHI-HSIN, Hsin-chiang Ch’u-t’u-ku-chih-yen-chiu, Urumçi 1983.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ PARKER, H., “Tartars and Chinese before the Time of Confucius”, English Historical Review, C. XXII, Nu. 88, Oct., 1907.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
PULLEYBLANK, G., “The Wu-sun and Sakas and the Yüeh-chih Migration”,
Bulletin of the School of Oriental and African Studies, C. XXXIII, s.
154-160.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ PULLEYBLANK, G., “A Sogdian Colony in Inner Mongolia”, T’oung Pao, C. XLI, Nu. 4/5, 1952, s.317-356.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ SAMOLİN, , East Turkestan to the Twelfth Century, Hague 1964.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
SCHMİTT, , “Wo siedelten nachweislich türkische Stämme im ersten Jh vor
bzw. Nach der Zeitenwende”, Acta Orientalia, Nu. 24, 1971.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ SHANG YAN-BİN, Xi-yu Wen-hua, Liaodong</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ Shih Chi, Beijing 1997.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
SHIRATORI, K., “On the Territory of the Hsiung-nu Prince Hsiu-t’u Wang
and his Metal Statues for Heaven Worship”, Memoirs of the Research
Department of the Toyo Bunko, Nu. 5, Tokyo 1930, s.1-79.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
SINOR, , “The Scope and Importance of Altaic Studies”, Journal of the
American Oriental Society, C. LXXXIII, Nu. 2, Apr.-Jun., 1963.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
SKAFF, J. , “The Sogdian Trade Diaspora In East Turkestan During The
Seventh And Eighth Centuries”, Journal of the Economic and Social
History of the Orient, XLVI/4, 2003.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ SU BEI-HAI, Hsi-yü-li-shih-ti-li, Urumçi</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ ŞULGA, İ., Sintsyan v VIII-III vv. do n.e, Barnaul 2010.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ ŞULGA, İ., “Osoobennosti Etnokulturnıh Protsessov na Territorii Sintsyana (Kitay) v VIII-III vv.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ do n.e.”, Trudı III (XIX) Vserossiyskogo Arheologiçeskogo Syezda, I, Moskva 2011, s. 407-408.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ T’ai P’ing Yü Lan, Beijing 1997.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ TS’ENG WEN-WO, Chung-kuo-ching-yin-hsi-yü-shih, Shang-hai, 1936.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ T’ung Tien, Beijing 1997.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
TEZCAN, , Kuşanlar Tarihi (Yüeh-chih’lardan Kuşanlara), Atatürk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi,
Erzurum 1996.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ TARHAN, M. T., “Eskiçağda Kimmerler Problemi”, Türk Tarih Kongresi, Ankara 1979.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ TAŞAĞIL A., Gök-Türkler, I, Ankara 2003<sup>2</sup>.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ TAŞAĞIL A., Çin Kaynaklarına Göre Eski Türk Boyları, Ankara 2004.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ TİAN WEİ-JİANG, CAO Yİ-QUN, Xinjiang Tarihi, Beijing 2003.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ TOGAN, Z. V., Türk Türkistan, İstanbul 1960.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
TOGAN, Z. V., “Türk Sanat Tarihi Araştırmalarının Temel Meseleleri”,
Türk Kültürü El Kitabı, C. II/1a, ed. Z. Velidi Togan-H. İnalcık-E.
Esin, İstanbul 1972.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ TOGAN, Z. V., Bugünkü Türkili (Türkistan) ve Yakın Tarihi, C. I, İstanbul 1981<sup>2</sup>.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ TOGAN, Z. V., Umumî Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1981.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
TÜRKELİ, C., Çin Kaynaklarına Göre Hunların Ataları, İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi,
İstanbul 1990.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ TÜRÜKOĞLU Gök Alp, Sınırlandırılmış Türk Tarihi, C. I, Ankara 1976.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ Xi-yu Tong-shi, ed. Yu Tai-shan, Beijing</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ VASİLEY, L. , “Banj Cao v Zapadnom Krae”, Vestnik Drevnei Istorii, C. I, 1955.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ WANG PING-HUA, LIU WEN-SU, Hsin-chiang Li-shih-wen-wu, Urumçi 1999.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ WATSON, , Records of the Grand Historian of China, 2 Cilt, New York 1961.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ Wei Shu, Beijing 1997.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ WOOD, F., The Silk Road: Two Thousand Years in the Heart of Asia, Berkeley 2002.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
WYLIE, A., “Notes on the Western Regions”, The Journal of the
Anthropological Institute of Great Britain and Ireland, C. X, 1881,
s.20-73.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ WYLIE, A., “Notes on the Western Regions”, The Journal of the Anthropological Institute of Great</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ Britain and Ireland, C. XI, 1882, s.83-115.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ YILDIRIM, , Türk Tarihi İçin Eski Çince Türkçe Sözlük, İstanbul, 2010.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
YILDIRIM, , Bugünkü Doğu Türkistan Coğrafyasında Kurulan Şehir
Devletleri İle Çin Arasındaki Münasebetler (Milâdî 73-108), İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, İstanbul 2011.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-size: 8pt;"><span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">♦ YILDIRIM, , “Başlangıcından II. Yüzyılın Ortalarına Kadar Doğu Türkistan Çin Münâsebetlerine </span><span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">Genel Bir Bakış”, Trakya Ün. Edebiyat Fakültesi Dergisi, II/1, 2012, s. 123-156.</span></span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ YULE, , Cathay and the Way Thither, I-II, London 1866.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦
YU Taishan, “A Study of the History of the Relationship Between the
Western and Eastern Han, Wei, Jin, Northern and Southern Dynasties and
the Western Regions”, Sino- Platonic Papers, Nu. 173, October, 2006.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ YU Taishan, “The Origin of the Kushans”, Sino-Platonic Papers, Nu. 212, July 2011.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ YÜ YING-SHIH, Trade and Expansion in Han China A Study in the Structure of Sino Barbarian Economic Telations, Berkeley 1967.</span></div>
<div style="padding-left: 30px;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;">♦ Zhong-hua Duo-yuan Yi-ti Ge-ju, Beijing 2003</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 10pt;"><span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;"><strong>Dipnotlar:</strong></span> </span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref1" name="_edn1"><sup><sup>[1]</sup></sup></a>
Meselâ Mair: “Tarım Havzasının en erken halkı İndo-Avrupalı Toharlar ve
İranlılardır” (V. H. Mair “History of Chinese Turkistan in the
pre-Islamic Period”, Sino-Pla-tonic Papers, Nu. 16, March 1990, s. 2-3).
R. N. Frye: “Türk aşiretler bininci yılın başlarında Orta Asya’nın
doğusundaki ve batısındaki vaha devletlerine sızmaya başladılar… Doğu
Türkistan’ı yağmalatan ve yavaş yavaş yerleşen sadece Türkler değildi.”
(Orta Asya Mirası, Çev., F. Tayanç-T. Tayanç, Ankara 2009, s. 255). Yine
bkz. H. W. Haussig, İpek Yolu ve Orta Asya Kültür Tarihi, Çev., M.
Kayayerli, İstanbul 2001, s. 279 vd.; E. Waldschmidt, Gandhara, Kutscha,
Turfan, eine Einführung die frühmittelalterliche Kunst Zentralasiens,
Leipzig 1925.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref2" name="_edn2"><sup><sup>[2]</sup></sup></a>
Meselâ Annemarie v. Gabain (Das Uigurische Königreich von Chotscho
850-1250, Berlin 1961, s. 14-19) Doğu Türkistan’ın ilk sâkinlerini
sıralarken böyle bir tutum içindedir.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref3" name="_edn3"><sup><sup>[3]</sup></sup></a>
Meselâ bk. Shang Yan-bin, Xi-yu Wen-hua Liaodong 1998, s. 55-59; Xi-yu
Tong-shi H ^ B İ, Ed. Yu Tai-shan, Beijing 2003, s. 37-39.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref4" name="_edn4"><sup><sup>[4]</sup></sup></a> İbrahim Kafesoğlu, “Tarihte Türk Adı”, Reşit Rahmeti Arat İçin, Ankara 1966, s. 310.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref5" name="_edn5"><sup><sup>[5]</sup></sup></a>
Meselâ bk. A. von Le Coq, Auf Hellas Spuren in Ostturkistan; Berichte
und Abenteuer der II. und III. Deutschen Turfan-Expedition, Leipzig
1926; Liu Mau-Tsai, Kutscha und seine Beziehungen zu China vom 2. Jh. v.
bis zum 6. Jh. n. Chr., I, Wiesbaden 1969.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref6" name="_edn6"><sup><sup>[6]</sup></sup></a>
J. P. Mallory-Victor H. Mair, The Tarim Mummies: Ancient China and the
Mystery of the Earliest Peoples from the West, London 2000; Victor H.
Mair, Mummies of the Tarim Basin ” Archaeology, C. XLVIII, Nu. 2,
March/April, 1995, s. 28-35.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref7" name="_edn7"><sup><sup>[7]</sup></sup></a> Bk. Kaynakça.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref8" name="_edn8"><sup><sup>[8]</sup></sup></a> E. Knobloch, Beyond The Oxus, London 1972, s. 219 vd.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref9" name="_edn9"><sup><sup>[9]</sup></sup></a> Mair, “Mummies of the Tarim Basin”, s. 28-35; Mallory-Mair, The Tarim Mummies.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref10" name="_edn10"><sup><sup>[10]</sup></sup></a> Bahaeddin Ögel, İslâmiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, Ankara 2003, s. 13.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref11" name="_edn11"><sup><sup>[11]</sup></sup></a>
Zeki Velidi Togan, “Türk Sanat Tarihi Araştırmalarının Temel
Meseleleri”, (Türk Kültürü El Kitabı, C. II/1a, Ed. Z. Velidi Togan-H.
İnalcık-E. Esin, İstanbul 1972, s. 1) adlı makalesinde Doğu Türkistan’da
yürütülen arkeoloji çalışmaları için şu genel tespiti yapmıştır: “Doğu
Türkistan’da sanat eserlerinin en çok meydana çıkarıldığı Kuça, Kızıl
sahası dahi bir Doğu İranlı kavim olan Toharların kültür merkezi
sayılıyordu. Buralarda kazılar yapan Alman Grünwedel ve Le Coq, VIII.
yüzyıldan evvel hiçbir Türk sanat eseri bulamıyorlardı. Hatta Aryani
kültür ve sanatını genişletme yolunda heyecana kapılarak Grünwedel
tamamıyla uydurma harita yapmış ve Koço’da Tohar Devleti’nin elçiliği
bulunduğunu söyleyerek sahte bir haritada bu elçiliğin yerini tespit
etmiştir. Le Coq ise bugün Müslüman Türk ahalisi bir milyon sayıldığı
Doğu Türkistan’da Koço merkez olmak üzere, Türklerden evvel Aryanî
ırkına mensup on milyonluk bir nüfusun yaşadığını, bütün kazıların
mahsulünün onların olduğunu iddia etmiştir. Hâlbuki Le Coq’un on
milyonlara ait sözlerinin boş bir iddia olduğu açıktır”.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref12" name="_edn12"><sup><sup>[12]</sup></sup></a>
Meselâ buradan çıkarılan bazı mumyalar Amerika Birleşik Devletleri’nde
“Avrupa tipli mumyaların sergisi” olarak lanse edilmiştir. Betty Klinck,
“European-looking mummies found in China, shown in California”, USA
TODAY 19.03.2010.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref13" name="_edn13"><sup><sup>[13]</sup></sup></a>
P. İ. Şulga, “Osoobennosti Etnokulturnıh Protsessov na Territorii
Sintsyana (Kitay) v VIII-III vv. do n.e.”, Trudı III (XIX)
Vserossiyskogo Arheologiçeskogo Syezda, C. I, Moskva 2011, s. 407-408;
ayn. yaz., Sintsyan v VIII-III vv. do n.e, Barnaul 2010.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref14" name="_edn14"><sup><sup>[14]</sup></sup></a>
新 疆 维 吾 尔 自 治 区. Çin tahtındaki Mançu sülalesi Doğu Türkistan’ı işgal
etmiş ve 1884’de Xinjiang Eyaleti 新 疆 省 kurmuştur. 1 Ekim 1955’te eyalet
statüsü lağvedilip özerk bölge kurulmuştur. Ayrıntılar için bkz. İklil
Kurban, Şarki Türkistan Cumhuriyeti (19441949), Ankara 1992; Doğu
Türkistan İçin Savaş, Ankara 1995.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref15" name="_edn15"><sup><sup>[15]</sup></sup></a> Zeki Velidi Togan, Türk Türkistan, İstanbul 1960, s. 14.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref16" name="_edn16"><sup><sup>[16]</sup></sup></a> İbrahim Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, İstanbul 2003<sup>23</sup>, s. 45.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref17" name="_edn17"><sup><sup>[17]</sup></sup></a> Baymirza Hayit, “Türkistan Terimi Üzerine”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Nu. 53, Nisan 1988, s. 23.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref18" name="_edn18"><sup><sup>[18]</sup></sup></a> 新 疆; “yeni toprak veya vilayet” manasındadır.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref19" name="_edn19"><sup><sup>[19]</sup></sup></a> Baymirza Hayit, age., s. 25.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref20" name="_edn20"><sup><sup>[20]</sup></sup></a> 西 域; “Batı Toprakları” yani Doğu Türkistan</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref21" name="_edn21"><sup><sup>[21]</sup></sup></a> Tafsilat için bkz. Baymirza Hayit, age., s. 25-27.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref22" name="_edn22"><sup><sup>[22]</sup></sup></a>
Age., s.30. Orta Asya veya Merkezî Asya teriminin dil hususundan
hareketle başvurulan “Altaik” bir terim olduğu kabul edilmektedir; Denis
Sinor, “The Scope and Importance of Altaic Studies”, Journal of the
American Oriental Society, C. LXXXIII, Nu. 2, Apr.-Jun., 1963, s. 194.
Nihayetinde bugün Orta Asya veya Merkezî Asya terimi ile Kazakistan,
Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın bulunduğu saha
kastedilmektedir; Rafis Abazov, The Palgrave Concise Historical Atlas of
Central Asia, New York, 2008, s. 2.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref23" name="_edn23">[23]</a> Age., s. 29.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref24" name="_edn24">[24]</a>
Sinor bu konuda şöyle demektedir: “İç Asya’nın dünya tarihindeki yerini
anlamak için anahtar kavram bozkırdır. Bu geniş otlak arazisinde;
boynuzlu davar, koyun, keçi ya da at olsun davar üreticiliği her zaman
geniş kapsamlı idi. Ekonomik öz-yeterliliği güven altına almak ve aşırı
otlatmadan kaçınmak için sürülerin, genellikle belli sınırlar içinde,
fakat zaman zaman nerede ot bulunabilirse orada, sürekli hareket halinde
olmaları gerekiyordu” (Denis Sinor, “Giriş: İç Asya Kavramı”, Çev. R.
Sezer, Erken İç Asya Tarihi, Der., Denis Sinor, İstanbul, 2003<sup>4</sup>,
s. 18). Istvân Vâsary ise Sinor’a dayanarak “İç Asya” kavramını
kullanmış ve İç Asya’nın yerinin zaman ve mekâna göre sürekli
değişebileceğini belirtmiştir(Istvân Vâsary, Eski İç Asya Tarihi, Çev.,
İ. Doğan, İstanbul, 2007, s. 21-23).</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref25" name="_edn25">[25]</a>
Kürşat Yıldırım, “Başlangıcından II. Yüzyılın Ortalarına Kadar Doğu
Türkistan Çin Münâsebetlerine Genel Bir Bakış”, Trakya Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Dergisi, II/1, 2012, s. 123156.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref26" name="_edn26"><sup><sup>[26]</sup></sup></a>
Hsi-yü tâbirine dair genel bir değerlendirme için bkz. Özerdim,
“”Hsi-Yü” Olarak Çin”, s. 209-217; Onat, “Çin-Türkistan İlişkilerinin
Başlangıcı”, s. 915 ve dipnot. 6. Bu münasebetle Çin kaynaklarındaki
“Hsi-yü” bölümleri Han Shu 漢 書’dan itibaren görülmektedir. Ayşe Onat’ın
haklı olarak belirttiği gibi sonraki dönem Çin kaynaklarındaki “Hsi-yü”
bölümleri Han Shu ve Hou Han Shu 後 漢 書gibi yıllıklarda izlenen sistem
esas alınarak oluşturulmuştur.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref27" name="_edn27"><sup><sup>[27]</sup></sup></a> v. Gabain, age., s. 14.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref28" name="_edn28"><sup><sup>[28]</sup></sup></a> Colin P. Masica, The Indo-Aryan Languages, Cambridge 1991, s. 34 vd.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref29" name="_edn29"><sup><sup>[29]</sup></sup></a> Christopher I. Beckwith, İpek Yolu İmparatorlukları, Çev. Kürşat Yıldırım, Ankara 2011, s. 25 vd.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref30" name="_edn30"><sup><sup>[30]</sup></sup></a>
Hun çağında Türkistan sahasının Türk değil Hint-Avrupalı ve İranlı
olduğu yönünde bazı görüşler için bkz. L. Ligeti, “Hunların Dili”, Çev.,
J. Eckmann, Türk Dili Belleten, C. III, Nu. 12-13, 1945, s. 105;
Beckwith, age., s. 375-383.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref31" name="_edn31"><sup><sup>[31]</sup></sup></a> Frye, age., s. 124.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref32" name="_edn32"><sup><sup>[32]</sup></sup></a> Haussig, age., s. 96.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref33" name="_edn33"><sup><sup>[33]</sup></sup></a> Frye, age., s. 173.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref34" name="_edn34"><sup><sup>[34]</sup></sup></a> V. Gabain, age., s. 14.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref35" name="_edn35"><sup><sup>[35]</sup></sup></a> Turgun Almas, Uygurlar, Çev. D. Ahsen Batur, İstanbul 2010, s. 33.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref36" name="_edn36"><sup><sup>[36]</sup></sup></a>
Valerie Hansen, “New Work on the Sogdians, The Most Important Traders
on the Silk Road, A.D. 500-100”, T’oung Pao, C. LXXXIX, Nu. 1-3, 2003,
s. 153.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref37" name="_edn37"><sup><sup>[37]</sup></sup></a>
J. K. Skaff, “The Sogdian Trade Diaspora In East Turkestan During The
Seventh And Eighth Centuries”, Journal of the Economic and Social
History of the Orient, C. XLVI, Nu. 4, 2003, s. 476.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref38" name="_edn38"><sup><sup>[38]</sup></sup></a> V. Gabain, age., s. 16.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref39" name="_edn39"><sup><sup>[39]</sup></sup></a> Francis Wood, The Silk Road: Two Thousand Years in the Heart of Asia, Berkeley 2002, s. 65 vd.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref40" name="_edn40"><sup><sup>[40]</sup></sup></a>
Mori Masao, “Higashi tokketsu koka ni okeru sogudo-jin” (Doğu Türk
Kaganlığı’nda Sogdlar), Kodai toruko minzokushi kenkyu, C. I, Tokyo
1967, s. 61-94; Edwin G. Pulleyblank, “A Sogdian Colony in Inner
Mongolia”, T’oung Pao, C. XLI, Nu. 4/5, 1952, s. 317-356.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref41" name="_edn41"><sup><sup>[41]</sup></sup></a> G. Haloun, “Zur Üe-tsi Frage”, Zeitschriften der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft, C. XCI, 1937, s. 256.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref42" name="_edn42"><sup><sup>[42]</sup></sup></a> Ögel, “Yüe-Çi’ler”, s. 267.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref43" name="_edn43"><sup><sup>[43]</sup></sup></a> Marquart, Ernnsahr, s. 206, n. 4.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref44" name="_edn44"><sup><sup>[44]</sup></sup></a> W. B. Henning, “Argi and Tokharians”, Bulletin of the School of Oriental Studies, C. IX, Nu. 3, s. 560 vd.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref45" name="_edn45"><sup><sup>[45]</sup></sup></a>
Ögel, “Yüe-Çi’ler”, s. 267; Kürşat Yıldırım, Bugünkü Doğu Türkistan
Coğrafyasında Kurulan Şehir Devletleri İle Çin Arasındaki Münasebetler
(Milâdî 73-108), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2011, s. 84.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref46" name="_edn46"><sup><sup>[46]</sup></sup></a> Meselâ bk. Beckwith, age., s. 380-383.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref47" name="_edn47"><sup><sup>[47]</sup></sup></a> V. Gabain, age., s. 16.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref48" name="_edn48"><sup><sup>[48]</sup></sup></a> Waldschmidt, Die buddhistische Spätantike; v. Le Coq, Bilderatlas.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref49" name="_edn49"><sup><sup>[49]</sup></sup></a> V. V. Ivanov (Ed.), Toharskiye Yazıki, Moskva 1959, s. 8.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref50" name="_edn50"><sup><sup>[50]</sup></sup></a> Ögel, Büyük Hun İmparatorluğu, I, s. 193.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref51" name="_edn51"><sup><sup>[51]</sup></sup></a> Meselâ Beckwith, age., s. 313-316.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref52" name="_edn52"><sup><sup>[52]</sup></sup></a> Çin’in Xinjiang Bölgesi, Ed. Li Sheng, Türk. Çev. Xu Xinyue, Urumçi 2006, s. 2-4.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref53" name="_edn53"><sup><sup>[53]</sup></sup></a> Çin’in Xinjiang Bölgesi, s. 293.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref54" name="_edn54"><sup><sup>[54]</sup></sup></a> W. Eberhard, Çin Tarihi, Ankara 2007<sup>4</sup>, s. 93-96.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref55" name="_edn55"><sup><sup>[55]</sup></sup></a> Bk. Kürşat Yıldırım, Bugünkü Doğu Türkistan Coğrafyasında; McGovern, The Early Empires, s. 255 vd.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref56" name="_edn56"><sup><sup>[56]</sup></sup></a> Chung-kuo-li-shih, Ed., Chang Ch’i-chih, Beijing 2006<sup>7</sup>, s. 149-151.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref57" name="_edn57"><sup><sup>[57]</sup></sup></a> V. Gabain, age., s. 17.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref58" name="_edn58"><sup><sup>[58]</sup></sup></a>
Meselâ Türkçe olarak bkz. Tian Wei-jiang ve Cao Yi-qun, Xinjiang
Tarihi, Beijing 2003, s. 5: “Xinjiang (yani Doğu Türkistan), eskiden
beri Çin’in birçok milliyetlerden kurulu büyük ailesinin önemli bir
parçasıdır. Uzun geçmişe sahip tarihi ve parlak kültürü de Çin
uygarlığının ayrılmaz bir bölümünü oluşturmaktadır”. Çin hükümetinin
çeşitli dillerde ve bu arada Türkçe olarak da neşrettiği bir başka
kitapta Doğu Türkistan toprakları Çin milletinin ayrılmaz bir parçası
olarak değerlendirilmekredir (Çin’in Xinjiang Bölgesi, s. 5).</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref59" name="_edn59"><sup><sup>[59]</sup></sup></a>
Zhong-hua Duo-yuan Yi-ti Ge-ju, Beijing 2003, s. 232’den aktaran A.
İnayet, “Divanü Lüğat- it Türk’de Geçen “Çin” ve “Maçin” Adı Üzerine”,
Turkish Studies, C. II, Nu. 4, 2007, s. 1175, dpt. 2.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref60" name="_edn60"><sup><sup>[60]</sup></sup></a> Kâşgarlı Mahmud, Divanü Lûgat-it-Türk, I, Çev. Besim Atalay, Ankara 2006<sup>5</sup>, s. 453.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref61" name="_edn61"><sup><sup>[61]</sup></sup></a> H. Cordier, Histoire Generale de la Chine et de ses Relations avec les Pays Etrangers, C. I, Paris 1921, s. 197.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref62" name="_edn62"><sup><sup>[62]</sup></sup></a> İnayet, age., s. 1184.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref63" name="_edn63"><sup><sup>[63]</sup></sup></a> Çin’in Xinjiang Bölgesi, s. 5.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref64" name="_edn64"><sup><sup>[64]</sup></sup></a> E. Bretschneider, Mediaeval Researches, C. I, London 1967, s. 27.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref65" name="_edn65"><sup><sup>[65]</sup></sup></a> Wei Shu, Beijing 1997, s. 9-16.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref66" name="_edn66"><sup><sup>[66]</sup></sup></a>
Bk. Huang Chi-huei, T’ang Devrinde Tibetlilerin, Çinliler ve Orta Asya
Kavimleriyle Münâsebetleri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü Umumî Türk Tarihi Kürsüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi,
İstanbul, 1970, s. 19 vd.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref67" name="_edn67"><sup><sup>[67]</sup></sup></a> H. Hoffman, “Eski ve Orta Çağlarda Tibet”, Erken İç Asya Tarihi, s. 515.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref68" name="_edn68"><sup><sup>[68]</sup></sup></a> v. Gabain, age., s. 18.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref69" name="_edn69"><sup><sup>[69]</sup></sup></a> Bk. Türükoğlu Gök Alp, Sınırlandırılmış Türk Tarihi, C. I, Ankara 1976, s. 382 vd.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref70" name="_edn70"><sup><sup>[70]</sup></sup></a> V. Gabain, age., s. 18.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref71" name="_edn71"><sup><sup>[71]</sup></sup></a> Age., s. 18-19.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref72" name="_edn72"><sup><sup>[72]</sup></sup></a>
Bahaeddin Ögel, “Doğu Göktürkleri Hakkında Vesikalar ve Notlar”,
Belleten, C. XXI, Nu. 81, Ocak 1957, s. 84-85; Ahmet Taşağıl,
Gök-Türkler, C. I, Ankara 2003<sup>2</sup>, s. 10-11.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref73" name="_edn73"><sup><sup>[73]</sup></sup></a> Z. V. Togan, Bugünkü Türkili (Türkistan) ve Yakın Tarihi, C. I, İstanbul 1981<sup>2</sup>, s. 91.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref74" name="_edn74"><sup><sup>[74]</sup></sup></a> T’ai P’ing Yü Lan, Beijing 1997, 792, s. 3511a.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref75" name="_edn75"><sup><sup>[75]</sup></sup></a>
Kuei-fang %. . Bkz. Han Shu, Beijing 1997, 94A, s. 3743. Kuei-fang’ın
Hunların ataları olmasıyla ilgili bkz. Cevat Türkeli, Çin Kaynaklarına
Göre Hunların Ataları, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 1990, s. 36: “Kesin olan bir şey
varsa o da Kung-fang veya Kuei-fang isimleriyle bilinen halkın Hunlar
olduğudur”.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref76" name="_edn76"><sup><sup>[76]</sup></sup></a>
Han Shu, 94A, s. 3757: “Bundan sonra Lou-lan, Wu-sun, Hu-kai ile,
bunlardan başka, onların yakınlarındaki yirmi altı devletin hepsi
alındı”. Japon âlim Matsuda mektupta geçen bu ka- vimlerin yayıldıkları
saha için şöyle der: “Yüeh-chih’ler Kansu’da, Lou-lan Doğu Türkistan’ın
doğusunda, Wu-sun’lar Tanrı Dağlarının kuzey doğu eteklerinde, Hu-kai
ise bir Altay kavmi” (Ögel, Büyük Hun, C. I, s. 488).</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref77" name="_edn77"><sup><sup>[77]</sup></sup></a> Yıldırım, Bugünkü Doğu Türkistan Coğrafyasında, s. 2.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref78" name="_edn78"><sup><sup>[78]</sup></sup></a> Ti 狄, Hunların atalarından biri olarak tasnif edilen bir halktır; bkz. Türkeli, age., s. 85-92.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref79" name="_edn79"><sup><sup>[79]</sup></sup></a> E. Chavannes, “Les Pays d’occident d’apres le Wei lio”, s. 521 vd.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref80" name="_edn80"><sup><sup>[80]</sup></sup></a> Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, s. 43.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref81" name="_edn81"><sup><sup>[81]</sup></sup></a>
T’ung Tien, Beijing 1997, s. 5398: ” “高 昌 蓋 古 赤 狄 之 種 也 初 號 為 狄 歷 北 方 以
為 敕 勒 諸 夏 以 為 高 昌 丁 零 焉: “Kao-ch’ang, eskideki Kızıl Ti’nin bir
soyudur. Başlarda ona Ti-li deniyordu. Kuzey tarafı ona Ch’i-le, Hsia
(Çinli)’lar Kao-ch’ang Ting-ling derler”.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref82" name="_edn82"><sup><sup>[82]</sup></sup></a> Zeki Velidi Togan, Umumî Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1981, s. 34.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref83" name="_edn83"><sup><sup>[83]</sup></sup></a>
Age., s. 35. Sakaların, bir İran lehçesi konuşanlar, İranlı, Moğol,
Slav, Ural-Altay, İndo- Germen, Tatar ve Türk olduklarına yönelik
görüşler öne sürülmüştür (A. M. Çay-İ. Durmuş, “İskitler”, Türkler, C.
I, Ed., H. C. Güzel-K. Çiçek-S.Koca, Ankara 2002, s. 580-582). Çin
kaynakları Türklerin (Gök-Türklerin) ataları olarak “So” kavmini
göstermektedir (Chou Shu, Beijing 1997, s. 908) ki bu adın Saka adının
bir başka Çince yazımı olduğu kabûl edilmektedir (Yu Taishan, “The
Origin of the Kushans”, Sino-Platonic Papers, Nu. 212, July 2011, s.
15).</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref84" name="_edn84"><sup><sup>[84]</sup></sup></a> v. Gabain, age., s. 15.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref85" name="_edn85"><sup><sup>[85]</sup></sup></a> Beckwith, age., s. 405, son not: 53.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref86" name="_edn86"><sup><sup>[86]</sup></sup></a> Shih Chi, Beijing 1997, 123, s. 3162; Han Shu, 96A, s. 3890.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref87" name="_edn87"><sup><sup>[87]</sup></sup></a>
Mehmet Tezcan, Kuşanlar Tarihi (Yüeh-chih’lardan Kuşanlara), Atatürk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi,
Erzurum 1996, s. 107.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref88" name="_edn88"><sup><sup>[88]</sup></sup></a> E. Chavannes, “Les pays d’Occident d’apres le “Heou Han chou””, s. 189, dpt. 1.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref89" name="_edn89"><sup><sup>[89]</sup></sup></a> G. Haloun, “Zur Üe-tsi- Frage”, s. 247.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref90" name="_edn90"><sup><sup>[90]</sup></sup></a> Çin kaynaklarında Kuei-shuang 貴 霜; Kürşat Yıldırım, Türk Tarihi İçin Eski Çince Türkçe Sözlük, İstanbul 2010, s. 175.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref91" name="_edn91"><sup><sup>[91]</sup></sup></a>
Varis Abdurrahman, “Orta Asya’daki Bir Kısım Türk Yer Adları ve Bu
Yerlerin Tarihî Süreç İçerisindeki Siyasî Durumu Üzerine”, Çağdaş
Türklük Araştırmaları Sempozyumu, Ankara 2002, s. 211.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref92" name="_edn92"><sup><sup>[92]</sup></sup></a> Ahmet Taşağıl, Çin Kaynaklarına Göre Eski Türk Boyları, TTK, Ankara 2004, s. 17-28.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref93" name="_edn93"><sup><sup>[93]</sup></sup></a> Han Shu, 96B, s. 3902 vd.: Bahaeddin Ögel, “Wu-sun’lar”, s. 264.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref94" name="_edn94"><sup><sup>[94]</sup></sup></a> Sergei Yatsenko, “Vusunlar”, Türkler, C. I, , s. 776.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref95" name="_edn95"><sup><sup>[95]</sup></sup></a>
Yu. S. Hudyakov, “Kırgızı v Vostoçnom Turkestane”, Kırgızı:
Etnogenetiçeskiye i Etnokul- turniye Protsessı v Drevnosti i
Srednevekovye v Tsentralnoy Azii. Materialı Mejdunarodnoy Nauçnoy
Konferentsii, Posvyasçennoy 1000 Letiyu Eposa “Manas” 22-24 Sent. 1994
g., Bişkek 1996, s. 180-181.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref96" name="_edn96"><sup><sup>[96]</sup></sup></a> Emel Esin, “İç Asya’da Milattan Önceki Binyılda Türklerin Atalarına Atfedilen Kültürler”, Türkler, C. I, s. 496 vd.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref97" name="_edn97"><sup><sup>[97]</sup></sup></a>
G. Schmitt, “Wo siedelten nachweislich türkische Stämme im ersten Jh
vor bzw. Nach der Zeitenwende”, Acta Orientalia, Nu. 24, 1971, s. 348.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref98" name="_edn98"><sup><sup>[98]</sup></sup></a> Taşağıl, Eski Türk Boyları, s. 45; C. Czegledy, Turan Kavimlerinin Göçü, Çev., G. Karaağaç, İstanbul 1999, s. 123.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref99" name="_edn99"><sup><sup>[99]</sup></sup></a> Taşağıl, Eski Türk Boyları, s. 7.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref100" name="_edn100"><sup><sup>[100]</sup></sup></a> age., s. 12.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref101" name="_edn101"><sup><sup>[101]</sup></sup></a> Biruni’s Picture of World, Ed. Z. V. Togan, New Delhi 1937, s. 36.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref102" name="_edn102"><sup><sup>[102]</sup></sup></a> M. Taner Tarhan, Eskiçağda “Kimmerler Problemi”, VIII. Türk Tarih Kongresinden Ayrı Basım, Ankara 1979, s. 363.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref103" name="_edn103"><sup><sup>[103]</sup></sup></a>
Ablimit Rozi, “Yer Namliri Hekkide Bezi Tetikatlar”, Xinjiang
Unvırstıti İlmi Jornili, Nu. 3, 1986, Urumçi, s. 116’dan aktaran
Abdurrahman, age., s. 208.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref104" name="_edn104"><sup><sup>[104]</sup></sup></a> Hayit, age., s. 24.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref105" name="_edn105"><sup><sup>[105]</sup></sup></a> Özkan İzgi, “Orta Asya’nın Türkleşmesi”, Tarih Enstitüsü Dergisi, Nu. 12, İstanbul 1982, s. 634.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref106" name="_edn106"><sup><sup>[106]</sup></sup></a> Schmitt, age., s. 352-353.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref107" name="_edn107"><sup><sup>[107]</sup></sup></a>
E. H. Parker, “Tartars and Chinese before the Time of Confucius”,
English Historical Review, C. XXII, Nu. 88, Oct., 1907, s. 626.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref108" name="_edn108"><sup><sup>[108]</sup></sup></a>
Wolfram Eberhard, “Orta ve Garbi Asya Halklarının Medeniyeti”, s. 125:
“Türk olmayanların şarkî ve garbî Türkistan’ın mühim bir kısmını ele
geçirdikleri zaman…”.</span></div>
<div style="padding-left: 30px; text-align: justify;">
<span style="font-family: arial, helvetica, sans-serif; font-size: 8pt;"><a href="http://www.altayli.net/dogu-turkistan-ve-ilk-sakinleri.html#_ednref109" name="_edn109"><sup><sup>[109]</sup></sup></a>
Meselâ R. Frye (Frye, age., s. 64-65) Türkistan sahasının ilk
sâkinlerinin Hint-Avrupalılar olduğunu ve atı ilk Türklerin değil
bunların ehlileştirdiğini ve demiri ilk bunların işlediğini öne
sürmektedir. Yine G. Clauson Hint-Avrupalıların M.Ö. 3. bin yılın
sonlarında Çin sınırlarına dayandığını (G. Clauson, “Eski Türkçede
Yabancı Unsurlar”, Çev., C. Kaya, Türklük Araştırmaları Dergisi, Nu. 8,
1997, s. 4, 5) ve Kuça-Turfan bölgesinin Hint-Avrupa dili konuştuğunu
(G. Clauson, “The Earliest Turkish Loan Words in Mongolian”, Central
Asiatic Journal, C. IV, Nu. 3, 1959, s. 180-181) iddia etmektedir.</span></div>
</div>
</div>
İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4882414915960654940.post-61290341517000872362015-03-17T13:11:00.000-07:002015-03-17T13:11:19.610-07:00 Türk Mitolojisinde Kanatlı At: Tulpar <div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgddEZw3XQA0xA2esWf9fBXAIgc12okfHO3l1SIzTYGGXzsc0fRlegtWiU0BhzgWI2GRBZ5EPKpwqaURxy2KatzZCBbRH43UwDjkIWpwihiUgIUmL9HKcbuI6ZScyFd0ax1ynXQtyss5HA/s1600/TULPAR.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgddEZw3XQA0xA2esWf9fBXAIgc12okfHO3l1SIzTYGGXzsc0fRlegtWiU0BhzgWI2GRBZ5EPKpwqaURxy2KatzZCBbRH43UwDjkIWpwihiUgIUmL9HKcbuI6ZScyFd0ax1ynXQtyss5HA/s1600/TULPAR.jpg" height="222" width="400" /></a></div>
<br />
<span class="fbPhotosPhotoCaption" data-ft="{"tn":"K"}" id="fbPhotoSnowliftCaption" tabindex="0"><span class="hasCaption">Türk Mitolojisinde yer alan
kanatlı at figürü. Pegasus ile benzerdir. Kırgızların Manas Destanında
bu uçan kanatlı atlardan söz edilir. Arkeolojik olarak da Kazakistan'da
keşfedilen Esik Kurganında bulunan Altın elbiseli adam isimli elbisenin
başlığında Tulpar figürü vardır. Tulpar'ın adı, Türk, Kırgız ve Altay
mitolojilerinde geçer. Genelde beyaz vey<span class="text_exposed_show">a
kara (tek renk) bir at olarak betimlenir. Beyaz kanatları vardır ve
Kuday (Tanrı) tarafından yiğitlere yardımcı olması için yaratılmıştır.
Dünyanın en uzun destanı olan kırgızların manas destanında, Manas'ın
ünlü savaşçılarının sürdüğü kanatlarıyla rüzgardan hızlı koştuğu
söylenen efsanevi atlar. Başkurt inançlarına göre kanatlarını hiç kimse
göremez. Tulpar kanatlarını yalnız karanlıkta, büyük engelleri ve
mesafeleri aşarken açar. Eğer birisi tarafından Tulpar’ın kanatları
görülürse, Tulpar’ın kaybolacağına inanılır. Tulpar adı yalnızca
Türklerde değil komşu Avar, Lak, Andı, Dargı ve Tabasaran dillerinde de
yaşamaktadır. Osetlerde <b>Tolpar</b>, Çeçenlerde <b>Turpal</b> olarak yer alır. </span></span></span><br />
<span class="fbPhotosPhotoCaption" data-ft="{"tn":"K"}" id="fbPhotoSnowliftCaption" tabindex="0"><span class="hasCaption"><span class="text_exposed_show">Bir
kumuk atasözünde şöyle der: <b>Tulpar yerün birevü buççağunda bulsa da, öz
yılkısın tabar. </b>(Tulpar dünyanın bir başka köşesinde olsa da, kendi
sürüsünü bulur.) </span></span></span><br />
<span class="fbPhotosPhotoCaption" data-ft="{"tn":"K"}" id="fbPhotoSnowliftCaption" tabindex="0"><span class="hasCaption"><span class="text_exposed_show"><b><span style="font-size: x-small;">KAYNAK:</span></b> <span style="font-size: x-small;"><a href="http://www.okultizm.net/Konu-Turk-Mitolojisinde-Kanatli-At-Tulpar.html">http://www.okultizm.net/Konu-Turk-Mitolojisinde-Kanatli-At-Tulpar.html</a></span></span></span></span></div>
İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4882414915960654940.post-29455765119651392392014-10-30T09:37:00.004-07:002021-11-02T10:51:21.909-07:00Barış Manço<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><span class="fbPhotosPhotoCaption" data-ft="{"tn":"K"}" id="fbPhotoSnowliftCaption" tabindex="0"><span class="hasCaption"> <br />
Barış Manço Fransa'da bir televizyon kanalının canlı yayınına konuktur.
Küstah bir spiker vardır ve Barış Manço ile dalga geçmektedir. Sürekli,
" İşte Türk, yani barbar, vahşi vs... " demektedir... Barış Manço daha
fazla dayanamaz ve spikere " Yanınızda kâğıt para var mı? " diye sorar!<br /> <span class="text_exposed_show"><br />
Bu soruya spiker şaşırır ve " Evet var ama n'olacak " der. Barış Manço
ısrar edince spiker cebindeki kâğıt paraları çıkartır. Bu olaydan az
önce Barış Manço canlı yayında "Anahtar" adlı şarkısını söylemiştir. Bu
şarkının bir bölümü şöyledir: </span></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEioVJWpJEezHiquRFmF0pAL904I9AQS_uLN5HgaLmDnSL0cRIz9Gkh0iWVYfqLOy_5hm7WNi0hKD7yj06Oa8bSC61JMVzf7GOudDEWjf4sc-bIFdLJWldtMJRbrA_utP7H7Enp-HtQPy2M/s1671/1800135_585053231563619_683870812_o.jpg.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1671" data-original-width="1080" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEioVJWpJEezHiquRFmF0pAL904I9AQS_uLN5HgaLmDnSL0cRIz9Gkh0iWVYfqLOy_5hm7WNi0hKD7yj06Oa8bSC61JMVzf7GOudDEWjf4sc-bIFdLJWldtMJRbrA_utP7H7Enp-HtQPy2M/s320/1800135_585053231563619_683870812_o.jpg.jpg" width="207" /></a></div><br /></span><br />
<span class="fbPhotosPhotoCaption" data-ft="{"tn":"K"}" id="fbPhotoSnowliftCaption" tabindex="0"><span class="hasCaption"><span class="text_exposed_show">" Beş Akif- bir Saat Kulesi, </span></span></span><br />
<span class="fbPhotosPhotoCaption" data-ft="{"tn":"K"}" id="fbPhotoSnowliftCaption" tabindex="0"><span class="hasCaption"><span class="text_exposed_show">iki Kule-bir
Fatih, </span></span></span><br />
<span class="fbPhotosPhotoCaption" data-ft="{"tn":"K"}" id="fbPhotoSnowliftCaption" tabindex="0"><span class="hasCaption"><span class="text_exposed_show">beş Fatih-bir Mevlana,</span></span></span><br />
<span class="fbPhotosPhotoCaption" data-ft="{"tn":"K"}" id="fbPhotoSnowliftCaption" tabindex="0"><span class="hasCaption"><span class="text_exposed_show">İki Mevlana-bir Sinan"</span></span></span><br />
<span class="fbPhotosPhotoCaption" data-ft="{"tn":"K"}" id="fbPhotoSnowliftCaption" tabindex="0"><span class="hasCaption"><span class="text_exposed_show"> (Barış Manço /
Anahtar şarkısı / Darısı Başınıza Albümü / 1992).</span></span></span><br />
<br />
<span class="fbPhotosPhotoCaption" data-ft="{"tn":"K"}" id="fbPhotoSnowliftCaption" tabindex="0"><span class="hasCaption"><span class="text_exposed_show"> </span></span></span><span class="fbPhotosPhotoCaption" data-ft="{"tn":"K"}" id="fbPhotoSnowliftCaption" tabindex="0"><span class="hasCaption"><span class="text_exposed_show">Bu şarkı bir matematik
sorusudur ve şarkıda adı geçen kişiler o dönemdeki Türk parası olan
banknotların arkasında fotoğrafı olan kişilerdir... Barış Manço spikere
sorar: " Bu paranızda fotoğrafı olan kişi kim? " Spiker: "General ."
Barış Manço diğer paralardaki fotoğrafları olan kişileri de sorar,
spikerin verdiği cevaplar hep aynıdır, "General, Amiral, "Komutan"
Spikerin bu "falanca General, falanca Amiral, falanca Komutan"
cevabından sonra, bu sefer de Barış Manço cebinden Türk paralarını
çıkarır... Barış Manço der ki: Bu parada fotoğrafı olan kişi Mehmet Akif
Ersoy'dur. Şairdir... Bu fotoğraftaki kişi Mevlana'dır. Düşünürdür...
Bu paradaki fotoğrafı olan kişi Fatih Sultan Mehmet'dir. Adaletin
sembolüdür... Bu paradaki kişi ise Atatürk'tür. "Yurtta barış, dünyada
barış" diyen kişidir. Bizim paralarımız bunlar. Biz Türkler ince ruhlu,
kibar, medeni insanlar olduğumuz için paralarımızın arkasına
şairlerimizin, düşünürlerimizin, bilim adamalarımızın fotoğraflarını
bastık... Siz Fransızlar kendiniz barbar, vahşi olduğunuz için
paralarınızın arkasına hep savaş adamlarının fotoğraflarını
basmışsınız!" der... Barış Manço'nun bu müthiş cevabından sonra
televizyon yöneticileri canlı yayını keserler ve spikeri yayından
alırlar, başka bir spiker yerine gelir ve canlı yayın yeniden başlar.
Yeni spiker Barış Manço'dan ve Türklerden özür diler, programa böylece
devam edilir...</span></span></span><br />
<span class="fbPhotosPhotoCaption" data-ft="{"tn":"K"}" id="fbPhotoSnowliftCaption" tabindex="0"><span class="hasCaption"><span class="text_exposed_show"></span></span></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxSa52M8PHxrUmefpLJNXQ8UX3y6gMdWYZ_urthUhsbL_Ydz8nowL3BM1g5aSvsPXhuEa9RhWBgIrMozQ_N55-Vcn6Wx8Sy1oHUQwS0-euTeg_35kws55_Uz1iJkDDL1OcIqwno5dPybU/s1600/baris-manco2.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxSa52M8PHxrUmefpLJNXQ8UX3y6gMdWYZ_urthUhsbL_Ydz8nowL3BM1g5aSvsPXhuEa9RhWBgIrMozQ_N55-Vcn6Wx8Sy1oHUQwS0-euTeg_35kws55_Uz1iJkDDL1OcIqwno5dPybU/s1600/baris-manco2.jpg" width="271" /></a></div>
İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4882414915960654940.post-56557145845724678152014-09-04T04:25:00.001-07:002014-09-04T04:25:30.491-07:00 Cengiz Han, son Afro-Asyatik krallık oluşturucu olabilir mi?<span class="" id="result_box" lang="tr"><span></span> <br /><span class="hps">Alice</span> <span class="hps">C.</span> <span class="hps">Linsley</span> <br /><br /><br /><span class="hps">Cengiz Han</span> <span class="hps">son</span> <span class="hps">Afro</span><span class="atn">-</span><span>Asyatik</span> <span class="hps">krallık</span> <span class="hps">oluşturucu</span> <span class="hps">olabilir</span><span>.</span> <span class="hps">Onun insanları</span> <span class="hps">Yuan</span> <span class="hps">idi</span><span>.</span><span>Yuan</span> <span class="hps">ve</span> <span class="hps atn">Nil-</span><span>Sahra dilleri</span> <span class="hps">arasında güçlü bir</span> <span class="hps">dil</span> <span class="hps">bağlantısı var</span><span>.</span> <span class="hps">Y</span><span class="atn">-</span><span>bir</span> <span class="hps">Moğolistan'a</span> <span class="hps">Nil</span> <span class="hps">dışına</span> <span class="hps">Ainu</span> <span class="hps">bakın</span> <span class="hps">olabilir bu yüzden</span> <span class="hps">Y</span><span>,</span> <span class="hps">Anu</span> <span class="hps">bazı kişiler vardı</span> <span class="hps">Nilo</span><span class="atn">-</span><span>Saharans</span><span>,</span> <span class="hps atn">(</span><span>Ainu</span><span>)</span> <span class="hps">arasında</span> <span class="hps">bir</span> <span class="hps">güneş</span> <span class="hps">sembolü</span> <span class="hps">oldu.</span> <span class="hps">Bu bağlantı</span><span>, DNA</span> <span class="hps">çalışmaları ile</span> <span class="hps">teyit edilir</span><span>.</span> <span class="hps">Cengiz Han</span> <span class="hps">ve</span> <span class="hps">onun soyundan</span> <span class="hps">Mançu</span><span>,</span> <span class="hps">Koreliler</span> <span class="hps">ve</span> <span class="hps">Ainu</span> <span class="hps">arasındaki</span> <span class="hps">toplam</span> <span class="hps">Y-kromozomu</span> <span class="hps">çeşitliliğin</span> <span class="hps">yüzde onundan fazlasını</span> <span class="hps">içerir</span> <span class="hps">Haplogroup</span> <span class="hps">C</span><span class="atn">-</span><span>M217</span> <span class="hps">vardır</span><span>.</span> <span class="hps">Benim</span> <span class="hps">araştırma yoluyla</span> <span class="hps">göstermiştir</span> <span class="hps">Kuzey</span> <span class="hps">Japonya</span> <span class="hps">Ainu</span> <span class="hps">ve Doğu</span> <span class="hps">Kanada</span> <span class="hps">Ainu</span> <span class="hps atn">(</span><span>Micmac</span><span>)</span> <span class="hps">ileri gelenleri</span> <span class="hps">iktidar</span> <span class="hps">aileleri</span><span>,</span> <span class="hps">aynı</span> <span class="hps">insanlar</span><span>.</span> <br /><br /><span class="hps">Daha fazla</span> <span class="hps">Han</span> <span class="hps">Kain</span> <span class="hps">/</span> <span class="hps">veya</span> <span class="hps">Cain</span> <span class="hps">Kayan</span> <span class="hps">bir çeşididir</span><span>, kral</span> <span class="hps">anlamına gelir.</span> <span class="hps">Cengiz</span> <span class="hps">Genesis</span> <span class="hps">açıklanan</span> <span class="hps atn">"</span><span>eski</span> <span class="hps">güçlü</span> <span class="hps">erkeklerin</span><span>"</span> <span class="hps">son</span> <span class="hps">olabilir.</span> <span class="hps">Bu</span> <span class="hps">Nil</span> <span class="hps">Vadisi</span> <span class="hps">ve Güney</span> <span class="hps">Arabistan'dan</span> <span class="hps">dağıtılmış ve</span> <span class="hps">eski</span> <span class="hps">Afro</span><span class="atn">-</span><span>Asyatik</span> <span class="hps">Dominion</span> <span class="hps">toprakları üzerinde</span> <span class="hps">yöneticilerini</span> <span class="hps">oldu</span><span>.</span> <br /><br /><span class="hps">Cengiz Han</span> <span class="hps">Nemrut</span> <span class="hps">krallık</span><span class="atn">-</span><span>bina</span> <span class="hps">seyir izledi</span> <span class="hps">ve</span> <span class="hps">Nemrut'un</span> <span class="hps">soyundan</span> <span class="hps">biri olabilir</span><span>.</span> <span class="hps">Macar asıllı</span> <span class="hps">hikayeleri</span> <span class="hps">o</span> <span class="hps">Yafet'in</span> <span class="hps">yoluyla</span> <span class="hps">Nuh</span> <span class="hps">soyundan</span> <span class="hps">olduğunu ve o</span> <span class="hps">Keraits</span><span>,</span> <span class="hps">Orta Asya'yı</span> <span class="hps">yaşadığı</span> <span class="hps">bilinmektedir</span> <span class="hps">sadece</span> <span class="hps">Hıristiyanlarla</span> <span class="hps">ittifak</span> <span class="hps">olduğunu</span> <span class="hps">göstermektedir</span><span>.</span><span>Keraits</span> <span class="hps">11. yüzyılda</span> <span class="hps">Hıristiyanlığa</span><span>.</span> <span class="hps">Liderlerinin</span><span class="">,</span> <span class="hps">Toghrul</span> <span class="hps">biri</span><span>,</span> <span class="hps">Müslümanlarla</span> <span class="hps">yaptığı savaşlar</span> <span class="hps">için</span> <span class="hps">Fransa ve</span> <span class="hps">İspanya'da</span> <span class="hps">kadar batıya</span> <span class="hps">ün kazandı</span><span>.</span> <span class="hps">Çeşitli</span> <span class="hps">Kerait</span> <span class="hps">kadın</span> <span class="hps">Moğol</span> <span class="hps">mahkemede</span> <span class="hps">etkili</span> <span class="hps">oldu</span><span>.</span> <span class="hps">Sorghaghtani</span> <span class="hps">Beki</span> <span class="hps">Cengiz</span> <span class="hps">Han'ın</span> <span class="hps">bir oğlu</span> <span class="hps">evli ve</span> <span class="hps">dört oğlu</span> <span class="hps">vardı</span><span>.</span> <span class="hps">Iki oğlu</span><span>,</span> <span class="hps">Kubilay Han</span> <span class="hps">ve</span> <span class="hps">Mongke</span> <span class="hps">Khan</span><span>,</span> <span class="hps">Moğol</span> <span class="hps">İmparatorluğu'nun</span> <span class="hps">önde gelen liderleri</span> <span class="hps">vardı</span><span>.</span> <span class="hps">Bu</span> <span class="hps">Moğol</span> <span class="hps">savaşçı</span> <span class="hps">görünüyor</span> <span class="hps">olarak</span> <span class="hps">gençlik</span><span>, onlar</span> <span class="hps">muhtemelen çok</span> <span class="hps">baktı</span><span>:</span> <br /></span><br /><span class="" id="result_box" lang="tr"><span class="" id="result_box" lang="tr"><span class=""></span></span></span><br />
<span class="" id="result_box" lang="tr"><span class="" id="result_box" lang="tr"><span class=""><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqbY1zhso7oRz1NGNv5iqGOr9-Fz7nCQGiR2EcP7vLPxPfAjyx3XGEdSKkgAaa7tHQPRORaYXpl9Iy_juvhhQ_artjTS4B1gm2R92-hOtHDyyqkSIk4gbs9g8Vval4CbHx7Y4JH4XIAo0/s1600/Mongolian+warrior.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqbY1zhso7oRz1NGNv5iqGOr9-Fz7nCQGiR2EcP7vLPxPfAjyx3XGEdSKkgAaa7tHQPRORaYXpl9Iy_juvhhQ_artjTS4B1gm2R92-hOtHDyyqkSIk4gbs9g8Vval4CbHx7Y4JH4XIAo0/s1600/Mongolian+warrior.jpg" height="320" width="213" /></a></span></span><span class="hps"> </span></span><br />
<br />
<span class="" id="result_box" lang="tr"><span class="hps">Cengiz Han</span> <span class="hps">Kral</span> <span class="hps">Cengiz</span> <span class="hps">demektir</span><span>.</span> <span class="hps">Han</span> <span class="hps">cetvel</span> <span class="hps">anlamı</span><span>,</span> <span class="hps">İncil</span> <span class="hps">kelime</span> <span class="hps">Kain</span> <span class="hps">ve</span> <span class="hps">Kandake</span> <span class="hps atn">(</span><span>İngilizce</span> <span class="hps">Candace</span><span>)</span> <span class="hps">ile ilişkilidir.</span> <span class="hps">O</span> <span class="hps">birçok yönden</span> <span class="hps">onun</span> <span class="hps">adaşı</span> <span class="hps">gibi</span> <span class="hps">oldu</span><span>.</span> <span class="hps">Bir</span> <span class="hps">av seferi</span> <span class="hps">günü o</span> <span class="hps">avcılık</span> <span class="hps">yıkımı üzerinde</span> <span class="hps">bir</span> <span class="hps">kavga sırasında</span> <span class="hps">üvey kardeşi</span> <span class="hps">Bekhter</span><span>,</span> <span class="hps">öldürdü.</span> <span class="hps">Bu olay</span> <span class="hps">aile reisi</span> <span class="hps">olarak onun</span> <span class="hps">yerini pekiştirmiş</span><span>.</span> <span class="hps">Kain</span> <span class="hps">gibi</span><span>,</span> <span class="hps">Cengiz Han</span> <span class="hps">kutsal</span> <span class="hps">yerlerde</span> <span class="hps">yerleşim</span> <span class="hps">ile</span> <span class="hps">bir imparatorluk</span> <span class="hps">inşa etti.</span> <span class="hps">O</span> <span class="hps">İncil</span> <span class="hps">adı</span> <span class="hps">Joktan</span><span>,</span> <span class="hps">İbrahim'in</span> <span class="hps">ilk</span> <span class="hps">doğan</span> <span class="hps">oğlu</span> <span class="hps">adını</span> <span class="hps">bir çeşidi olan</span> <span class="hps">ilk</span> <span class="hps">doğan</span> <span class="hps">oğlu</span> <span class="hps">Jochi</span> <span class="hps">atadı.</span> <br /><br /><span class="hps">16 yaşındayken</span><span>, o</span> <span class="hps">bir</span> <span class="hps">Hun</span> <span class="hps">kadınla evlendi.</span> <span class="hps">Bu</span> <span class="hps">Cengiz</span> <span class="hps atn">'</span><span class="">insan ve</span> <span class="hps">Orta</span> <span class="hps">Asya</span> <span class="hps">Hunlar</span> <span class="hps">arasında bir ittifak</span> <span class="hps">pekiştirmek</span> <span class="hps">amacıyla</span> <span class="hps">bir evlilik</span> <span class="hps">oldu.</span> <span class="hps">Cengiz'in</span> <span class="hps">annesi</span>, <span class="hps">evlilik yoluyla</span> <span class="hps">birçok ittifaklar</span> <span class="hps">oluşturmak</span> <span class="hps">için teşvik etti.</span> <br /><br /><span class="hps">Bu</span> <span class="hps">Macarların</span> <span class="hps">ataları</span> <span class="hps">Ural Dağları</span> <span class="hps">boyunca</span> <span class="hps">Yukarı</span> <span class="hps">Nil</span> <span class="hps">/</span> <span class="hps">Sudan'dan</span> <span class="hps">kuzeye</span> <span class="hps">taşındı</span> <span class="hps">Afro</span><span class="atn">-</span><span>Asyatik</span> <span class="hps">halklar</span> <span class="hps">olduğu</span> <span class="hps">görülür</span><span>.</span> <span class="hps">Yafes</span> <span class="hps">Ural</span> <span class="hps">dil ailesinin</span> <span class="hps">bazı</span> <span class="hps">halkların</span> <span class="hps">atası</span> <span class="hps">ise, biz</span> <span class="hps">Ural</span><span>,</span> <span class="hps">Türk</span> <span class="hps">Peştun</span> <span class="hps">ve Moğol</span> <span class="hps">halkları</span> <span class="hps">arasında ortak</span> <span class="hps">Afro</span><span class="atn">-</span><span>Asyatik</span> <span class="hps">adları ve</span> <span class="hps">isimler</span> <span class="hps">arasındaki</span> <span class="hps">dilsel</span> <span class="hps">benzerlik</span> <span class="hps">için bir açıklama</span> <span class="hps">var</span><span>.</span> <span class="hps">Bu</span> <span class="hps">isimler</span> <span class="hps">Jochi</span><span>,</span> <span class="hps">Beri,</span> <span class="hps">Malik</span> <span class="hps">ve</span> <span class="hps">Khan</span> <span class="hps">bulunmaktadır</span><span>.</span> <span class="hps">Khan</span> <span class="hps">aslen</span> <span class="hps">kral</span> <span class="hps">anlamına gelen bir</span> <span class="hps">unvandır</span><span>.</span> <span class="hps">Bu gün</span> <span class="hps">Türkiye</span><span>,</span> <span class="hps">Afganistan</span><span>,</span> <span class="hps">Pakistan</span><span>,</span> <span class="hps">Hindistan ve</span> <span class="hps">Moğolistan</span> <span class="hps">ortak bir</span> <span class="hps">soyadı</span> <span class="hps">oluşturur.</span> <span class="hps">Bu</span> <span class="hps">Kayan</span> <span class="hps">ya da</span> <span class="hps">kağan</span><span>,</span> <span class="hps">daha yakından</span> <span class="hps">İbranice</span> <span class="hps atn">"</span><span>Cain</span><span>"</span> <span class="hps">benzer bir</span> <span class="hps">yazım</span> şekline <span class="hps">eşdeğerdir</span><span>.</span> <span class="hps">Cengiz</span> <span class="hps">Han'ın</span> <span class="hps">adı</span> <span class="hps">daha doğru</span> <span class="hps">Činggis</span> <span class="hps">Qaγan</span> <span class="hps">yazıldığından.</span> <br /><br /><span>Peştun</span> <span class="hps">kabilelerinin</span> <span class="hps">yerine bazı</span> <span class="hps">Han'ın</span> <span class="hps">hükümdarın</span> <span class="hps">başlık olarak</span> <span class="hps">Malik</span> <span class="hps">benimsemiştir.</span> <span class="hps">Malik</span> <span class="hps">kral veya</span> <span class="hps">cetvel</span> <span class="hps">anlamı</span><span>,</span> <span class="hps">Afro</span><span class="atn">-</span><span class="">Asyatik</span> <span class="hps">Melek</span> <span class="hps">eşdeğerdir</span><span>.</span> <br /><br /><span class="hps">Cengiz Han,</span> <span class="hps">Hun</span> <span class="hps">kabile</span> <span class="hps">anlamı</span><span>,</span> <span class="hps">Olkut'Hun</span> <span class="hps">bir</span> <span class="hps">kadınla evlendi.</span> <span class="hps">Muhtemelen</span> <span class="hps">Oğur</span> <span class="hps">Hun,</span> <span class="hps">Hun</span> <span class="hps">klan ya da</span> <span class="hps">Og</span> <span class="hps">Hun</span> <span class="hps">topluluğu</span> <span class="hps">anlamına gelir</span><span>.</span><span> Kelime</span> <span class="hps">Oğur</span> <span class="hps">topluluk</span> <span class="hps">anlamı</span><span>,</span> <span class="hps">klan</span><span>,</span> <span class="hps">topluluk</span> <span class="hps">veya</span> <span class="hps">kabile</span> <span class="hps">anlamına</span> <span class="hps">ve</span> <span class="hps">Peştuca</span> <span class="hps">eşdeğer</span> <span class="hps">gibi görünüyor</span><span>,</span> <span class="hps">orkut</span><span class="">.</span> <span class="hps">Yani</span><span>,</span> <span class="hps">kelimeler</span> <span class="hps">Ogur</span><span>,</span> <span class="hps">Orkut</span> <span class="hps">ve</span> <span class="hps">olkut</span> <span class="hps">dilsel</span> <span class="hps">ilişkili görünmektedir</span><span>.</span> <span class="hps">Onlar</span> <span class="hps">bu sözleri</span> <span class="hps">muhtemelen</span> <span class="hps atn">Hint-</span><span>Pakistan</span> <span class="hps">farklı bir kaynak</span> <span class="hps">olduğunu gösterir</span> <span class="hps">ab</span> <span class="hps">kabilesi için</span> <span class="hps">Nubian</span> <span class="hps">kelime türetilmiş</span> <span class="hps">değildir.</span> <span class="hps">Daha büyük olasılıkla</span><span>,</span> <span class="hps">bir</span> <span class="hps">ana</span> <span class="hps">lehçesi olarak</span> <span class="hps">Tir</span><span class="atn">-</span><span>hari</span> <span class="hps">gibi</span> <span class="hps">olan</span> <span class="hps">Kandahar</span> <span class="hps">lehçesi</span><span>,</span> <span class="hps">ilişkilidir</span><span>.</span> <span class="hps">Tir</span> <span class="hps">Genesis</span> <span class="hps">10</span> <span class="hps">ve</span> <span class="hps">Hari</span> <span class="hps">belirtilen</span> <span class="hps">adı</span> <span class="hps">Tiras</span><span>,</span> <span class="hps">bir tür</span> <span class="hps">için</span> <span class="hps">Horite</span> <span class="hps">kelimenin bir şekli</span> <span class="hps">olmasıdır.</span> <span class="hps">Yani</span> <span class="hps">Cengiz Han</span> <span class="hps">İbrahim'in</span> <span class="hps">Horite</span> <span class="hps">insanlara</span> <span class="hps">bağlantıları</span> <span class="hps">olan bir</span> <span class="hps">topluluk içine</span> <span class="hps">evlendi</span><span>.</span> <br /><br /><span>Hunlar</span> <span class="hps">ve</span> <span class="hps">Macarlar</span> <span class="hps">Nuh'un</span> <span class="hps">soyundan</span> <span class="hps">Yafet'in</span> <span class="hps">yoluyla</span> <span class="hps">olmasına rağmen,</span> <span class="hps">kendi</span> <span class="hps">dil</span> <span class="hps">Ural</span> <span class="hps">grubunda</span> <span class="hps">değil,</span> <span class="hps">Afro</span><span class="atn">-</span><span>Asyatik</span> <span class="hps">grupta</span> <span class="hps">sınıflandırılır</span><span>.</span><span> Ural</span> <span class="hps">ailesi</span> <span class="hps">Fince ve</span> <span class="hps">Macarca</span> <span class="hps">batı</span> <span class="hps">Moğolistan</span><span>,</span> <span class="hps">dillerini</span> <span class="hps">içerir</span><span>.</span></span><br />
<br />
<span class="" id="result_box" lang="tr"><span> </span></span><span class="" id="result_box" lang="tr"><span><span class="" id="result_box" lang="tr"><span class=""><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixnsun5IuDjHRlwCss3Bz_oN8PmN_jDO2VjA-IVpxurcjpA1lRdmd0TeTcp3DcNiBmVn0bqzEEwfFnc5x6vorxaoicGGdBzzDGFajMoI8UZK0OltdzX5WEfO_z9MuzqxqlaGw-dIsFiCc/s1600/Deer+stones++of+Ulan+Tolgoi.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixnsun5IuDjHRlwCss3Bz_oN8PmN_jDO2VjA-IVpxurcjpA1lRdmd0TeTcp3DcNiBmVn0bqzEEwfFnc5x6vorxaoicGGdBzzDGFajMoI8UZK0OltdzX5WEfO_z9MuzqxqlaGw-dIsFiCc/s1600/Deer+stones++of+Ulan+Tolgoi.jpg" height="211" width="320" /></a></span></span></span> <br /><span>Sun</span><span>,</span> <span class="hps">Sığır</span> <span class="hps">ve</span> <span class="hps">Hayat</span> <span class="hps">Ağacı</span> <span class="hps">sembolleri gösteren</span> <span class="hps">Macaristan</span> <span class="hps">bulundu</span> <span class="hps">Çizim</span> <br /><span class="hps">Magor</span> <span class="hps">ve</span> <span class="hps">Hunor</span><span>:</span> <span class="hps">Macar</span> <span class="hps">kökenli</span> <span class="hps">öykülerde,</span> <span class="hps">Nemrut</span> <span class="hps">iki oğlu vardı</span><span>.</span> <span class="hps">Magor</span> <span class="hps">Afro</span><span class="atn">-</span><span>Asyatik</span> <span class="hps">adının</span> <span class="hps">Mecüc</span> <span class="hps">eşdeğerdir</span><span>.</span><span>Kelime</span> <span class="hps">Magyar</span> <span class="hps">Magog</span> <span class="hps">dilsel</span> <span class="hps">ilgili</span> <span class="hps">ve</span> <span class="hps">Macar halkının</span> <span class="hps">adıdır</span><span>.</span> <span class="hps">Bazı</span> <span class="hps">Magyar</span> <span class="hps">hala</span> <span class="hps">Magyar</span><span class="atn">-</span><span>ab</span><span>,</span> <span class="hps">Macarca'nın</span> <span class="hps">kabile</span> <span class="hps">denir</span> <span class="hps">Yukarı</span> <span class="hps">Nil</span> <span class="hps">bölgesinde</span> <span class="hps">yaşıyor</span><span>.</span> <span class="hps">Nilotic</span> <span class="hps">insanların</span> <span class="hps">tipik</span><span>,</span> <span class="hps">Magyar</span> <span class="hps">arasında önemli</span> <span class="hps">sembolleri</span> <span class="hps">Güneş,</span> <span class="hps">sığır ve</span> <span class="hps">Hayat</span> <span class="hps">Ağacı</span> <span class="hps">vardır</span><span>.</span> </span><br /><span class="" id="result_box" lang="tr"><span class="" id="result_box" lang="tr"><span class=""></span></span></span><br />
<span class="" id="result_box" lang="tr"><span class="" id="result_box" lang="tr"><span class=""><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQiJ6yQCkrFC76_coFuRcw5qR5Y0oR1NUX_gD9pbhRG6uEllh8ttA8bBtuAsDLCWXopMOekv8MBDxB7HJ911HL8E6-nTIw2WvlZVRcaKLsKhyphenhyphenyQe7nVxixq6uTjUdaLdsol6zmei1teOU/s1600/Hungarian+Treee+of+Life+with+Apis+Bulls+and+Sun.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQiJ6yQCkrFC76_coFuRcw5qR5Y0oR1NUX_gD9pbhRG6uEllh8ttA8bBtuAsDLCWXopMOekv8MBDxB7HJ911HL8E6-nTIw2WvlZVRcaKLsKhyphenhyphenyQe7nVxixq6uTjUdaLdsol6zmei1teOU/s1600/Hungarian+Treee+of+Life+with+Apis+Bulls+and+Sun.jpg" /></a></span></span><span class="hps"> </span></span><br />
<span class="" id="result_box" lang="tr"><span class="hps">Macar</span> <span class="hps">bir</span> <span class="hps">Ural</span> <span class="hps">dili</span> <span class="hps">olmasına rağmen,</span> <span class="hps">Yafes</span> <span class="hps">soyundan</span> <span class="hps">Ural Dağları</span> <span class="hps">kuzeye doğru</span> <span class="hps">hareket</span> <span class="hps">düşündüren</span><span>,</span> <span class="hps">Afro</span><span class="atn">-</span><span>Asyatik</span> <span class="hps">dil</span> <span class="hps">ailesine</span> <span class="hps">bağlantıları vardır</span><span>.</span><span>Eski</span> <span class="hps">Afro</span><span class="atn">-</span><span>Asyatik</span> <span class="hps">rahip</span><span class="atn">-</span><span>din</span> <span class="hps">bazı unsurları</span> <span class="hps">korur</span> <span class="hps">şamanizmi</span><span>,</span> <span class="hps">ancak önemli ölçüde</span> <span class="hps">farklı olduğu</span> <span class="hps">-</span> <span class="hps">İşte</span> <span class="hps">onlar farklı bir</span> <span class="hps">dini</span> <span class="hps">uygulama</span> <span class="hps">geliştirdi.</span> <span class="hps">Rahipler</span> <span class="hps">ve</span> <span class="hps">şamanlar</span> <span class="hps">kendi toplumlarında</span> <span class="hps">benzer</span> <span class="hps">işlevlere hizmet</span> <span class="hps">ancak farklı</span> <span class="hps">dünya görüşlerine</span> <span class="hps">sahip</span><span>.</span> <span class="hps atn">(</span><span>Rahip ve</span> <span class="hps">şamanlar</span> <span class="hps">arasındaki</span> <span class="hps">fark</span> <span class="hps">için</span><span>,</span> <span class="hps">buraya gidin</span><span>.</span><span>)</span> <br /><br /><span class="">Şamanik</span> <span class="hps">ve</span> <span class="hps">papazlara</span> <span class="hps">dünya görüşleri arasındaki</span> <span class="hps">Sinkretizmin</span> <span class="hps">kanıtlar olsa da</span><span>,</span> <span class="hps">Yaratıcı'nın</span> <span class="hps">bir</span> <span class="hps">amblemi olarak</span> <span class="hps">Güneş'in</span> <span class="hps">eleman hem</span> <span class="hps">görünür</span><span>.</span> <span class="hps">Güneş</span> <span class="hps">diskler</span> <span class="hps">veya güneş</span> <span class="hps">tekne</span> <span class="hps">antik Mısır</span><span>,</span> <span class="hps">Nubia</span><span>,</span> <span class="hps">Hindistan ve</span> <span class="hps">Moğolistan</span> <span class="hps">eserler</span> <span class="hps">bulunur</span><span>.</span> <br /><br /><span class="hps">Bu</span> <span class="hps">halklar arasında</span> <span class="hps">bazı hükümdarlar</span> <span class="hps">bir başlangıç</span> <span class="hps">Y</span> <span class="hps">tarafından</span> <span class="hps">belirlenir -</span> <span class="hps">ilahi</span> <span class="hps">randevu</span> <span class="hps">gösteren</span> <span class="hps">bir güneş</span> <span class="hps">beşik</span><span>.</span> <span class="hps">Yaqtan</span> <span class="hps atn">(</span><span class="">Joktan</span><span>)</span><span>,</span> <span class="hps">Yishmael</span> <span class="hps atn">(</span><span>İsmail</span><span>)</span><span>,</span> <span class="hps">Yitzak</span> <span class="hps atn">(</span><span>Isaac</span><span>)</span><span>,</span> <span class="hps">Yetro</span> <span class="hps atn">(</span><span>Jethro</span><span>)</span><span>,</span> <span class="hps">Yacob</span> <span class="hps atn">(</span><span class="">Jacob</span><span>)</span><span>,</span> <span class="hps atn">Yusuf (</span><span>Yosef</span><span>)</span> <span class="hps">ve</span> <span class="hps">Yeshua</span> <span class="hps atn">(</span><span>Joshua</span> <span class="hps">/ İsa</span><span>)</span> <span class="hps">örnekleridir.</span> <span class="hps">Güneş</span> <span class="hps">aşağıda gösterilen semboller</span> <span class="hps">batı</span> <span class="hps">Moğolistan</span> <span class="hps">geyik</span> <span class="hps">taşlar üzerinde</span> <span class="hps">görünür</span><span class="">.</span></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjMU1j81uj6aWCs6AkyRxofyOaf2vi2mH_ZiM3hI0w-mhNiJBOS8WOtZY7Bprw3j0GzxiovtFp7NKo9t_ynHlogp_UwqXe9oPnr_68YbFpGHjcnejEHxJVGpWuyf-oAsmaTpNvhldz_X9E/s1600/Sun+on+deer+stone.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjMU1j81uj6aWCs6AkyRxofyOaf2vi2mH_ZiM3hI0w-mhNiJBOS8WOtZY7Bprw3j0GzxiovtFp7NKo9t_ynHlogp_UwqXe9oPnr_68YbFpGHjcnejEHxJVGpWuyf-oAsmaTpNvhldz_X9E/s1600/Sun+on+deer+stone.jpg" height="318" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixnsun5IuDjHRlwCss3Bz_oN8PmN_jDO2VjA-IVpxurcjpA1lRdmd0TeTcp3DcNiBmVn0bqzEEwfFnc5x6vorxaoicGGdBzzDGFajMoI8UZK0OltdzX5WEfO_z9MuzqxqlaGw-dIsFiCc/s1600/Deer+stones++of+Ulan+Tolgoi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><br /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqbY1zhso7oRz1NGNv5iqGOr9-Fz7nCQGiR2EcP7vLPxPfAjyx3XGEdSKkgAaa7tHQPRORaYXpl9Iy_juvhhQ_artjTS4B1gm2R92-hOtHDyyqkSIk4gbs9g8Vval4CbHx7Y4JH4XIAo0/s1600/Mongolian+warrior.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><br /></a></div>
<br />
<br />
<span class="" id="result_box" lang="tr"><span class=""><i><b>İNGİLİZCE KAYNAK: </b></i> <span style="font-size: x-small;">http://jandyongenesis.blogspot.com.tr/2010/06/was-genghis-khan-last-afro-asiatic.html</span></span></span>İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4882414915960654940.post-81836233437750996432013-08-30T23:16:00.001-07:002013-09-18T09:05:21.554-07:00ATATÜRK’ÜN VASİYETİ: ANKA-HERON PROJESİ<span style="color: #ff1010; font-family: Arial; font-size: medium; line-height: 18px; text-align: justify;">Atatürk'ün Kripto Mesajları Çözülüyor...</span><br />
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="font-size: medium;">Son yıllarda Atatürk’ün vasiyeti ile ilgili çeşitli spekülasyonlar yapılmaktadır. Vasiyet, “çok gizli kasalarda saklanmaktadır” türünden bir çok olur olmaz şeyler anlatılmaktadır.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="font-size: medium;">Artık yeri ve zamanı geldiği için, spekülasyonları bir kenara iterek, SIRDAŞ’ta bulunan bir belgeyle; Gazi Paşa, Abdülhamid Han ilişkisini ve Gazi Paşa’nın gerçek vasiyetlerinden <strong>şimdilik bir tanesini</strong>, 30 Ağustos Zafer Bayram’ı şerefine, orijinal belgeleri ile ilk defa Türk ve Dünya kamuoyunun ilgisine sunuyoruz.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="font-size: medium;">Çok detaya inmeden, öncelikle Gazi Paşa ile ilgili bilinmeyen birkaç sırrı söyleyelim: Mustafa Kemal, daha genç bir subayken, ‘<strong>özel bir istihbarat subayı’</strong> olarak yetiştirilmiştir. Bulgaristan’da, Viyana’da, Romanya’da, Almanya’da birçok istihbarat görevlerinde bulunduğu bilinmektedir. Ancak buradaki istihbarat görevlerinin “<strong>HAVACILIKLA</strong>” ilgili olduğu bilinmez! Nitekim, Gazi Paşa, Osmanlı Devleti adına, arkadaşı Fethi Bey ile birlikte, 1910 yılında Fransa’da yapılan büyük Picardie Manevraları’nı yabancı ülkelerin kurmaylarıyla birlikte izleme görevi aldığını özellikle hatırlatalım…(* )</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="font-size: medium;">Gazi Paşa'nın, Veliaht Vahidettin Efendi’nin, 15 Aralık 1917 – 5 Ocak 1918 tarihleri arasında yaptığı Almanya yolculuğuna katıldığı bilinmektedir. Atatürk, bu geziden sonra, hastalığının tedavisi için Viyana’ya, Karlsbad’a gitti. Burada gerçekte hastalık bahaneydi.Asıl amaç, orada havacılıkla ilgili, askeri bilim adamlarının karargahlarında, birçok belge ve bilgiyi incelemekti.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="font-size: medium;">Gazi Paşa, Cumhuriyetin ilanından sonra çok gizli bir birim kurmuş, bu birim havacılıkla ilgili gelişmelere yön vermiştir.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="font-size: medium;">Atatürk'ün Parolası: <span style="color: #ff1010;">“<strong>İSTİKBAL GÖKLERDEDİR!”<o:p></o:p></strong></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="font-size: medium;">Gazi Paşa, o günkü ismi tayyare olan, uçaklarla ilgili çok ciddi bilgilere sahipti. Batılıların havacılık alanında yaptığı çalışmaları yakından takip ediyor, kurduğu ekiple de bir çok ciddi bilgi ve belgeye ulaşıyordu.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="font-size: medium;"><o:p> </o:p> <strong><o:p> </o:p></strong></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="font-size: medium;">Gazi Paşa, havacılıkla ilgilenmeye başladığından beri, gözünü hep semâya dikmiş, “savaşların ve milletlerin kaderinin belirlenmesinde, uçakların çok belirleyici rol oynadıklarını” bir çok konuşmasında ifade etmiştir.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="font-size: medium;">Konu çok daha detaylı olup, burada fazla ayrıntılara girmeden esas konumuzu anlatalım:</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="font-size: medium;">Gazi Paşa, Cumhuriyeti ilân ettikten sonra, havacılık sektörüne özel bir ilgi göstermeye başladı. Edindiği bilgi ve tecrübeleri, bu alanda kullanmaya gayret gösteriyordu. Türk havacılığının gelişmesini, güçlendirilmesini sağlamak amacıyla zaman geçirilmeden gerekli girişimleri başlattı. Bu amaçla, Ankara’nın Hacıbayram semtindeki bir evde, Türk Tayyare Cemiyeti kurularak (16 Şubat 1925) kurumsal anlamda adımlar atılmaya başlanmıştır.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="font-size: medium;">Yazımızın konusu ile ilgili, burada çok önemli olan bir anıyı sizlerle paylaşalım istedik:</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="font-size: medium;">“Devlet Hava Yolları’nın 1953-1954 yıllarında Genel Müdürü olan, Afyon Milletvekili Rıza Çerçel, ‘Atatürk ve Hava Yollarımız’ adlı yazısında bir anısından söz eder: Atatürk, bir yaz gününde Devlet Hava Yolları, Ankara Tayyare Meydanı’nı ziyarete gelmişti.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="font-size: medium;">O’na, alan binası önünde hasır bir koltuk getirmiş; etrafını çevrelemiş; yakın bir gelecekte yapılacak işleri, alınacak uçakları, kurulacak tesisleri uzun uzun anlatmıştık. Atatürk sadece dinliyordu. Bu dinleyişte tunçtan bir heykel sabrı vardı. Nihayet bu mutlu ziyaretin değerli anısını sonsuzlaştırmak için<strong>kendisinden bir imzasını rica etmiştik</strong>. Uzatılan defteri ve kalemi aldı. Düşünüyordu. Gözleri karşıki ıssız tepelerle, bunların çevrelediği alan boşluğunda bir şeyler arıyor gibiydi, isteksiz bir edâ ile başını önüne eğdi. Elindeki kalemin, kâğıt üzerine mıhlanmış gibi bir hali vardı. Nihayet kalem işler gibi oldu ve kâğıt üzerinde Kemal’in baş harfi <strong>olan tek bir K harfi belirdi</strong>. Fakat hepsi bu kadardı. Büyük insan atacağı Kemal Atatürk imzasının baş harfi olan K harfini yazdıktan sonra defteri ve kalemi geri verirken: “<strong><u>Şimdilik bir K harfi yeterlidir. Bana vaad ettiğiniz işler yapılıp bitirildikten sonra imzamın geri kalan kısmını tamamlarım</u></strong>” demişlerdi.”</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="font-size: medium;">1922 yılında Gazi Paşa’nın kurduğu bu gizli teşkilat, O’nun havacılık alanındaki vasiyetlerini yerine getirmek için canla başla çalıştı. Burada önemli olan şudur: “Bana vaad ettiğiniz işler yapılıp bitirildikten sonra imzamın geri kalan kısmını tamamlarım” demesi <strong>bu teşkilatın varlığına da açık bir delildir.</strong></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="font-size: medium;">Atatürk, seçkin subaylardan kurduğu bu birimle, tayyarecilikle alâkalı çalışmalar yapıyor, bu seçkin subayların, yabancı uçak pilotları ile bir araya gelmelerini sağlıyordu. Böylece Türk havacıları, bilgi ve deneyim kazanarak yetişiyorlardı.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="font-size: medium;">Bu çalışmalar neticesinde, <strong>Osmanlıca olarak, askere özel, az sayıda basılmış tayyarecilik ve gelişmelerle alâkalı – daha sonra birçok nüshası ortadan kaldırılmış- kripto bir mecmuada şunlar yazılıydı:</strong></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<strong><span style="font-size: medium;">“İstikbâlde (ilerde) tayyareler öyle ileri gidecek ki, devletlerin ve milletlerin her hareketlerini gözetleyecek, dev gece görüşü teknikleriyle, şehirler ve milletler gece dahi gözetlenecekti.”</span></strong></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="font-size: medium;">Bugünün ifadesiyle bu bir <strong>“HERON”</strong> tanımıydı. Heron ismi bize ait bir tanım olmadığı için Atatürk ve arkadaşları buna <u>“<strong>ANKA”</strong></u> demişlerdi.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="font-size: medium;">Anka Kuşu, Türk Mitolojisindeki Huma kuşu olarak da bilinmektedir.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<a href="http://www.turkcebilgi.com/anka_ku%u015Fu/ansiklopedi" style="color: #990000; text-decoration: none;"><span style="font-size: medium;">http://www.turkcebilgi.com/anka_ku%C5%9Fu/ansiklopedi</span></a><span style="font-size: medium;"></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="font-size: medium;"><o:p> </o:p> <o:p> </o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="font-size: medium;">O zamanki yayınlanan bu dergide ANKA KUŞU’NU (Heron) görüyoruz: <strong>1922 tarihli orijinal bu nüshayı sizlere sunuyoruz.</strong></span></div>
<br />
<span style="font-size: medium;"></span>
<span style="font-size: medium;"></span>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="font-size: medium;"><strong><o:p><img height="640" id="images_251" src="http://www.onaltiyildiz.com/images/haber/251.jpg" style="border: 0px; float: left; margin: 4px; padding: 0px;" width="500" /></o:p></strong> </span><o:p><span style="font-size: medium;"> </span></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 18px; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<o:p><br /></o:p>
<o:p><br /></o:p>
<o:p><br /></o:p>
<o:p><br /></o:p>
<o:p><br /></o:p>
<o:p><br /></o:p>
<o:p><br /></o:p>
<o:p><br /></o:p>
<o:p><br /></o:p>
<o:p><br /></o:p>
<o:p><br /></o:p>
<o:p><br /></o:p>
<o:p><br /></o:p>
<o:p><br /></o:p>
<o:p><br /></o:p>
<o:p><br /></o:p>
<o:p><br /></o:p>
<o:p><br /></o:p>
<o:p><br /></o:p>
<o:p><br /></o:p>
<o:p><br /></o:p>
<o:p><br /></o:p>
<o:p>KAYNAK: <a href="http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=188">http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=188</a></o:p></div>
İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4882414915960654940.post-18106421489286915082013-08-18T00:30:00.003-07:002013-08-18T00:33:53.390-07:00BARIŞ MANÇO<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/0NZTyeUsedM?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" style="font-family: Tahoma, Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif; width: 100%px;"><tbody>
<tr><td colspan="2" style="font-size: 11px;"><hr style="border-bottom-width: 0px; border-color: rgb(238, 238, 238); border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: solid; height: 0px;" />
</td></tr>
<tr><td colspan="2" style="font-size: 11px;"><span class="postbody"><img src="http://www.lightmillennium.org/winter_02/image/bmanco2.jpg" /><br /><br /><span style="font-weight: bold;"><span style="color: red;"> </span>Konya ovasında yaşayan Mançozade adlı büyük bir aile, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u alması ile birlikte Rumeliye göç etmiş ve Selanik'e yerleşmiştir. Birinci Dünya Savaşına kadar Selanik'de yaşayan Mançozade ailesi, savaşın hayat koşullarını güçleştirmesi nedeniyle tekrar İstanbul'a göç etmiştir. Mançozade'lerden Mehmet Abdi bey İstanbul'da bir konağa yerleşmiş ve arkadaşının kızkardeşi olan Nimet hanımla evlenmiştir. Yıllar sonra Nimet hanım Barış Manço'nun "Gülpembe" şarkısının ilham kaynağı olacaktır.<br /><br /><br />Cumhuriyet devrimlerini yaşayan aile soyadı kanunu ile birlikte Mançozade olan aile adlarını değiştirerek Manço soyadını alırlar. Abdi bey ile Nimet hanımın oğlu Hakkı bey, Rikkat Uyanık ile evlenir. Hakkı bey ile Rikkat hanımın ikinci çocuğu 2 Ocak 1943 yılında doğan Mehmet Barış Manço dur. Barış Manço, Oktay Manço, Savaş Manço ve İnci Manço ile birlikte 4 kardeştiler. 2. Dünya savaşının sonlarında doğan Barış Manço, ailesinin savaşın bitmesine duyduğu özlem nedeniyle "Barış " ismini seçtiklerini söylemektedir. Döneminin Türk Sanat Müziği sanatçısı olan Rikkat hanımla, Hakkı bey Barış 3 yaşındayken ayrılırlar. Babasının yanında büyüyen Barış Manço'nun çocukluğu Kadıköy'de geçmiştir. İlkokulu Gazi Mustafa Kemal ilkokulunda tamamlamış, daha sonra Galatasaray Lisesine devam etmiştir. 10. sınıfdayken babasını kaybeden Barış Manço, Galatasaray Lisesinden ayrılarak Şişli Terakki Lisesine gitmiş ve oradan mezun olmuştur. Aileden gelen yetenekle 2 yaşından itibaren şarkı söylemeye ve Ortaokul 2. sınıf öğrencisiyken de amatör olarak müzikle uğraşmaya başlamıştır. Liseyi bitirince 20 Eylül 1963 yılında önce Parise oradanda Belçikaya ağabeyi Savaş Mançonun yanına gider. Belçika Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisinde resim, grafik ve iç mimari okur. Lisede çok başarılı olmayan hatta müzik ve coğrafyadan ikmale kalan Barış Manço, bu okuldan çok iyi derece ile, okul birincisi olarak mezun olmuştur. Galatasaray Lisesinde başlayan müzik hayatı, Belçikada da devam etti.<br /><br /><br />1970 yıllarında yurda döndüğünde Dağlar, Dağlar şarkısını yaptı. Bu şarkı onun hayatında bir dönüm noktası oldu. Aynı yıllarda görüntüsü değişmekte, müziği ve kıyafetleri ile bir ekol oluşturmaktadır. Barış Manço insan ilişkileri konusunda çok iyidir. Bağlantı kuramayacağı hiçbir canlı yok denebilir. Zaten daha sonraki yıllarda da yaptığı bir röportajında "Kendimi, toplumla diyalog kuran bir iletişim aracı olarak görüyorum" diyecektir. 1971 yılında askerlik yılları başlayacaktır. Askerdeki ilk ayları, hem ani olarak askere alınması, hem de diplomasına rağmen üniversite mezun olmasının tartışılması ve de saçlarının kesilmesi gerektiği nedeniyle çok keyifli başlamadı. Askerliğini Polatlıda Topçu asteğmen olarak yaptı. Askerliğin son ayları ise güzel dostluklar ve askeriyede bir dizi konserlerle üretken bir hale dönüştü. Askerlikten sonra yine bir dönem Belçika günleri araya girmektedir. Barış Manço, sıra dışı kıyafetleri, takıları, enterasan el hareketleri ve şarkılarına çektiği klipler ile bizleri şaşırtmayı sürdürmeye devam eder. Sanatçının görevinin biraz da şaşırtıcı şeyler yapmak olduğuna inanmıştı. Yıllar geçtikçe bu davranış ve biçimlerin onun özgün kişiliği olduğunu daha iyi anlayacaktık. 18 temmuz 1978 yılında Kadıköy evlendirme dairesinde Lale Manço ile evlendi. Bu konuda da topluma örnek olmayı başaran Barış Manço, evliliğinde de İstanbul geleneğini sürdürdü. Bu evliliği, Lale Manço da 1998 yılında yaptığı bir röportajda "Barış içinde 23 yıl" diye tanımlıyor. Evdeki birliktelikleri, iş hayatında da devam eder, Lale Manço, televizyon programlarına yönetmen ve yapımcı olarak imzasını atar. Bu beraberliğe oğulları 19 Mayıs 1981 yılında Doğukan Hazar, 24 Temmuz 1984 yılında Batıkan Zorbey katılır. Dünya çocuklarının Barış abisi, kendi çocuklarıyla da iyi arkadaş olduğunu söylemektedir. Yoğun iş programı çocuklarını ihmal etmesine asla neden olmamıştır. Çocukları için en büyük öğüdü, yaptıkları işin en iyisini severek yapmaları gerektiğidir.<br /><br />Çocukları için tek kaygısının adam gibi adam olsunlar diye dile getiriyor ve hangi meslek olursa, tornacı bile olabilirler ama kendi deyimiyle onlar için "Doğukan usta, öyle bir vida sıkar ki başka türlü sıkar" denmesini arzu ettiğini söylemektedir. Doğu ile batının sentezini yapmıştı. Ona göre, doğunun herşeyi kötü, batının herşeyi iyi doğru bir kavram değildir. Oğullarına da Doğukan ve Batıkan isimlerini koyması doğu ve batının barış içinde olması dileğinden kaynaklanmaktadır. Barış Manço'ya göre Türkiyenin de bulunduğu konumum kesin bir sınırlaması yoktur. Türkiye, doğudan bakıldığı zaman batıda, batıdan bakıldığı zaman da doğudadır. Bu konudaki duygularını ise, Japonya konserinde 20.000 Japon'un Türk bayrağı çıkartıp sallamasından televizyon başındaki 60 milyon insanın gözyaşları içinde izlemesi gibi heyecanlandığını ve gurur duyması ile ifade ediyor.<br /><br />Barış Manço yabancı ülkelerdeki çalışmaları için yaptığı değerlendirmede "Japonlar beni sahiplendiler, milyonlarca Japon konserlerime geliyor, CD'lerimi alıyor, Japonlar bende doğru birşeyler buluyor. Şarkılarımı didik didik inceliyorlar, onlardan konferanslar hazırlayıp televizyon programları yapıyorlar. Türkiyede bunun onda biri yapılmadı. Belçikada ise, onların ülkelerini tanıttığım için Liege Prensliği onur ödülü verdiler. Törene limuzin ve dört eskort ile gittik. Belçikanın en büyük gazetesi birinci sayfada yarım sayfa ayırdılar. Türkiyede 40 yıllık sanat hayatımda baş sayfaya çıkamadım" gibi serzenişte bulundu. Ne yazık ki yıllar sonra baş sayfada bulunma nedenin "ölüm" olması çok hüzünlü idi. Önemli olmaktan çok değerli olmayı tercih ettiğini söyleyen Barış Manço, duygusallığını seçtiği bir yaşam biçimi olduğunu vurgularken, kendi deyimiyle kuzey kutbunu da asla kaybetmediğini de sözlerine ekliyor. Rus romantikleriklerinden, Korsakof, Musolski ve Çaykoski den etkilenerek, evinin dekorasyonunda da romantik çağı, 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyılın başını yansıtan tarzı tercih etmişti. Türkiyedeki en uzun ve başarılı televizyon programlarını yaptı. 200' ün üstünde şarkısı ona 12 altın, platin albüm/kaset ödülü kazandırdı. Şarkılarının bir bölümü Yunanca, Bulgarca, Arapça, Farsça, Japonca, İbranice, Fransızca, İngilizce ve Flemenkçeye çevrildi. Her ülkede şarkıları çok sevildi. Kongo'daki 12-13 bin kişinin katıldığı konserde "Domates Biber Patlıcan" ı söylerken, Kongoluların koro halinde şarkıya eşlik etmeleri şarkının evrenselliği hakkında bilgi vermektedir. Bu konuya başka bir örnek de Mısır da yaşanmıştı. Barış Manço, Mısır Televizyonunda canlı yayında Dağlar Dağlar'ı Arapça söylemişti, bu programın sonunda Mısırlılar sokağa döküldüğü gibi, program da defalarca tekrarlanmıştı. En büyük arzusunun ansiklopedilerde yer almak olduğunu söyleyen ve Barış Manço müzesi kurmak isteyen Manço, " 20. yüzyılda yaşamış, o yüzyıla damgasını vurmaya çalışan bir Türküm, 20. yüzyılın Türk Müziğini yapıyorum" demektedir. Müzik ve televizyon hayatında sayısız ödüller alan Barış Manço 1991 yılında devlet sanatçısı ünvanı, yine aynı yıl Hacettepe Üniversitesi onursal doktora ünvanı, Uluslararası Teknoloji Ödülü, Japonya; Uluslararası Kültür ve Barış ödülü, Belçika Krallığı; Leopold II şövalyesi nişanı, Fransız Kültür Bakanlığı Edebiyat ve Sanat Şövalyesi nişanı, Türkmenistan Cumhurbaşkanlığı; Türkmen Vatandaşlığı ödülleri kazanmıştır.</span><span style="color: red;">1985 yılında darbe dönemlerinde bütün sanatçılar saflarını birer birer yavaşça doldururken barış manço Türkçü olduğunu ve sonunda kadar öyle kalacağını söyler<br /><br />Alparslan Türkeş barış manço nun bu konuşmasından etkilenir ve barış mançoya bir çağrıda bulunur gel yanımıza ak bozkurt sende bizdensin ama saçını kestir de gel<br />barış manço alparslan türkeşe cevabı gecikmedi<br />BAŞBUĞUM HER ZAMAN YANINIZDAYIM AMA ŞUNU UNUTMAYALIM BOZKURT HİÇ YELESİZ OLUR MU?? </span><br /><br /><span style="font-weight: bold;">Barış Manço Fransa'da bir televizyon kanalının canlı yayınına konuktur... Küstah bir spiker vardır ve Barış Manço ile dalga geçmektedir...<br /><br />Sürekli, "İşte Türk, yani barbar, vahşi vs..." demektedir... Barış Manço daha fazla dayanamaz ve spikere "yanınızda kâğıt para var mı?" diye sorar.! Bu soruya spiker şaşırır ve "evet var ama n'olacak" der... Barış Manço ısrar edince spiker cebindeki kâğıt paraları çıkartır... Bu olaydan az önce Barış Manço canlı yayında "Anahtar" adlı şarkısını söylemiştir... Bu şarkının bir bölümü şöyledir:<br />"Beş Akif- bir Saat Kulesi, iki Kule-bir Fatih, beş Fatih-bir Mevlana, İki Mevlana-bir Sinan"... (Barış Manço / Anahtar şarkısı / Darısı Başınıza Albümü / 1992)<br />Bu şarkı bir matematik sorusudur ve şarkıda adı geçen kişiler o önemdeki Türk parası olan banknotların arkasında fotoğrafı olan kişilerdir...<br />Barış Manço spikere sorar: "Bu paranızda fotoğrafı olan kişi kim?"<br />Spiker:<br />"General......." Barış Manço diğer paralardaki fotoğrafları olan kişileri de sorar, spikerin verdiği cevaplar hep aynıdır,<br /><br />"General.......", "Amiral...........", "Komutan............."<br />Spikerin bu "Falanca General, falanca Amiral, falanca Komutan" cevabından sonra, bu sefer de Barış Manço cebinden Türk paralarını çıkarır... Spikere derki:<br />"Bu parada fotoğrafı olan kişi Mehmet Akif Ersoy'dur. Şairdir...<br />Bu fotoğraftaki kişi Mevlana'dır. Düşünürdür... Bu paradaki fotoğrafı olan kişi Fatih Sultan Mehmet'dir. Adaletin sembolüdür... Bu paradaki kişi ise Atatürk'tür. "Yurtta barış, dünyada barış" diyen kişidir... Bizim paralarımız bunlar... Biz Türkler ince ruhlu, kibar, medeni insanlar olduğumuz için paralarımızın arkasına "şairlerimizin", düşünürlerimizin", "bilim adamalarımızın" fotoğraflarını bastık...<br />Siz Fransızlar kendiniz barbar, vahşi olduğunuz için paralarınızın arkasına hep savaş adamlarının fotoğraflarını basmışsınız!" der...<br /><br />Barış Manço'nun bu müthiş cevabından sonra televizyon yöneticileri canlı yayını keserler ve spikeri oradan kovarlar, başka bir spiker yerine gelir ve canlı yayın yeniden başlar, yeni spiker Barış Manço'dan ve Türklerden özür diler, programa böylece devam edilir...<br /><br />Ruhu sad mekani cennet olsun insllah .<br />alinti..</span></span><br />
</td></tr>
</tbody></table>
İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4882414915960654940.post-48372861241183178822013-01-20T11:14:00.002-08:002013-01-20T11:15:44.506-08:00Turancılığın Doğuşu <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlhvszJSEFIR3U-G8gXBMIhWFfGdUrBjbGJ7TUcgN0CpUpCF0bmM-MSlXJ5qOfXSzIxzA0xwfzHMb09Dr3kNTydf6-zLsCszBiMuAggkRDGhURKK2RPl4035Ie96gXDWZthpspFLt7Bt8/s1600/393173_397710123641102_1542538865_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlhvszJSEFIR3U-G8gXBMIhWFfGdUrBjbGJ7TUcgN0CpUpCF0bmM-MSlXJ5qOfXSzIxzA0xwfzHMb09Dr3kNTydf6-zLsCszBiMuAggkRDGhURKK2RPl4035Ie96gXDWZthpspFLt7Bt8/s1600/393173_397710123641102_1542538865_n.jpg" height="300" width="400" /></a></div>
<br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18px;" />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18px;">Avrupa devletleri 18 yüzyıldan itibaren ulusal kültür oluşturmak ve güçlendirmek için tarih yazımını bir araç haline getirmişlerdi. Göz koydukları toprakların ve burada yaşayan insanların kendileri ile geçmiş bağlantılarını ispat etmek için de tarihi bir araç olarak kullanmaya başladılar.</span><br />
<br style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18px;" />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18px;">1757’den itibaren Almanya’da Göttingen Üniversitesi’nde ciddi şekilde tar</span><span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: #333333; display: inline; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18px;">ih öğretilmeye başlandı. 1769 tarihinde ise Fransa’da College de France’da Tarih ve Ahlak Kürsüsü açıldı. (Arthur Marwick, The Nature of History, s. 36)<br /><br />Tarih yazımının tarihi (Historiografi) bir disiplin olarak ilk kez bu ülkelerde ortaya çıkartıldı. Tarih yazımı ile ulusçuluk arasındaki en sıkı bağ da ilk kez bu ülkelerin tarih düşüncelerinde formüle edildi.<br /><br />El yazmalarının araştırılması, bir kaynağın öteki kaynakla nasıl bir bağlantısının olduğunun incelenmesi ve dil bilimi alanında mükemmel yayınların yapılması sonucunu da verdi. Tarihçiler kültürel geleneklerin dil, folklor ve etnik köken gibi önemli öğelerinden etraflı bir biçimde yararlandılar. Bütün bu çalışmalar tarihi kaynakların basılıp yayınlanmasına yol açtı. (History and Historiography, Encyclopaedia of the Social Sciences 5/7-8., New York, 1957, s. 377)<br /><br />1800’lü yıllarda Orta ve Doğu Avrupa’da üç tür milliyetçi hareket görüyoruz. Bunlar Pancermenizm, Panslavizm ve Panturanizmdir.<br /><br />Prusya küçük Alman devletçiklerini birleştirerek Alman Devleti’ni ortaya çıkarmıştı. Pancermenizm; Orta Avrupa’da küçük devletçiklere bölünmüş Almanların birliğini savunan bir hareket olarak ortaya çıktığında, bu birliğin sağlanması çok sayıda Alman hanedan devletlerinin ortadan kaldırılmasını gerektirmişti. (Hans Kohn, Encyclopaedia of the Social Sciences, c. 2, s. 547)<br /><br />Alman İmparatorluğu’nun hedefi Karadeniz kıyılarına kadar uzanan büyük bir imparatorluktu. Alman çıkarlarının genişletilmesi ve Alman sömürge hareketinin desteklenmesi amaçlanmıştı. Doğal olarak bu amaç, dönemin en büyük sömürge imparatorluğuna sahip İngiltere’ye karşı bir eylemliliği içermekteydi.<br /><br />Pancermenizm, Rusya ve Fransa’ya karşı bir savunma hareketi, İngiltere ve İngiltere’nin Akdeniz ve Asya’daki sömürgelerine yönelik saldırgan bir hareket uygulamaktaydı. (Roland G. Usher, Pan-Germanism, s. 11.)<br /><br />Alman tarih tezlerinde Slavlar Hıristiyanlık dışı, Türkler Avrupa dışı görülüyordu. Milletlerin kendi kaderlerini kendilerinin tayin etme esasına dayanarak Avrupa’nın kendi ırklarına ait olduğunu öne sürüyorlardı.<br /><br />Cermen birliği peşindeki Almanya’nın desteklediği Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Ruslar yoğun bir hegemonya mücadelesine başladılar. Almanya’nın güçlenerek ortaya çıkması Rusları endişeye sevk etmişti. Bağımsız tek Slav devletini oluşturan Ruslar, Panslavizm siyaseti sayesinde Avustarya-Macaristan ve Osmanlı topraklarını yutmak üzere strateji geliştiriyorlardı. Gerek Almanlar gerekse Ruslar bu isteklerini tarihi tezlere dayandırmaktaydılar.<br /><br />Ancak Avrupa’da Turan asıllı Fin-Ogur boyları da yaşamaktaydı. Bu boylar; Bulgar, Litvan, Eston, Fin, Leton, Macar (Hungary, Mağyar) olarak Avrupa’ya yayılmış durumdaydı.<br /><br />Turancılık akımının kurucusu ve öncüsü Profesör Mathias Alexander Castren (1813-1852)’dir. (Ana Britannica, 7/309-310) Castren ülkesinde uyanan ulusal bilincin etkisinde dil ve halk bilimi çalışmaları yaptı. (Büyük Larousse, 5/2217)<br /><br />Fin Milliyetçisi olan Castren Turancılık ideolojisini savunmuş ve Ural-Altay dillerinin incelenmesine öncülük etmiştir. Castren, Sibirya’da yıllarca süren araştırmalarından sonra Ural-Altay dillerinin karşılaştırmalı olarak incelenmesine birçok önemli katkılarda bulundu. Bunların en can alıcısı, Fincenin bu dil ailesinden olduğunu bulmasıydı. Bu inançtan yola çıkarak Finlilerin Orta Asya’dan geldikleri, küçük ve soyutlanmış bir halk olmayıp, Macarlar, Türkler ve Moğollar gibi grupları içeren geniş bir toplumun parçası oldukları sonucuna vardı. 1849’da açıkladığı bu düşünceler, coşkulu bir milliyetçi olan Castren’den sonra gelen Fin milliyetçileri de benimsedi. Böylece Finlandiya’da Fince üzerine yapılan çalışmalar da büyük bir ivme kazandı. Castren 1851’de Helsinki Üniversitesi’ndeki ilk Fin Dili kürsüsüne atandı. Ertesi yıl rektör oldu (*). (Ana Britannica, 7/309-310)<br /><br />(*) Bu kürsü Castren’in araştırmalarını destekleyen Finlandiya devleti tarafından özel olarak kurulmuştur. (Büyük Larousse, 5/2217) Castren’in Finlilerin gerçek yurtları ve Turan’la bağları üzerine görüşleri Finlandiya’da hala büyük ölçüde benimsenmektedir. (Ana Britannica, 7/309-310)<br /><br />Dilbilim verilerine göre beş ana dil ailesi vardır: Bunlar Hint-Avrupa, Ural-Altay, Sami, Bantu ve Çin-Tibet dil aileleri olarak sınıflandırılmaktadırlar. (Muharrem Ergin, Türk Dil Bilgisi, s. 5-8) Altay dilleri tasnifi Castren’e aittir. (Hasan Eren, Türklük Bilimi Sözlüğü, 1.Yabancı Türkologlar, s.126-130)<br /><br />C.C.J. Bunsen de Turan sözcüğünü yalnızca bir dil ailesi anlamında kullanmanın ötesine geçerek, Turan’ı bir millet kategorisinin sıfatı olarak biçimlendirme yoluna gitmiştir. Turan kavramının Aryan ve Sami olmayan halkları tanımlamak üzere Bunsen tarafından ilk kez 1847’de kullanıldığı da kaydedilmektedir. (Turani Nepek, “Uj İdök” Lexikona, c. 12, s. 5934)<br /><br />Bunsen’in ortaya attığı bu teori Alman asıllı İngiliz dil bilimci Fredrich Max Müller sayesinde popüler hale gelmiştir. (F. Max Müller, The Science of Language, c. 1, s. 333)<br /><br />Slavlar ve Cermenler arasında eriyerek yok olacağı düşünülen Turan asıllı Macarlar arasında da milliyetçi düşünceler filizlenmeye başlamıştır. (Charles W. Hostler, “The Turks and Soviet Central Asia” The Middle East Journal, 1958, c. 12, Nu.3, s.263)<br /><br />Turan sözcüğünün kökeni İran efsanesi Avesta’da bulunmaktadır. (Maria Antonina Czaplicka, The Turks of Central Asia in History and the Present Day, s. 18-19; Vlademir Minorsky, The Encyclopaedia of Islam, c. 4, s. 878-879)<br /><br />Firdevsi’nin Şehnamesi’nde Turan hükümdarı Efrasiyap (Alp Er Tunga) ile yapılan İran savaşları anlatılır.<br /><br />Turan kelimesi Kutadgu Bilig’de de geçmektedir. Divanü Lügat it-Türk’de bu kahramanın (Alp Er Tunga) ölümü üzerine söylenen bir sagu yer almaktadır.<br /><br />İbn-i Rüşt ve Gardizi üzerinden günümüze gelebilen, aslı kayıp olan Buharalı<br />Ceyhani’nin gözlemlerinde Macarlar Türklerin bir kolu olarak gösterilmektedir. (Laszlo Gyula, The Magyars, s.193-196; C. A. MacArtney, The Magyars in the Ninth Century, s. 206-209; Ramazan Şeşen, İslâm Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, s. 132)<br /><br />Larousse’deki bilgiler göre, 9. yüzyılda Doğu’dan gelen Macarlar (Fin-Ugur) kökenli kavim Peçenekler tarafından Karpatları aşmak zorunda bırakıldı. Macarların burada düzenledikleri akınlar sonucu Arpad ulusal sülaleyi kurdu. Arpad’ın soyundan gelen Geza tüm kavimlerin egemenliğini kabul ettirdi. (Büyük Larousse, 15/7612)<br /><br />Ana Britannica’da ise Macarlar’ın Roma İmparatoru’nca yardım için çağrıldığını yazmaktadır; “Roma Germen İmparatoru Arnulf 892’de bir Fin Ugor halkı olan Macarları yardıma çağırdı.” En güçlü kabilenin başkanı olarak liderliğine seçilen Arpad, 896’da yedi Macar kabilesinin başında Tuna Havzası’nın orta kesimine egemen oldu. Arpad’ın torunlarından Geza 975’de Hıristiyanlığı kabul etti. (Ana Britannica, 21/212)<br /><br />1000 yılında Papa tarafından Saint Istvan’a gönderilen taç ile daha sonra Bizans<br />İmparatoru’nun gönderdiği taçın eklenmesiyle oluşmuş olan Macarların Kutsal Taçı üzerinde Bizans tarafından 1071’de gönderilen kısımda “Türklerin Kralı Geza’ya” ifadesi yer almaktadır. (Gyula, a.g.e., s. 210)<br /><br />Bizans İmparatoru 8. Constantine Porphyrogenitus 948-952 arasında yazdığı eserinde Macarlardan Türk, ülkelerinden Türkiye olarak söz etmektedir. Eserde “Arpad, Türklerin büyük prensi” ifadesi de yer almaktadır. (Geniş bilgi için bknz: Constantine Porphyrogenitus, De Administrando Imperio, ed. Gy. Moravcsik, trans. R.J.H. Jenkins, rev. ed., Dumbarton Oaks Center for Byzantine Studies, Washington 1967)<br /><br />Macar efsanelerinde de 13. yüzyılın başından itibaren Hun-Macar köken birlikteliği dile getirilmeye başlanmıştı. “Hunor - Magor” adı verilen efsanede Hunların ve Macarların Hunor ve Magor adlı iki kardeşten geldikleri hikâye edilmektedir. Simon Kezai’nin 1283 dolaylarında yazdığı tahmin edilen Gesta Hungarorum, 11. yüzyıl sonu 12. yüzyıl başlarına tarihlenen Anonymus’un Gesta Hungarium ve 14. yüzyıldaki Mark Kalti’nin Chronicon pictum vindobonense adlı eserlerinde, bu efsaneye Macarların kökenini açıklamak üzere yer verilmiştir. (Gyula, a.g.e., s.177-190)<br /><br />Turan kelimesinin yakın tarihte ilk olarak Macarlarca kullanıldığını görüyoruz. Minorsky, 1839 tarihinde Turan teriminin “Büyük Türk Yurdu” anlamına gelmek üzere Macarlarca kullanıldığını belirtmektedir. (Minorsky, a.g.e., s. 880-881)<br /><br />Macarlar ve Finliler’in Osmanlı Devleti’nde yaşayan Türkler ve Rusya’daki Türklerle ırki bağı vardır. Bu kavimlerin dezavantajı artık bu dilleri konuşan kardeşlerin birbirlerini anlayamayacak durumda olması yeni ve ortak bir dil geliştirilmesi zorunluluğudur.<br /><br />Turancılık akımı Finlandiya ve Macaristan üzerinden Avrupa’nın diğer bölgelerinde yaşayan Turan asıllı topluluklarda da yayılmaya başladı. Başta Lehistan (Polonya) olmak üzere, Slovenya, Litvanya gibi bölgelerde Turancılık akımı gelişti.<br /><br />1848’de Avusturya’da Macarlar, Rusya’da ise Lehler bağımsızlık için ayaklandılar. İsyanı Avusturya ve Rusya çok kanlı bir şekilde bastırdı. Bu durum, Fransız ve İngiliz kamuoyunda Rusya aleyhine büyük bir tepkinin çıkmasına sebep oldu. Macar ve Leh milliyetçilerinin liderleri Osmanlı topraklarına girerek hükümetten sığınma hakkı istediler. Sultan Abdülmecit Han, kendisine sığınan mültecileri, Rusya ve Avusturya’nın savaş tehditlerine rağmen geri vermedi.<br /><br />Polonya, Macaristan ve çevresini kapsayan bu bölgeden gelenlerin hemen hepsi iyi öğrenim görmüştü. Onların gelişi 1849'dan sonra bir seri ıslahat hareketlerine geçen Osmanlı devletinin modernleşme sürecine destekleyici olmuştur. Müslümanlığı kabul eden bu subaylar, Osmanlı ordusuna katılmış, özellikle ortak düşman olarak gördükleri Ruslara ve Avusturya’ya karşı yapılan savaşlara katılmışlardır. Büyük kısmı Kırım harbine katılarak Osmanlı kuvvetlerine güç katmıştır.<br /><br />Erdel savaşlarının efsanevi kumandanı Jozsef (Yozef) Bem, Murat Paşa adıyla Halep'e yerleşmiş, 1850'de isyan eden Araplara karşı kendisine adeta tapınan birçok subay arkadaşlarıyla birlikte savaşmış, şehit düştükten sonra mezar taşı İstanbul’dan götürülüp başına dikilmiştir.<br /><br />Albay Jozsef Kollmann Kırım savaşında Feyzi Paşa adıyla savaştı. Yüzbaşı Jozsef Taschler Kırım savaşında yarbaylığa yükseldi. György Divitsek üst teğmen olup 1864'te Osmanlı ordusunda Albay Ali Bey’i oldu. Yüzbaşı Janos Derecskey Osmanlı ordusunun İskender Paşa'sı oldu Selanik'teki Rum ayaklanmasında öldü. Macar özgürlük savaşına yarbay rütbesiyle katılan Kassel doğumlu August Ludwig Wegler Osmanlı ordusuna Albay Tevfik olarak girdi, sonra paşa oldu ve Beduinlere karşı savaşta öldü. Kssuth'un generallerinden György Kmety İsmail Paşa ismini alan Kars kalesinin kahraman koruyucusudur, 1856'da orgeneral oldu. Kırım savaşına katılıp 11 Ekim 1856'da ölen Kont Richard Gruyon'un Haydarpaşa İngiliz mezarlığındaki kitabesinde ise “Türk Paşası, Fransa'nın çocuğu, İngiltere doğumlu, fakat Macar milliyetçisi” şeklinde ifade edilmektedir. Macar özgürlük savaşının başçavuşlarından Sandor Farkas, Harbiye'de uzun yıllar hocalık yaparak, Macar Osman Paşa adını aldı.<br /><br />O zaman Osmanlı hizmetinde bulunan yüksek rütbeli subayların bazıları: Murat Paşa “Josef Bem”, İskender Paşa “Antoni İlinski”, Muzaffer Paşa “Wlatyslaw”, Rüstem Bey, Şahin Paşa “Felis Breanski”, Mehmet Sadık Paşa “Michal Czaykowski”, Mahmut Hamdi Paşa “Sygmunt Fremt”, Nihat Paşa “Seweryn Bielinski”, Arslan Paşa “Lutrik Bystzowski”, Sefer Paşa “Wlatyslaw Koscielski”, Mehmet Ali Paşa “Karol Defroi-Karl Detrois” ve Ömer Paşa “Michal Latos” (*).<br /><br />(*) Macarlar Turancılık araştırmalarını geliştirmek için 1870’de Budapeşte Üniversitesi’nde bir Türkoloji bölümü kurmuşlardır.<br /><br />1910 yılında siyasetçi ve tarihçi Kont Pal Teleki önderliğinde Budapeşte'de Turan Cemiyeti (Turanî Tarsasag) kuruldu. Birçok ünlü toplumsal şahsiyeti, bilim adamlarını ve ulusçu şairleri kapsayan cemiyetin amacı “Avrupa'dan Asya'ya, Deveny'den Tokyo'ya kadar Turan'ı aramak”, “kardeş uluslar arasında birliği sağlamak ve Turancı birlik bilincini yaygınlaştırmak” idi. (Tarık Demirkan, Macar Turancıları, s. 27-28) “Turancılığın, yani Macar olmanın birinci ödevi (...) Turan ülküsünü öğrenmek ve bunu yaymak” idi. (Demirkan, a.g.e., s. 27-28) Macar Turan Cemiyeti 1913'ten itibaren Turan adlı bir dergi yayımladı. 1920'de dokuz Turancı cemiyet ve birliğin katılımıyla Macaristan Turan Federasyonu (Magyarorszag Turanî Szövetseg) kuruldu.<br /><br />Turancılar 1941 yılında Macaristan’da iktidara yükselmiş, Pal Teleki Başbakan olmuştur. Macarların 2. Dünya Savaşı’nda ürettikleri tankın adı da Turan’dı. (Daha fazla bilgi için; Nizam Önen, Turancı Hareketler-Macaristan ve Türkiye (1910-1944), A.Ü.S.B.E. Doktora Tezi, Ankara 2003)</span><br />
<span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: #333333; display: inline; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18px;">ALINTI: https://www.facebook.com/photo.php fbid=397710123641102&set=a.101336089945175.2489.101291016616349&type=1&theater</span><br />
<span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: #333333; display: inline; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18px;"><br /></span>İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4882414915960654940.post-24008397939967386362012-02-03T23:14:00.001-08:002015-04-17T00:39:15.854-07:00Şamanizm<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSGVmwDcGhZ9GVllNsEW9QUMkzeaFhnbbn666eHaDEBVkflZxXF_QeMs3-nMUaWm7Ok5EL8kfH8IRC3IjFrWcajgKBMeQh8KoBlYcuF0LmePnj0F_gv-39p5-far_lweQvitFwtPw7IF0/s1600/%C5%9EAMAN1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSGVmwDcGhZ9GVllNsEW9QUMkzeaFhnbbn666eHaDEBVkflZxXF_QeMs3-nMUaWm7Ok5EL8kfH8IRC3IjFrWcajgKBMeQh8KoBlYcuF0LmePnj0F_gv-39p5-far_lweQvitFwtPw7IF0/s1600/%C5%9EAMAN1.jpg" height="295" width="400" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSu0YvDHtF2zB0wRElE4CBpnipTbvZq0IuS6fXzqXa7h_9X4RwGX19GlgS-OFUa-6tSW59CvzxCEAKOOf25i3-IH1pTTfXQ7muA5wkJ23EzHek6OirjuuLv5UuCyZ-DZDlVw8wJaddzS8/s1600/%C5%9EAMANDAVULU.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSu0YvDHtF2zB0wRElE4CBpnipTbvZq0IuS6fXzqXa7h_9X4RwGX19GlgS-OFUa-6tSW59CvzxCEAKOOf25i3-IH1pTTfXQ7muA5wkJ23EzHek6OirjuuLv5UuCyZ-DZDlVw8wJaddzS8/s1600/%C5%9EAMANDAVULU.JPG" height="400" width="400" /></a></div>
<span style="background-color: white; color: grey; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 14px; text-align: left;"><br /></span>
<span style="background-color: white; color: grey; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 14px; text-align: left;"><b>ŞAMANİZMLE İLGİLİ YALAN-YANLIŞ TÜM BİLGİLERİ BULUP YAYINLAMAYA DEVAM EDECEĞİM...İSMET ÇABUK</b></span><br />
<span style="background-color: white; color: grey; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 14px; text-align: left;"><b><br /></b></span>
<span style="background-color: white; color: grey; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 14px; text-align: left;">Şamanizm terimi, daha ziyade Sibirya, Moğolistan ve komşusu olan coğrafyada yaşayan halkların doğa kültüyle karakterize edilen dinlerine göndermektedir.</span><br />
<br />
<span style="background-color: white; color: grey; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 14px; text-align: left;">Şamanizm, esas olarak avcı toplumlarında bulunan bir düşünce tarzıdır. Bu anlayışta, hayvanların ve bitkilerin bir takım 'ruh'lar barındırdığına ve bu ruhların doğaya can verdiğine (hayvanların ür</span><span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: grey; display: inline; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 14px; text-align: left;">emesi, bitkilerin büyümesi, yağmurun yağması, şimşeklerin çakması, vb.) ya da tam tersine ölüme götürdüğüne inanılmaktadır. Şamanlar, belirli anlarda (törenler) transa girerek bu ruhlarla temasa geçme yeteneğine sahip kişilerdir.<br /><br />Dortier'e (2000) göre, şamanizm, evrimci antropologlar tarafından insanlığın, totemizmin ardından gelen ilk dinlerinden biri sayılmıştır. Bazı yazarlar samanların trans halini merkeze alan açıklamalar yapmış ve şamanlar, akıl hastalarına, trans halleri de histeri veya epilepsi krizlerine benzetilmiştir. Ancak daha yakın yıllarda, trans halinin mizansen yanı üstünde durulmuş ve transın, diğer insanları etkilemeye yönelik bir gösteri olduğu vurgulanmıştır. Bazı yazarlar, trans halini, uyuşturucu özelliği bulunan ve halüsinasyon yaratan çeşitli bitkilerin kullanımına bağlamıştır. Diğer bazıları da, mağaralardaki prehistorik resimlerle şamanlar arasında ilişki kurmuştur.<br /><br />Şamanizm zaman içinde bir anlam genişlemesine uğramıştır. Nitekim, coğrafyası büyümüş, kehanette bulunma, hastaları iyileştirme ve benzeri bir dizi sihirsel-dinsel pratikleri de içerecek şekilde kapsamı genişlemiştir. Dortier, günümüz Batı dünyasında geleneksel yaşam sanatı ve bilgileri çerçevesinde bir 'şamano-manyak' modasının yayıldığını, atavi pratiklerin bilgisine ve psişik keşif kapasitesine sahip samanların yeniden itibar kazandığını öne sürmektedir</span><br />
<span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: grey; display: inline; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 14px; text-align: left;"><br /><b>Şaman Kimdir? Kimler Şaman Olabilir?</b><br /><br /><br />Şaman dininin ayin ve törenlerini yapan, ruhlarla insanlar arasında aracılık eden kişiye Şaman denir. Şaman sözcüğü Türkçe kökenli değildir. Türkler Şaman yerine kam sözcüğünü kullanırlardı. Avrupa'da 18.yüzyılda kabul edilen Şaman sözcüğü, Rusların, Kuzey Sibirya'da Tunguzlardan öğrendiği bir sözcük. Aslında bu sözcüğün kökeni hâlâ tartışmalı. Bazı bilim adamları sözcüğün Pali dilinde bulunan "şamna" olduğunu, Sanskritçe'de bulunan "çramana" ile aynı kökten geldiğini ileri sürüyorlardı. Bazıları da bu sözcüğün Mançu ' ca olduğunu,"zıplayan,dans eden" anlamına geldiği görüşündeler. Bir başka teori de Şaman sözcüğünün Buda inanışına ait bir sözcük olduğudur. Firdevsi'nin sehname'sinde geçen "Semen" (Buda rahibi) sözcüğü dolayısıyla Şaman sözcüğünün Hindistan kökenli olduğu söylenir.<br /><br />Kasgarlı Mahmut'tan öğrendiğimize göre kamlar, Müslüman Türkler zamanında da unutulmuş değil. Divan-i Lugat-it Türk'te "Kamlar kamik arvisti: kamlar (ayin sırasında) anlaşılmayan bir takım sözler söyledi." gibi cümlelere rastlanmaktadır. Benzer biçimde Balasagunlu Yusuf Has Hacib, "Kutadgu Bilig" adli eserinde kamlarla hekimleri (otacıları) bir tutmuş, ikisini de insanlar için yararlı isler yapan kişiler olarak göstermişti. Bir yerde söyle der: "Kerek tut otaçi, kerek kam, öligligke her giz asig kilmaz em. (Gerek hekim tut, gerekse kam, eceli gelene ilaç fayda etmez.)<br /><br />Şaman (kam), tanrılar ve ruhlarla insanlar arasında aracılık yapma gücüne sahip olan kişidir. İnsan, ufak tefek ruhlara, aileyi koruyan ateş ve iyi yer-su ruhlarına bizzat kurbanlar ve saçılar sunabilirse de, kuvvetli, hele kötü ruhlara doğrudan başvuramaz. Kötü ruhlar insanların en büyük düşmanlarıdır. İnsanlara ve hayvan sürülerine hastalık göndermek suretiyle kurban isterler. Bunların istediklerini yerine getirmek gerekir. İnsanlar onların ne istediklerini bilmezler. Ne istediklerini ancak gücünü göklerden ve atalarının ruhlarından alan Şamanlar bilir.<br /><br />Şamanlık bilgisi öğrenmekle elde edilemez. Şaman olmak için belli başlı bir Şamanın neslinden olmak gerekir. Kimse Şaman olmayı istemez, ancak geçmiş ataların ruhundan biri, Şaman olacak torununa musallat olur; onu Şaman olmaya zorlar. Bu hale Altaylılar "töz basıp yat" (ruh basıyor) derler. Ata ruhu musallat olan adam Şamanlığı kabul etmezse deli olur. </span><br />
<span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: grey; display: inline; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 14px; text-align: left;"><span style="color: black;"><br /></span></span>
<span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: grey; display: inline; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 14px; text-align: left;"><span style="color: black;"><b>BİR BAŞKA YORUM</b></span></span><br />
<span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: grey; display: inline; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 14px; text-align: left;"><span style="color: black;"><b><br /></b></span></span>
<span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: grey; display: inline; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 14px; text-align: left;"><span style="color: black;">Atsız Ata'nın yorumu </span><br style="color: black;" /><br style="color: black;" /><span style="color: black;">Şamanizm, ata ruhlarına, doğa varlıklarına tapınmaya dayanan eski bir Asya dinidir. Aslında bir dinden ziyade, temel ilkesi ruhlara, cinlere, perilere emir vermek, gelecekten haber almak düşüncesi olan bir çeşit sihirdir. Eskiçağ ve Ortaçağ’daki çok yaygın olan sihirlerden farkı, onların kişisel olmalarına karşılık, şamanlığın başta Orta Asya ve Kuzey Asya halkları olmak üzere, Tunguzlar’da, Moğollar’da, Mançular’da, Laponlar’da, Eskimolar’da, Vogullar’da, Ontiyaklar’da, Samoyedler’de, Kafkaslar’da, Hindistan’da, Çin’de, Japonya’da, Endonezya’da, Malezya’da, Polinezya’da, Avustralya’da, Büyük Okyanus’un öbür adalarında, Alaska’da, Grönland ve İzlanda’da, Kuzey Amerika’da, Guyana’da, Amazon bölgesinde ve Afrika’nın birçok yerinde (ufak tefek ayrılıklar bir yana) temel ilkeler değişmemek koşuluyla az yada çok kalabalık cemaat’ın bulunmasıdır. Şamanlığın ne zaman ortaya çıktığı, ne gibi değişiklikler geçirdiği kesin olarak bilinmemektedir.</span><br style="color: black;" /><br style="color: black;" /><span style="color: black;">Tarih ve din bilimi açısından, Şamanizmin doğuşu ve kaynağı gibi, “şaman” sözcüğünün de nereden geldiği, nasıl bir anlam taşıdığı kesin olarak belirlenememiştir.</span><br style="color: black;" /><br style="color: black;" /><br style="color: black;" /><span style="color: black;">Bu konuda üç farklı görüş öne sürülmektedir;</span><br style="color: black;" /><br style="color: black;" /><span style="color: black;">1) Şaman kavramı, Hindistan’daki Pali dilinde “ruhlardan esinlenen kişi” anlamına gelen “samana” sözcüğünden türemiştir,</span><br style="color: black;" /><br style="color: black;" /><span style="color: black;">2) Şaman kavramının kaynağı, Sanskritçe’de “budacı rahip” anlamına gelen samana sözcüğüdür,</span><br style="color: black;" /><br style="color: black;" /><span style="color: black;">3) Şaman kavramı, Mançu dilinde “oynayan zıplayan, bir iş görürken sürekli olarak hareket eden” anlamındaki saman kavramından gelir.</span><br style="color: black;" /><br style="color: black;" /><span style="color: black;">Şaman, Gök Tanrı tarafından bu göreve getirildiğine (güçlerle donatıldığına), Tanrı ile insanlar arasında aracı olduğuna, bazı tanrısal nitelikler, gizli bilgiler taşıdığına inanır.</span><br style="color: black;" /><br style="color: black;" /><span style="color: black;">Şaman her şeyden önce, kendi özel yöntemiyle ulaştığı “kendinden geçme” (vecd) durumunda, ruhunun göklere yükselmek, yeraltına inmek ve oralarda dolaşmak için bedeninden ayrıldığını hisseden bir “aşkınlık” (trans) ustasıdır. Bütün samanların derin sezgileri, geniş düş güçleri vardır. Derin bir coşkunluğa kapılarak kendinden geçer, bütün gökleri, yeraltı dünyasını gezdiğine, ruhların yaşayışlarını gördüğüne, bütün gizli alemleri dolaştığına inanır. Şaman vecd sırasında, ruhları egemenliği altına alarak, ölüler, doğa ruhları (cinler-periler) ve şeytanlarla ilişki kurar. Böylece ruhlar ve tanrılar dünyasıyla doğrudan ve somut ilişkilere girişen şaman, bir çok ruha sahip olur. Çoğunlukla hayvan biçiminde düşünülen söz konusu ruhlar, Sibirya halklarında ve Altay’larda ayı, kurt, geyik, tavşan, çeşitli kuşlar, (özellikle kartal), baykuş, karga suretinde görünebilirler. Ayrıca, büyük böcek, ağaç, toprak, ateş olarak ta ortaya çıkabilirler. Şaman, gerektiğinde bütün yardımcı ruhları dünyanın dört bucağında bile olsalar çağırabilir. Bu çağrıyı davul veya tefini çalarak yapar.</span><br style="color: black;" /><br style="color: black;" /><span style="color: black;">Şamanlık sonradan kazanılan bir görev değildir ; şaman olacak kimsenin, bir şamanın soyundan gelmesi gerekir. Şaman olmak için gerekli belirtileri taşıyan çocuk, belirli bir yaşa gelince eski bir şamanın eğitimine bırakılıp gerekli ön bilgileri edinir. Şamanın denetimi altında bir sınavdan geçtikten sonra şamanlık yetkisi alıp dinsel tören, bayram şöleni, kurban töreni, dua okuma v. b. görevlere başlar. Şaman bu görevler sırasında ; her parçası, üzerine takılan her maddesi, her şekli ayrı bir varlığın sembolü olan garip (özel ) giysiler, külahlar giyer, maske takar ve yine özel bir şekilde hazırlanmış davulunu ya da tefini çalar. Kendinden geçinceye, başka bir deyişle, tanrılarla ve ruhlarla temas sağlayıncaya kadar zıplar, sıçrar, garip sesler, hayvan sesleri çıkarır, söylenir, yalvarır, yerlerde sürünür, bazen de bayılarak düşer. Şamanın okuduğu “hayır dualar”a alkış denir, şamandan alkış alan bir kimse dileklerinin yerine geleceğine inanır.</span><br style="color: black;" /><br style="color: black;" /><span style="color: black;">Bu konularda en ciddi çalışmalar yapan araştırmacılar ; Orta ve Kuzey Asya topluluklarında dinsel yaşamın daha çok “şaman” çevresinde yoğunlaştığını, fakat bu durumun bütün dinsel etkinlikleri şamanın yönettiği anlamına gelmediğini, bazı yerlerde tanrılara kurban sunucuların “şaman” olmadıklarını, aile reislerinin bile bu işi yapabildiklerini, her sihirle uğraşanın “şaman” sayılmadığını, hastalara şifa vermenin samanlığın temel özelliklerinden biri olmakla birlikte, her şifa sunucunun da şaman olmadığını öne sürmektedirler.</span><br style="color: black;" /><br style="color: black;" /><span style="color: black;">Şamanizmde tanrılar “iyilik” ve “kötülük” tanrıları olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Ruhlar da tanrılar gibi iyi ve kötü ruhlar olarak vasıflandırılırlar. Eski Türkler’de iyi ruh “Bay Ülgen”, kötü ruh “Erlik” diye adlandırılmıştır. “Bay Ülgen” aynı zamanda iyi ruhların başında bulunan, onlara emir veren bir tanrıdır.</span><br style="color: black;" /><br style="color: black;" /><span style="color: black;">Şamanizmde törenler de genel olarak ikiye ayrılmaktadır ; belirli günlerde yapılanlar veya önceden belirlenmemiş törenler. Bu törenlerde, çeşitli halkların inanç, gelenek ve göreneklerine göre farklılıklar olmakla birlikte mutlaka kurban adeti vardır. At ve koyun dışında kan akıtılarak sunulan kanlı kurban bilinmemektedir. Kutsal sayılan bir yere bir değere bir şey sunmak, eşya adamak, şamanın davuluna, kutsal ağaçlara bez bağlama ; çeşitli maddelerden yapılan tanrı tasvirlerine (töz, ongon, tangara, eren ) yemek sunma, ateşe içki dökme ya da atma kansız kurbandır. Kansız kurbanların bir başka biçimi de ruhlara adanıp kırlara salıverilen hayvanlardır. Samanlıkta kurbansız tören de, törensiz kurban da yoktur.</span><br style="color: black;" /><br style="color: black;" /><span style="color: black;">Şamanizmin bütün çeşitlerinde tanrı-doğa-insan arasında sürüp giden kopmayan bir bağlantının bulunduğu inancına rastlanır. Bu yaygın inanca göre tanrılar insanları yönetimleri altındaki ruhlarla etkilerler: Bir tanrı insana doğrudan buyruk göndermez, gerekli yasakları koymaz. Bütün tanrılar çeşitli maddelerden yapılan eşyalarla tasvir edilir. Bunlar bazı yerlerde altından, keçeden, paçavradan yapılmış olabilir.</span><br style="color: black;" /><br style="color: black;" /><span style="color: black;">Şamanlığın başka bir özelliği de edebiyat alanındaki etkisidir. Orta Asya halklarından Buryatlar arasında şamanlar zengin bir sözlü destan edebiyatının koruyucuları olmuşlardır. Yakutlar’da halkın kullandığı sözcük sayısı 4000’i geçmezken şamanların sözcük dağarcığı 12. 000’dir.</span><br style="color: black;" /><br style="color: black;" /><span style="color: black;">İlk olarak XIII. y.y. da kullanılmış olan şaman sözcüğünün eski Türkler tarafından kullanılmadığını öncelikle belirtmek gerekir. Eski Türkler’de şaman sözcüğü yerine “Kam” sözcüğü kullanılmıştır. Eski Türkler’de dini törenleri yöneten kişiye “Kam” denildiği, eski Çin kaynaklarından anlaşılmaktadır.</span><br style="color: black;" /><br style="color: black;" /><span style="color: black;">Altay Türkleri’nin günümüzde <b>“şaman”</b> anlamında kullandıkları <b>“Kam”</b> sözcüğü, araştırmacılara göre en az 5. y.y.’dan bu yana yaşamaktadır.</span><br style="color: black;" /><br style="color: black;" /><span style="color: black;">Uygurlar (8. - 11. y.y.) da ise <b>“Kam” </b>sözcüğünün <b>“din adamı”</b> anlamında değil, büyücü, sihirbaz anlamında kullanıldığı bilinmektedir.</span><br style="color: black;" /><br style="color: black;" /><span style="color: black;">Uygurca’da “şaman”, “hastalıkları gideren, acıları dindiren, çılgınlıkları, saraları yatıştıran, hastalara ilaç yapan kimse” anlamında, “otacı” diye anılmıştır. Çin kaynaklarına göre, Kırgızlar’da şamanın adı Gan’dır. Altaylılar şamana Kam, kamların yönettikleri törenlere de “kamlama” demişlerdir. Moğolca’da şamanın karşılığı ise Böge’dir. Fakat Orkun yazıtlarında ve ele geçen Göktürkçe yazılı metinlerde ne “din adamı” anlamında, ne de “şaman” anlamında Kam sözcüğüne rastlanmadığı gibi, hiçbir belgede şamanlıkla ilgili açıklamalara rastlanmamıştır.</span><br style="color: black;" /><br style="color: black;" /><span style="color: black;">Bütün bunlarla birlikte, bozkırlar alanındaki dinsel inançların samanlığa bağlanması bir gelenek (alışkanlık) haline gelmiş ve Eski Türk dininin temel niteliğini oluşturduğunda bir hemfikir (görüş birliği) oluşmuştur. Buna etken, 19. y.y.ın ikinci yarısında özellikle Rus araştırmacıların Sibirya’da yaşayan Türkler arasında yaptıkları incelemelerdir.</span><br style="color: black;" /><br style="color: black;" /><span style="color: black;">Gerçek şamanlığın eski Türk topluluklarında görülen tanrılarla ve yer-su inançlarıyla ilgisi olmadığı görülmektedir. Bazı Rus ve Türk araştırmacıları (bu arada Ziya Gökalp) şamanlığı, Türkler’in islamdan önce bağlı oldukları din saymışlardır. Onlara göre günümüzdeki Yakutlar arasında varlığını sürdüren şamanlık eski Türkler’in de diniydi. Fakat daha yeni arştırmalar şamanlığın Türkler’e özgü olmayıp bütün Asya’ya yayıldığını ( Samoyedler’den Endonezya adalarına kadar ) ve Amerika kızılderili kültürlerinde de benzerlerine rastlanan bir sihir sistemi olduğunu göstermektedir. Eldeki tarih belgelerine göre birçok Asya halkında görülen samanlık Moğol istilasından sonra Türkler arasında yayılmıştır. Bundan önceki belgelerde Türk tarihinde şamanlıkla ilgili bir belge bulunmamaktadır. Bu yüzden Göktürkler’in dini samanlık değil, benzerine Çin’de ve Japonya’da rastlanan ikici ve uyumcu bir Gök-Yer dinidir.</span><br style="color: black;" /><br style="color: black;" /><span style="color: black;">Şamanlığın eski Türk topluluklarının diniyle bir ilgisi olmamasına rağmen, arada şaşırtıcı benzerlikler bulunması doğal sayılmalıdır. Şamanlığın temel özelliği, yayıldığı bölgelerdeki halkın ruh dünyasına kolayca uyarlanabilmesidir. Şamanlıktaki vecd (kendinden geçme), ruhun tanrılarla ilişki kurması konusunda eski Türk topluluklarında, doğada varsaydıkları gizemli güçleri adamakıllı istismar etmiştir. Bu durum, özellikle atalar kültünün, kartal inancının, demirciliğin ve at kurban etmenin şamanlığa özgü bir nitelik taşımasında görülür. Böylece şamanlık eski Türkler’in inançlar sistemini yavaş yavaş işlemeyi başarmış, zaman içinde bir “din” sağlamlığına ulaşmıştır.</span>
</span><br />
<span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: grey; display: inline; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 14px; text-align: left;"><br /></span></div>
İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4882414915960654940.post-20866184690247149792012-01-16T16:45:00.000-08:002012-01-16T16:47:21.918-08:00Türk Piramitleri ve Uygur Türkleri<iframe width="480" height="360" src="http://www.youtube.com/embed/FheirkfDS3k" frameborder="0" allowfullscreen=""></iframe>İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4882414915960654940.post-50590732068465492022012-01-03T14:44:00.001-08:002021-08-14T09:36:30.171-07:00Hayat Ağacı Bilgeliği<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div style="color: grey; font-family: "Lucida Grande", "Lucida Sans Unicode", "Lucida Sans", Verdana, Arial, sans-serif; line-height: 1.75em; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; padding: 0px;"><span style="background-color: white;"><a href="http://uqusturk.files.wordpress.com/2011/05/hayat-ac49facc4b11.jpg" style="color: black; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; margin: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; padding: 0px;" wrc_done="true"><img alt="" class="alignleft size-full wp-image-536" src="http://uqusturk.files.wordpress.com/2011/05/hayat-ac49facc4b11.jpg?w=600" style="border-bottom-style: none; border-color: initial; border-image: initial; border-left-style: none; border-right-style: none; border-top-style: none; border-width: initial; border: none; display: inline; float: left; margin-bottom: 2px; margin-left: 0px; margin-right: 7px; margin-top: 0px; margin: 0px 7px 2px 0px; padding-bottom: 4px; padding-left: 4px; padding-right: 4px; padding-top: 4px; padding: 4px;" title="Hayat Ağacı" /></a></span></div><h1 style="font-family: "Lucida Grande", "Lucida Sans Unicode", "Lucida Sans", Verdana, Arial, sans-serif; font-weight: normal; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; margin: 0px 0px 1.5em; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; padding: 0px; text-align: justify;"><span style="background-color: white; font-size: x-small;">Yeryüzünün her yönünü gösterircesine büyüyen budaklarında çıkan kahverengi tomurcuklar, ardından açılan yemyeşil yaprakların ülkesi ağaç, dünya üzerinde insanoğlundan çok daha eski bir varlığa sahiptir… Üç yüz bin yıl önce ortaya çıkan ilk çağcıl kişiler, karşıtlıklar felsefesini bile kıskandıracak biçimde ağacın gökyüzünden vuran yıldırımla ateşin kaynağı olduğunu öğrenir. Bu ateşin kaynağı ise ölüm üzerinden insanoğluna sağlanan hayat sıcaklığıdır aslında …</span></h1><h1 style="font-family: "Lucida Grande", "Lucida Sans Unicode", "Lucida Sans", Verdana, Arial, sans-serif; font-weight: normal; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; margin: 0px 0px 1.5em; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; padding: 0px; text-align: justify;"><span style="background-color: white; font-size: x-small;">Zaman içerisinde kişioğlu, ağacın yalnızca odun olmadığını, aynı zamanda uzak bir seyahat esnasında yorucu sıcaklıktan bunalan bir yolcu için, o an gerçekten hayat suyu kadar değerli gölge anlamını ifade ettiğini de öğrenmiştir. Bu da ağacın hayat üzerinden hayat serinliğini sağlamasıdır …</span></h1><h1 style="font-family: "Lucida Grande", "Lucida Sans Unicode", "Lucida Sans", Verdana, Arial, sans-serif; font-weight: normal; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; margin: 0px 0px 1.5em; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; padding: 0px; text-align: justify;"><span style="background-color: white; font-size: x-small;">Ağacın kışın yanarak, yazın ise tüm yeşillik gücüyle yaşayarak kişiye sıcaklık ve serinliğin kaynağını oluşturması kişioğlunun, zaman zaman kendisine hakkından gelinmesi gereken bir düşman olarak algılanmasına kadar varacak doğayla tanışması yolunu açmıştır belki de …</span></h1><div style="color: grey; font-family: "Lucida Grande", "Lucida Sans Unicode", "Lucida Sans", Verdana, Arial, sans-serif; line-height: 1.75em; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; padding: 0px; text-align: justify;"><span id="more-535" style="background-color: white; font-size: x-small; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; margin: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; padding: 0px;"></span></div><h1 style="font-family: "Lucida Grande", "Lucida Sans Unicode", "Lucida Sans", Verdana, Arial, sans-serif; font-weight: normal; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; margin: 0px 0px 1.5em; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; padding: 0px; text-align: justify;"><span style="background-color: white; font-size: x-small;">Bir ustanın elinde yine karşıtlıklar silsilesinden geçerek ölüm üzerinden başka bir biçime bürünmesi ve böylece yeni bir yaşam anlamını bulması da ağaca, insan dünyasında sahip olduğu dönüşüm içinde aslında manevi anlamda ölümsüzlük, ustanın düşüncelerine ise sanatsal sonsuzluk boyutunu katmaktadır.</span></h1><h1 style="font-family: "Lucida Grande", "Lucida Sans Unicode", "Lucida Sans", Verdana, Arial, sans-serif; font-weight: normal; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; margin: 0px 0px 1.5em; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; padding: 0px; text-align: justify;"><span style="background-color: white; font-size: x-small;">Dünyanın çoğu kültüründe önemli bir yere sahip ağaç, hayat ağacı ya da onun daha az oranda bilinen ölüm ağacı (hayat ağacının köklerinin yukarı doğru baktığı biçimi) kültleri biçiminde varlığını sürdürmektedir. Aslında bu iki inanış biçimi de Kamlık inancında Dünya ağacında birleşmektedir, çünkü bu ağaçta hem yaşam hem de ölüm bir aradadır. Zaten karşıtlıklar birlikteliğinin ifadesi olan ağaç dünyanın birçok eski kültüründe yer aldığı mitolojik boyuttan inanç vadisine inerek örneğin tektanrılı dinlerde iyilik ve kötülük anlayışına dayalı bilginin öğrenilme kaynağı olarak karşımıza yeniden çıkmaktadır. Bu haliyle hayat ağacı bir anlamda bilge ağacı duruma gelerek Havva ya da Eva olarak biçimine dönüşerek onun üzerinden varlığına devam etmektedir. Ağacın meyvesine dokunduğuna inanılan Eva sözcüğünün anlamının “hayat” olması bu bakımdan çok anlamlıdır aslında…</span></h1><h1 style="font-family: "Lucida Grande", "Lucida Sans Unicode", "Lucida Sans", Verdana, Arial, sans-serif; font-weight: normal; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; margin: 0px 0px 1.5em; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; padding: 0px; text-align: justify;"><span style="background-color: white; font-size: x-small;"><a href="http://uqusturk.files.wordpress.com/2011/05/182084_187317481308775_128458183861372_460730_2382596_n.jpg" style="color: black; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; margin: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; padding: 0px;" wrc_done="true"><img alt="" class="alignright size-thumbnail wp-image-538" height="263" src="http://uqusturk.files.wordpress.com/2011/05/182084_187317481308775_128458183861372_460730_2382596_n.jpg?w=197&h=263" style="border-bottom-style: none; border-color: initial; border-image: initial; border-left-style: none; border-right-style: none; border-top-style: none; border-width: initial; border: none; display: inline; float: right; margin-bottom: 2px; margin-left: 7px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; margin: 0px 0px 2px 7px; padding-bottom: 4px; padding-left: 4px; padding-right: 4px; padding-top: 4px; padding: 4px;" title="182084_187317481308775_128458183861372_460730_2382596_n" width="197" /></a> Türklerde de tarihin derinliklerinden beri inanışların odağını, masal ve destanların konusunu ve hayatın beşiğini oluşturmuştur. Ağaç Türk kültür yaşantısının içerisinde her baharın gelmesiyle dirilen ve her güzün gelmesiyle sönen sonsuz bir hayat sürecini temsil etmekteydi. Belki de hayat ağacı olarak bilinen inanışın özünde bu dünya görüşü yatmaktadır, hayatın sonsuzluğu …</span></h1><h1 style="font-family: "Lucida Grande", "Lucida Sans Unicode", "Lucida Sans", Verdana, Arial, sans-serif; font-weight: normal; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; margin: 0px 0px 1.5em; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; padding: 0px; text-align: justify;"><span style="background-color: white; font-size: x-small;">Türklerde ağaç kutsaldı, ağaç yeşil doğanın simgesiydi. Doğa ise hayatın zaten özüydü…</span></h1><h1 style="font-family: "Lucida Grande", "Lucida Sans Unicode", "Lucida Sans", Verdana, Arial, sans-serif; font-weight: normal; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; margin: 0px 0px 1.5em; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; padding: 0px; text-align: justify;"><span style="background-color: white; font-size: x-small;">Güçlü kökleri, geçmişi ve ataları, güçlü gövdesi şimdiki zamanı ve insanların şu anki yaşamını, güçlü budakları ise geleceği ve gelecek kuşakları, gelişmeyi temsil etmekteydi, hayat ağacının. Ağacın bütün üç kısmı da, daha doğrusu evrendeki üç dünya da aslında birbirine eşit bir denge üzerine bağlıydı ve birindeki bozulma hayat ağacının kendisinin de yok olmasına neden olabilirdi …</span></h1><h1 style="font-family: "Lucida Grande", "Lucida Sans Unicode", "Lucida Sans", Verdana, Arial, sans-serif; font-weight: normal; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; margin: 0px 0px 1.5em; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; padding: 0px; text-align: justify;"><span style="background-color: white; font-size: x-small;">Yani, geçmişi olan kişiler yalnızca, bugünü yaşadıktan sonra geleceğe doğru uzanabilirdi ve yalnızca geleceği olan kişiler hem kendilerini hem de atalarını anılarında yaşatabilirdi.</span></h1><h1 style="font-family: "Lucida Grande", "Lucida Sans Unicode", "Lucida Sans", Verdana, Arial, sans-serif; font-weight: normal; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; margin: 0px 0px 1.5em; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; padding: 0px; text-align: justify;"><span style="background-color: white; font-size: x-small;">Genel olarak tarihsel bir perspektiften bakıldığında Türklerin yaşadığı bölgeler iklim ve çevre olarak ne tamamen kurak ve örtüsüz ne de tamamen buzul ve soğuktur. Bunun yerine ağaçların meydana getirdiği “yişler” her zaman yaşantımız ve dolayısıyla da kültürümüzle iç içeydi. Ağaçlar sosyal hayatımıza bile biçimlendirmiştir, denilebilir. Türklerde kan kardeşliğinin yanı sıra ağaç kardeşliği müessesesinin varlığı işte buna en iyi örnektir. Bu kurumun temelinde ise hayat ağacı kültü yatmaktaydı. Bu inanış ise her ne kadar basit gelebilse de aslında ekolojik denge bakımından oldukça işlevseldi. Çünkü bu inanışlar üzerinden kişiler hayatın kaynağı olan ağaçları satış için kesmezdi, gereksiz yere yakmazdı. Her bir soy, kardeşliğinin dayandığı ve kutsal hayat ağacı olarak kabul ettiği ağaç cinsini asla kesmezdi, bu ise genel anlamda ağaçların korunmasına hizmet etmekteydi.</span></h1><div class="wp-caption alignleft" id="attachment_539" style="border-bottom-color: rgb(221, 221, 221); border-bottom-left-radius: 3px; border-bottom-right-radius: 3px; border-bottom-style: solid; border-bottom-width: 1px; border-image: initial; border-left-color: rgb(221, 221, 221); border-left-style: solid; border-left-width: 1px; border-radius: 3px; border-right-color: rgb(221, 221, 221); border-right-style: solid; border-right-width: 1px; border-top-color: rgb(221, 221, 221); border-top-left-radius: 3px; border-top-right-radius: 3px; border-top-style: solid; border-top-width: 1px; border: 1px solid rgb(221, 221, 221); color: grey; float: left; font-family: "Lucida Grande", "Lucida Sans Unicode", "Lucida Sans", Verdana, Arial, sans-serif; margin-bottom: 10px; margin-left: 10px; margin-right: 10px; margin-top: 10px; margin: 10px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 4px; padding: 4px 0px 0px; text-align: center; width: 235px;"><span style="background-color: white; font-size: x-small;"><a href="http://uqusturk.files.wordpress.com/2011/05/iskit-kurganlarc4b1ndan-altc4b1n-alc4b1nlc4b1k.jpg" style="color: black; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; margin: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; padding: 0px;" wrc_done="true"><img alt="İskit kurganlarından altın alınlık" class="size-medium wp-image-539" height="300" src="http://uqusturk.files.wordpress.com/2011/05/iskit-kurganlarc4b1ndan-altc4b1n-alc4b1nlc4b1k.jpg?w=225&h=300" style="border-bottom-style: none; border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-style: none; border-left-width: 0px; border-right-style: none; border-right-width: 0px; border-top-style: none; border-top-width: 0px; border-width: initial; border: none; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; margin: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; padding: 0px;" title="İskit kurganlarından altın alınlık" width="225" /></a> </span><br />
<div class="wp-caption-text" style="color: black; line-height: 17px; padding-bottom: 5px; padding-left: 4px; padding-right: 4px; padding-top: 0px; padding: 0px 4px 5px;"><span style="background-color: white; font-size: x-small;">İskit kurganlarından altın alınlık</span></div></div><h1 style="font-family: "Lucida Grande", "Lucida Sans Unicode", "Lucida Sans", Verdana, Arial, sans-serif; font-weight: normal; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; margin: 0px 0px 1.5em; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; padding: 0px; text-align: justify;"><span style="background-color: white; font-size: x-small;">Evrendeki Üst, Orta ve Alt dünyayı birleştiren hayat ağacı inanışı Türklerde, ağaç budaklarına çaputlar bağlamak yoluyla dileklerin tutulması geleneğini de kapsamaktadır. Ağaçla konuşulur, onun da tepki verdiği bilinirdi. Artık modern ölçü aygıtlarıyla kolayca saptanabilen ağacın tepki verme olayından atalarımız, bu aletlerden binlerce yıl öncesinde de haberdardı.</span></h1><h1 style="font-family: "Lucida Grande", "Lucida Sans Unicode", "Lucida Sans", Verdana, Arial, sans-serif; font-weight: normal; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; margin: 0px 0px 1.5em; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; padding: 0px; text-align: justify;"><span style="background-color: white; font-size: x-small;">Atalarımız için hayatın simgesi olan ağaç, gerçekten de çevrede oksijen sağlayarak, kendisine yüklenen bu anlamı tam anlamıyla haketmektedir. Böylece, modern bilim anlamında ‘ilkel’ olarak kabul edilen dönemde bile insanların, ağacının bu hayati işlevinden haberdar olmaları bir devrim değil midir? Belki de bize bu böyle gelebilir, oysa geleneksel bir ortamda yaşayan bir kişi için bu, duygularında patlamalara açmayacak kadar olağan bir şeydir, çünkü ağaç hayatın simgesiydi …</span></h1><h1 style="font-family: "Lucida Grande", "Lucida Sans Unicode", "Lucida Sans", Verdana, Arial, sans-serif; font-weight: normal; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; margin: 0px 0px 1.5em; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; padding: 0px; text-align: justify;"><span style="background-color: white; font-size: x-small;">Bununla birlikte hayat ağacı ya da dünya ağacı ne toprağa dayalı sınırları ne ırka dayalı etnik hudutları ne de kültürel ayırımları tanıyan gerçekten evrensel bir inanış olgusudur. Bu bakımdan bu kült dünyanın birçok kültüründe bu denli yaygın ve aynı zamanda aşağı yukarı benzer çizgiler üzerine kuruludur. Sibirya kamları (şamanları), Üst dünya ile Alt dünyanın kesişme ve birleşme yeri olan dünya ağacı üzerinden kendi metafizik yolculuklarını gerçekleştirmektedir.</span></h1><h1 style="font-family: "Lucida Grande", "Lucida Sans Unicode", "Lucida Sans", Verdana, Arial, sans-serif; font-weight: normal; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; margin: 0px 0px 1.5em; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; padding: 0px; text-align: justify;"><span style="background-color: white; font-size: x-small;">Çeşitli ağaçlardan em yapılmakta ve bu anlamda hayat ağacı inanışı gerçek yaşamda da, özellikle hastalananlar için hayat vermekte ya da hayat güçlerini pekiştirmekteydi. Yani, görüldüğü gibi eski kültürümüzde inanış ve gerçek hayat aslında birbiriyle iç içe ve etkileşim halindeydi. Günümüzde ise maalesef …</span></h1><h1 style="font-family: "Lucida Grande", "Lucida Sans Unicode", "Lucida Sans", Verdana, Arial, sans-serif; font-weight: normal; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; margin: 0px 0px 1.5em; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; padding: 0px; text-align: justify;"><span style="background-color: white; font-size: x-small;">Belki de, evrenin ana ekseni olan hayat ağacı inanışına göre bizler şu anda yaşamımızın yalnızca güz mevsimini yaşamaktayız ve bir zaman geçtikten sonra Güneşin yükselmesiyle içimizdeki ağaçlar da uyanacak ve yeşermeye başlayacaktır … ”</span></h1><h1 style="font-family: "Lucida Grande", "Lucida Sans Unicode", "Lucida Sans", Verdana, Arial, sans-serif; font-weight: normal; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; margin: 0px 0px 1.5em; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; padding: 0px; text-align: justify;"><span style="background-color: white; font-size: small;"><span style="color: purple; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; margin: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; padding: 0px;">KAYNAK:</span> Timur B. Davletov </span><span style="font-size: x-small;"><span style="background-color: white;">(</span><a href="http://uqusturk.wordpress.com/2011/05/17/hayat-agaci-bilgeligi/">http://uqusturk.wordpress.com/2011/05/17/hayat-agaci-bilgeligi/</a>)</span></h1>İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4882414915960654940.post-87554438539553965582011-11-19T01:26:00.000-08:002011-11-19T01:26:47.009-08:00Emin Çölaşan: "Haberal'ın Suçu Ne?"<div class="gmail_quote" style="background-color: white; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;"><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;"><strong>SEVGİLİ</strong> okuyucularım, sanırım <strong>1960</strong>’lı yıllardı. Ankara Bahçelievler’de sokak arasında küçük bir hastane açıldı. Oraya yakın oturuyorduk, bu hastaneyi ister istemez izledim.</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;">Adı: <strong>Organ nakli ve yanık tedavi merkezi.</strong></div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;"><strong></strong>Hastaneyi bir vakıf adına açan genç doktorun adı <strong>Mehmet Haberal</strong>’dı.</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;">Bu hastane giderek büyüdü, gelişti, Türkiye’nin seçkin doktorlarını bünyesinde topladı. Çevredeki binaları satın aldı. Bugün Bahçelievler’de yeni binalarıyla hizmet veriyor.</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;"><strong>Haberal </strong>hoca acayip bir adamdı. Yapılan inşaatların başında bizzat durur, kumunu, çimentosunu, demirini denetler, işin başından asla ayrılmazdı. Gecenin geç saatlerine kadar görev başındaydı.</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;">Taaa ilk zamanlar başlayan dostluğumuz boyunca kendi kendime hep sormuşumdur:</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;"><strong>“Bu adam ne zaman uyur, ne zaman dinlenir!..”</strong></div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;">Hoca, yarattığı bu güzel hastane ile yetinmedi. Yine Ankara’da Türkiye’nin en büyük üniversitelerinden birini, <strong>Başkent Üniversitesi</strong>’ni kurdu. Bu üniversite bugün ülkemizin sayılı eğitim kurumları arasında yer alıyor.</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;">Her olayı ince ince düşünüp plan yapardı. Örneğin giderek büyüyen hastanenin et, süt, peynir ve yoğurt ihtiyacını karşılamak için Kızılcahamam’da bir besi çiftliği kurdu. Orada yetiştirdiği hayvanlardan elde edilen ürünleri hem üniversitede, hem de Başkent Üniversitesi Hastanesinde kullanmayla başladı.</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;">***</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;">Prof. Dr. <strong>Mehmet Haberal </strong>gerçek bir yurtseverdi. Ülke sorunlarıyla ilgilenir, kurtuluş yollarını arardı.</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;">Günün birinde, <strong>Ergenekon </strong>davasından tutuklandı. Sağlığı bozuktu. Uzun süre tutuklu kimliği ile İstanbul’da hastanede yattı.</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;">Sonra iş öyle boyutlara taşındı ki, kendisine rapor veren, tedavi eden doktorlar da bu cadı kazanında nasiplerini aldılar ve onlar da tutuklandı.</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;"><strong>Haberal yaklaşık üç yıldan bu yana Silivri cezaevinde yatıyor. Sağlığı bozuk. Bugüne kadar hastanesinde onbinlerce insanı hayata döndüren, binlercesini de bizzat yaptığı ameliyatlarla sağlığına kavuşturan bir doktor, şimdi Silivri cezaevinde kendi sağlık sorunlarıyla boğuşuyor.</strong></div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;"><strong> </strong>Duruşmaların hiçbirine katılmıyor. Onu arayıp soran bir mahkeme heyeti yok!</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;">Aklıma hep şu sorular geliyor:</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;"><strong>“Mehmet Haberal’ın suçu ne? Ergenekon isimli silahlı terör örgütü, yapılan yaklaşık 200 duruşma sonunda ortaya çıkarılamadı! Peki ama Haberal bu işin neresinde?”</strong></div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;"><strong> Haberal ve terör!..Haberal ve silahlı terör örgütü!</strong></div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;"><strong> </strong>Açık söylemek gerekirse, tutuklandığı günlerde kendi kendime <strong>“Acaba?” </strong>diye soruyordum. Acaba herhangi bir örgüt olayına şu veya bu biçimde bulaşmış olabilir miydi!</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;">Bu sorunun yanıtını bulmak için <strong>Haberal </strong>hocanın mahkemedeki sorgusunu beklemek gerekiyordu. Gün geldi, aylar sonra sorgusu, yattığı hastanede yapıldı.</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;"><strong>Bu sorgu daha sonra kitap yapıldı. Sorgunun tamamı, kendisine sorulan sorular ve verdiği yanıtlar, virgülüne bile dokunulmadan kitap haline getirildi.</strong></div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;"><strong> </strong>Kitabın adı: <strong>“Suçum Ne?”</strong></div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;"><strong> </strong>Bu kitabı dikkatle, baştan sona okudum. Bir okuma ile yetinmeyip ikinci kez okudum.</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;"><strong>Ortada hiçbir suç yoktu. Hakimler Haberal’a ne bir örgüt sormuştu, ne de bir suç.</strong></div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;"><strong> </strong>Sorular dönüp dolaşıyor, merhum <strong>Bülent Ecevit’</strong>in Başkent Üniversitesi hastanesinde yapılan tedavisine geliyordu.</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;">Suçunun ne olduğunu, neyle suçlandığını anlamam mümkün olmadı. Sadece ben değil, hukukçular da anlamadı. Başkaca da bir sorgusu yapılmadı.</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;">Son seçimde <strong>CHP’</strong>den Zonguldak milletvekili seçildi.</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;">Elimde bir olanak olsa, onu yargılayan ve tutuklu bırakan hakimlerden birini tanısam, soracağım:</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;"><strong>“Beyefendi, Allah önünde, vicdanınız ve hukuk önünde yemin ederek lütfen anlatınız. Haberal’ın suçu ne? Olmayan, yapılan nice duruşmalarda bir türlü kanıtlanamayan bir örgütün neresinde? Elinizdeki belgeler nedir?”</strong></div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;"><strong> </strong>Keşke mümkün olsa da, bu sorunun yanıtını kamuoyu önünde verebilseler.</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;">***</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;"><strong> Hoca</strong>’nın ismi son olarak bir <strong>sahte belge iddiasıyla </strong>gündeme geldi. Kendisine özellikle sağlığı konusunda yapılan yasa ve hukuk dışı işlemler için <strong>Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi</strong>’ne (AİHM) başvuruda bulunmuş, dava açmış. Devlet, AİHM’den gelen sorulara yanıt vermekle yükümlü. Savunmasında, <strong>Haberal </strong>tarafınd<wbr></wbr>an yazılıp imzalandığı iddia edilen bir dilekçeyi oraya göndermiş. Özeti şu:</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;"><strong>“Ben Silivri hastanesinde tedavi olmak istemiyorum. Tedavim cezaevinde yapılsın.”</strong></div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;"><strong> </strong>Kalbinde çok ciddi sorunlar ortaya çıkan bir tıp doktoru, bugüne kadar onbinlerce hastaya teşhis koyup tedavi eden bir bilim adamı, tedavisinin hastanede değil, cezaevinde yapılmasını isteyecek! İnanılır gibi değil.</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;"><strong> Haberal</strong>’ın avukatları açıkladı:</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;"><strong>“Müvekkilimiz böyle bir dilekçe yazmamıştır. El yazısı ve altındaki imza sahtedir. Sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunduk.”</strong></div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;"><strong> </strong>Eğer bu iddia doğruysa, ortaya korkunç bir durum çıkar.</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;"><strong>Demek ki devlet, ya da devletin içinden birileri, bazı işgüzarlar, kendilerini aklamak için AİHM’e sahte, düzmece belge göndermektedir.”</strong></div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;"><strong> </strong>Bu, bugüne kadar görülmemiş bir skandal olur. Dünyaya rezil oluruz.</div><div style="font-family: Tahoma, Arial, Helvetica, sans-serif;">Şimdi bu olayın nasıl gelişeceğini hep birlikte izleyeceğiz. Türkiye’de neler olduğunu, nasıl oyunlar oynandığını bir kez daha göreceğiz.</div><div>emin çölaşan</div><span style="color: #888888;"><br />
</span></div><span style="background-color: white; color: #888888; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;"><span style="color: #888888;"><br />
<br clear="all" /><br />
--<br />
<br />
Vedat KÖLE</span></span><br />
<div><span style="background-color: white; color: #888888; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;"><span style="color: #888888;"><br />
</span></span></div>İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4882414915960654940.post-7181894560446205162011-11-15T23:19:00.001-08:002011-11-15T23:24:26.417-08:00ÜNLÜ HAN ERKE<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599;"><br />
</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">Dünya, Kuşan hanlığının azametini I. yüzyılda öğrendi; ünlü hükümdar Kanişka, Türkleri meşhûr etti. Bereket versin ki, onun gerçek adı, bugüne kadar muhâfaza olunmuştur (sikkeler üzerinde “Kanerka olarak yazılıdır).</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599;"><br />
</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">Filozof, şâir, parlak bir komutan ve yönetici olan Han Erke, Türk kültürünü kimsenin yapamadığı kadar yükseltti. Onu, Şark’ta zirveye çıkardı. Onun huzûrunda, “Türk” sözünü, sesleri titreyerek telaffuz ediyorlardı. O kadar kutsal bir sözdü.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599;"><br />
</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">Han Erke, 78 yılında Kuşan hanlığı tahtına oturdu; onu 23 yıl yönetti. Bilge hanın en birinci silâhı, ne taş, ne ok, ne örme demir zırhtı; sâdece söz idi. Dünyânın en kudretli sözü: “Tanrı”. Kendisine ve bütün Türk dünyâsına zaferler kazandıran asıl oydu.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599;"><br />
</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">Han Erke, Şark’a Tengri inancını hediye etti.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">Törenleri ve duâları çok güzel bilmesi ve kendi öğretisi ona yardım etti. Onun dili, güzeli ve doğruyu seslendirirdi; saatlerce onu dinlerlerdi. Hükümdar, çok geniş bilgili bir kişiydi. Yabancılar-Türkler için değerli olan şeyin altın, dalkavukluk, diğer insanlar üzerinde hâkimiyet kurma olmadığını, Şark’ın insanları hanın konuşmalarıyla, mâkul politikasıyla öğrendiler. Onlar için değerli olan hareketler ve asâlet idi. Hükümdar, milletin yüzü, zâtı idi. Ona inandılar. Demek oluyor ki, millete inandılar.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">Han Erke, her kişiyi, kendisi ve akrabâları için, cenneti ve cehennemi bizzat kendi davranışlarıyla Dünyâda iken hazırladığına bilgece inandırdı. Kendi musîbetlerinden ve felâketlerinden kimseyi sorumlu tutamayacağını, o öğretti. Sâdece kendisini. Çünkü Tanrı, sen ne kadar hak ediyorsan o kadarını tam olarak veriyor.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599;"><br />
</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">İşte o, İlâhî Mahkeme; dünyâdaki en âdil mahkeme... Olan şu: Sonsuz Mâvi Gök’ün altında sâdece sen, senin hareketlerin ve onları yargılayan Tanrı. Geriye kalan her şey o kadar da mühim değil. Yeni dinin ana-fikri son derece basitti: İyilik yap, dünyâ sana daha iyi olsun.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">Bu saf hakîkati kavrayan insanlar, onu kabûl ettiler. Ki, başka hiçbir millette benzeri bilgelikler yoktu. Türklerin mânevî/rûhî kültürüne bu çekici geldi... Her şey senin ellerinde. Sâdece bunu hatırla.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">Türkler, meselâ, ruhların ebedîliğine, ölümden sonra kendilerinin tamâmen değişeceklerine inanmışlardı. Herkes, gelecek hayatta en koyu günahkârın bile bütün günahlarını affettirebileceğini öğrenmişti. Şimdiki hayatta ona şans ve ümit verilmişti. Tengri’ye olan bu inanç, insanların ruhları güçlendirdi; fedâkârlığa dâvet etti.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599;"><br />
</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">Han Erke, bıkıp usanmadan, “Kurtuluşun davranışlarda” olduğunu öğretti.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">Türklerin Tengri adına yaptıkları âyin/tören, yabancıları hayretler içinde bırakmıştı. Bu, gerçekten azametli idi. Tam bir tören havasındaydı. Gök Tanrı’nın adı çabuk unutulmadı. Törenin ayırdedici husûsiyetleri vakurluk ve düzenlilikti. Öyle ihtişamları, öyle şatafatları, pagan dünyâ bile bilmiyordu. Onlardan haberdar değillerdi.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599;"><br />
</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;"> Türkler, putperestlere başka bir gezegenden gelmiş yabancılar gibi gözüktüler. Onların her şeyi iyi ve saf idi; onun için, Altay’ı, Şark’ta “Cennet”, Yeryüzü Cenneti, kendilerini ise, Âriler olarak isimlendirdiler Bu ad (Hindistan’daki Şambxkala gibi) Türk milletinin ana-vatanının adı olarak binlerce yıldan fazla yaşadı; oradaki atlılar hakkında efsâneler düzdüler.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">Kuşan şehirleri Han Erke döneminde, çanların melodik sesleri altında uyandılar: Din adamları, milleti sabah duâsına çağırdılar... O heyecan verici dakîkalar hakkında, belki sâdece tahminde bulunulabilir.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">Ne yazık ki, onlar hakkında çok az şey biliniyor. Bu çanlar tam nasıldı? Onları çalanlar nasıl görünüyorlardı? Şimdi kimse bilmiyor. Fakat çanlar var idiler (bu, kazılardan biliniyor). Hattâ, bizzat “çan” kelimesi, mümkündür ki, tam bu uzak yıllarda ortaya çıktı. O, eski Türk dilinde Gök’e çağrı mânâsına geliyordu. Kelimesi kelimesine: “Gök’e duâ edin.” Ve insanlar duâ ettiler.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599;"><br />
</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">Onlar, duâ tören-âyinlerini mâbetlerin etrâfında ulu Gök Tengri’nin altında kutladılar... Bir zamanlar Altay’da, kutsal dağların etrâfında tıpkı böyle duâ ederlerdi. Mâbetleri, kalıntılardan anlaşıldığına göre, ufak yapmışlardı. Önceleri, bu mâbetler kutsal dağları hatırlatma vazîfesi gördüler; sonra mîmarlık nesnesi oldular.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">Mâbetin iç hollerine girmek yasaktı. Sâdece din adamları, onlar da çok kısa bir süre için, girerlerdi. Fakat, onlar bile orada nefes alma hakkına sâhip değillerdi.... Kutsal yerdi!</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599;"><br />
</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">Diğer milletlerin âdetleri başka türlüydü. Orada inananlar mâbetlere giriyorlardı. Mümkündür ki, Türkler bu geleneği sonradan benimsediler (bunun veya diğer kültürlerin gelenekleri nasıl geliştiklerini, bâzılarının yerlerini niçin başkalarına bıraktıklarını bugünün ilmi fazla aydınlatamıyor.)</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">Duâdan önce semâvî buhur/günlük yakmak âdettendi. Buhuru taslar (buhurdan) içinde yakıyorlardı. Eski bir Altay efsânesine göre, pis/kötü güçler, tütsü kokusuna dayanamıyorlardı. (Tören/âyin, eski Türk dilinde “savuşturmak/vazgeçirmek”, “ürkütüp kaçırmak” mânâsına gelen “kadıt” kelimesiyle adlandırılıyordu.)</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">Tanrı’ya, alçak bir sesle şarkılar söyleyerek duâ edilirdi. Koro, Gök Tanrı’yı ululayan ilâhî melodileri belîğ bir şekilde terennüm ederdi. Bu şarkı-duâlar “ırmaz” olarak isimlendirildi. (Kelimesi kelimesine “bizim şarkılarımız”.)Her yerde Türklerin mânevî/rûhî kültüründe Tengri’nin eşkenar (dört kolu aynı uzunlukta) haçı vardı. Ona Şark’ta “vadjra” dediler...</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599;"><br />
</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">Han Erke, inançların yayılmaları için güç kullanmaktan kaçınmadı. Şark kavimlerinin anılarında kalan hâdiseler... Büyük hâdiseler. Tengri’-nin haçları, o zamânın “Kuşan” hanlığı döneminin Türk şehirlerinin ve mâbetlerinin yıkıntıları, arkeologların gözlerinden kaçmadı, bunlar biliniyor.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599;"><br />
</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">O sırada Tengri’ye inanmayan insanların ruhlarını kaplayan inanılmaz kargaşa hakkında sâdece tahmin yürütmek mümkündür. Onlar, haddinden fazla baskılar altında olduklarından “şaşırdılar”. Kendi zaaflarına mağlûp olarak, ıstırap çektiler.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599;"><br />
</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">Tabiî, ülkedeki demirin, mükemmel bir ordunun ve refahın -Tanrı için yapılan törenler gibi tam olmasa da-, Türk kültürünün mümtaz yüceliğine inandırdığını unutmamak gerekir. İşte Altay’ın, sonra da Kuşan hanlığının, Şark’ın mânevî/rûhî merkezi oluşunun sebebi. Türklere, onların ana-vatanına, cennete gelir gibi geldiler... (Söz açılmışken, çok eski zamanlara âit coğrafya haritalarında, Altay’ın gerçekten Yeryüzü Cenneti olarak isimlendirildiği biliniyordu.) Buraya diğer kavimlerin elçileri geldiler; onların kültürünü öğrendiler. Kuşan hanlığındaki yabancılar için Kandahar sanat mektebi ve mânevî/rûhî eğitim merkezleri açtılar. Anlaşılan, bu merkezlerin benzerleri Altay’da da vardı.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599;"><br />
</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">Altay’da, zamânında Mûsâ’nın arkasından buraya gelen Yahûdî Yeşua tahsil görmüştü. Bu konudan Kur’ân’da dolaylı olarak söz ediliyor. Bu Yeşua, sonra Roma İmparatorluğu’na, Gök Tanrı’nın atlıları ile ilgili haber götürdü. Onun sözü, Hristiyanların en birinci kitâbı olan Apokalipsis’te yazılıdır. Bundan dolayı, onu İsus Hristo (Îsâ) olarak adlandırdılar... Veya, “Tanrı’nın Yakını”, yâni “Tanrı’yı gören kişi”!</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">... Kuşan hanlığının hükümdarlarının sık gelen ve istenen misâfirleri, Hindistan’ın ve Tibet’in din adamları oldular. Olmamaları da mümkün değildi; çünki Han Erke, Keşmir’i kutsal şehre, hac mahalline dönüştürmüştü..</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599;"><br />
</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599;"><br />
</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">Altay’lı hacıların Keşmir’de kendi mâbetleri vardı; orada Türk dili hiç susmadı. Anlaşılan, bu, hâlâ meşhûr olan Altın Tapınak idi.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599;"><br />
</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">Han Erke, gücünü ve zamânını hayırlı işlere verdi; bu, bütün Türk dünyâsına cömertçe ürünler getirdi. Buda’nın taraftarları IV. Konsül’lerini Keşmir’de topladılar. Buraya Şark’ın çok meşhur Budistleri toplandı. Onlar, Tengri adını ve onun öğretisini burada tanıdılar, ki bu öğretiler, Budizm’in yeni muhtevâsını (mahayana) doldurdular.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599;"><br />
</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">Yeni tören/âyinlerin metni, bakır levhalar üzerine yazıldı; bunlar çok geçmeden, Çin’de, Tibet’te, Moğolistan’da Budizm’in kutsal metinleri oldular (ve hâlâ duruyorlar)... Bu levhalarla, daha doğrusu, IV. Konsül’le, Budizm dîninin, daha sonra “lamaizm” adını alan yeni bir kolu doğdu.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">Şark’ın büyük eğitimcisi Han Erke, bilgeliğiyle, kendisine müttefikler buldu. O, Budistlerce kutsal şahsiyetlerden sayılıyor; adını duâlarda zikrediyorlar; sâdece Türkler, kendi meşhur hanlarını hatırlamıyorlar.</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599;"><br />
</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="background-color: #ffe599; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px;">... Bereket versin ki, bu yüce insanı diğer milletler hatırlıyorlar.</span>İsmet Çabukhttp://www.blogger.com/profile/04018484717130343632noreply@blogger.com