Sayfalar

Hanefi Avcı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hanefi Avcı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Ekim 2010 Cuma

EN KRİTİK SORU?


YAZDIĞI KİTAPLA CEMAATİN KİRLİ ÇAMAŞIRLARINI ORTAYA DÖKEN “MUHAFAZAKAR” HANEFİ AVCI’NIN “DEVRİMCİ KARARGAH ÖRGÜTÜYLE” İLİŞKİLENDİRİLEREK TUTUKLANMASI VE BUNUN BU ÜLKEDE (BAZI İSTİSNAİ ÇIKIŞLAR HARİÇ) NORMAL BİR OLAY GİBİ KARŞILANMASI, BU OLAYA TOPLUMSAL CİDDİ BİR TEPKİNİN GÖSTERİLMEMESİ, TÜRKİYE’DE “NAMUSUN”, “VİCDANIN” VE “AKLIN” TERK EDİLMEK ÜZERE OLDUĞUNUN SON KANITIDIR…

TÜRKİYE KOYU BİR KARANLIĞA DOĞRU SÜRÜKLENMEKTEDİR….

ÇOCUKLARIMIZA NASIL BİR TÜRKİYE BIRAKACAĞIMIZA BİZ Mİ, YOKSA ABD UYDUSU CEMAAT Mİ KARAR VERECEK?

HERKESİN CEVAP VERMESİ GEREKEN KRİTİK SORU BUDUR…

Sinan MEYDAN

5 Eylül 2010 Pazar

METAFOR * = CEMATLER

Türkiye'de hep bir cemaat konuşulup tartışılıyor.
Kimi eğitim çalışmalarını alkışlıyor,
Kimi açılan okulların gizli ajandasından bahsediyor.
Kimi cemaatin toplumsal uzlaşma için çaba sarf ettiğini iddia ediyor, Kimi cemaatin emniyetten adalete,
Milli eğitimden TSK'ya kadar gizli örgütlenmeler içinde olduğunu ileri sürüyor.
Hanefi Avcı’nın kitabı gündeme bomba gibi düştü.
Emniyet’in eski İstihbarat Daire Başkanı Hanefi Avcı, “Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabında Fethullahçılar”ın devleti nasıl ele geçirdiğini anlatıyor.
Kitap yurtsever aydınların Gülen cemaati ile ilgili iddialarını doğruluyor. 
TSK, yargı, emniyet teşkilatı, Milli Eğitim ve diğer devlet kurumları içinde yıllardır örgütlenen Gülen cemaati AKP iktidara gelene kadar son derece temkinliydi.
AKP iktidara geldikten sonra,
Özellikle Ergenekon davalarının açılmaya başlanmasıyla özgüvenleri aşırı derecede arttı.
Etkin oldukları kurumlarda kendilerinden olmayanları dinlemeye,
İzlemeye, çember altına alarak üzerlerinde baskı kurmaya, daha da olmadı iftiralarla bertaraf etmeye başladılar.
Biz aynı şekilde tartışılan başka bir cemaati tanıyalım:
Opus Dei.
Okullar, üniversiteler açıp medyada büyük bir güç haline gelen ve kiminin kutsal mafya diye tanımladığı bu cemaatin adını hiç duymuş muydunuz?
Jose Maria Escriva
(Opus Dei kurucusu)
Opus Dei,
(Latince: Tanrının işi) 2 Ekim 1928'de Madrid’te sıradan bir papaz olan Jose Maria Escriva de Balaguery Albas tarafından kurulan,
KATOLİK bir örgüt.
Opus Dei, İspanyol asıllıdır ve sadece 81 yıllık bir örgüttür.
Katolikliğe sadık Laik iş ve meslek sahiplerini bir araya getirerek Papa’ya Vatikan dışında destek olacak varlıklı ve iyi eğitim görmüş elit bir kadroyu oluşturmak amacı ile kurulan ama günümüzde Vatikan’da en etkili olan Laik kurumdur.
Gizli bir örgüt olan Opus Dei’nin tüm üyeleri Katolik meslek sahiplerinden oluşmakta fakat her ülkede örgütten sorumlu bir Kardinal bulunmaktadır.
Onlara göre Papa'nın kimliği, Kilise'nin de, Papalık Makamı’nın da üstündedir.
Papa, Tanrı-Krallığı’nın kutsal önderidir.
Böylesine yüce bir mertebeye erişebilen kişi de elbette Olağanüstü bir kişidir.
Bu nedenle Opus Dei, böylesine olağanüstü bir kişi tarafından temsil edilen Vatikan Devleti’ni yüceltir ve Kilise’yi ikinci planda görür.
BEŞ kıtada 475 üniversite ve yüksekokulu,
200 koleji vardı...
604 gazete ve dergiye sahipti...
52 radyo ve televizyon kanalı aralıksız yayındaydı...
Bu bilgiler 30 yıl önce Opus Dei üyesi Alvaro del Portillo'nun 1979'da ağzından kaçırdığı bilgilerdi.
Bugün ne kadar bir güce hükmettiği bilinmiyor.
TV ve radyo sayısının 700 olduğu tahmin ediliyor.
Peki iş ve siyaset dünyasında karmaşık ilişkiler yürüten Opus Dei neydi?..
“Allah'ın Eseri”
Adı, Josemaria Escriva de Balaguer'di.
Madrid'de sıradan bir Katolik papazdı.
İnzivaya çekildiği kilisede,
Tanrı'dan gelen vahiy sonucu 2 Ekim 1928'de Opus Dei (Allah'ın Eseri) adlı gizli cemaatini kurdu.
Amacı;
Vatikan ve kiliseler dışında Papa'ya destek olacak iyi eğitim görmüş elit bir grup oluşturmaktı.Opus Dei'ye göre Papa'nın kimliği, kilisenin ve Papalık kurumunun üstündeydi!
Papa; Tanrı-Krallığı'nın kutsal önderi olağanüstü bir kişiydi.
Opus Dei'nin ruhaniliği kendine özgündü.
Çilecilik; acı çekme yüceltiliyordu.
Müritler kırbaçla göğüslerine, sırtlarına vuruyordu.
Çünkü onlara göre acılar ruhu Allah'a yaklaştırıyordu!
Müritler okullarda yetiştirildi
Papaz Balaguer müritlerini genelde Katolikliğe sıkı sıkıya bağlı varlıklı,
iyi eğitim görmüş zenginlerden oluşturmaya gayret etti. (Cemaate bağlı işadamları genellikle turizm ve inşaat sektöründeydi.)
Mesleğinde başarılı doktor, mühendis, gazeteci, yazar vs. hepsini cemaatine kazanmaya çalıştı.
Başarılı da oldu.
Tamamen gizli olan cemaate üç tipte katılım olanağı vardı.
En kalabalık olan kadro dışı olanlardı.
Bunlar günlük hayatını cemaat idealine bağlı olarak yaşayan evli ya da bekar müritler idi.
Kadrolular ise kendini tamamen cemaate adamış seçkin, önderlik edecek erkekler ve kadınlardı.
Bir de yardımcılar vardı; cemaate üye olmayıp etkinliklere katılan ve özellikle de bağış yapan kişilerdi bunlar.
Kadrolu kişi Opus Dei'ye kabul edilmek için tanıklar önünde yemin etmek zorundaydı.
Sadakatle bağlı kalmak, gizliliğe harfiyen uymak ve havarilere özgü bir yaşam sürmek şarttı.
Aile yaşantısı onaylanmayan müritler ailelerinden uzakta özel evlerde barındırıldı.
Eğitim yoluyla seçkin-önder elemanlar yetiştirmeyi hedeflediler.
Okullar açtılar ardı ardına.
Yetmedi taşradaki başarılı çocuklar için yurtlar hizmete soktular.
Yurtdışı burs olanaklarını iyi kullandılar.Yetişen müritleri devletin kilit yerlerine yerleştirdiler.
Ve hep devlet desteği gördüler.
Çünkü düşman ortaktı...
'Hoşgörü' ve 'diyalog'
Opus Dei'nin anahtar iki sözcüğü vardı:
Hoşgörü ve diyalog!
Bu iki kavramı kullanarak dünyanın çeşitli ülkelerindeki insanlarla yakınlaştılar,
Konferanslar-seminerler düzenlediler,
Okullar açtılar,
TV-gazete satın aldılar.
Adları duyulmamış aydınları ünlü yaptılar.Sahibi oldukları 12 film şirketini psikolojik savaşın emrine verdiler.
Hoşgörü,
diyalog sözcüklerini ağzından düşürmeyen Opus Dei, diğer yandan soğuk savaşın en güçlü antikomünist örgütlerinden biri oldu.
Özellikle İspanyolca konuşulan Latin Amerika'daki ülkelerde sosyal hareketleri destekleyen kiliseler ile sol hareketlerin kurduğu ittifakı bastırmak için aktif olarak kullanıldı. Örneğin, Şili diktatörü Pinochet gibi eli kanlı askerlerle sıkı işbirliği içinde oldu.
Arjantin, Paraguay ve Uruguay'da otoriter rejimleri destekledi.
Nikaragua'da diktatör Somoza'yı, Peru'da Fujimori'yi finanse etti.
Yani CIA ile Opus Dei hep içli dışlı idi.Cemaat Avrupa'daki politik kirli işlerin de içindeydi.
Fransa'da sosyalist Mitterrand karşısına Cumhurbaşkanı adayı olarak çıkarılan Maliye Bakanı Valery Giscard d'Estaing'i desteklediler.
Zaten baba Edmond Giscard d'Estaing, Opus Dei'nin sahibi olduğu Banco Popular Espanol'un başkanıydı!,
Gladio'nun Türkiye'deki dinci ayağı hep gözlerden kaçırılmak istenmektedir.
Komünizmle Mücadele Derneklerini,
İlim Yayma Cemiyetlerini hangi hoca efendiler kurdu? CIA, Türkiye'de hangi hoca efendilere kefildir?)
Tanrı'nın Ahtapotu
Opus Dei'nin kurucusu Papaz Balaguer, ülkesi İspanya'ya bir daha dönmedi.
Hayatının sonuna kadar Vatikan'da yaşadı.
1975'te öldükten sonra önce 1990'da üstat ilan edildi. Ardından 2002'de azizlik mertebesine çıkarıldı!
300 yıl beklemesi gerekirken 15 yılda bu unvanı alıvermişti!
Tüm bunlara rağmen kamuoyundaki imajını hiç iyileştiremedi.
Milyar dolarlık serveti nedeniyle kutsal mafya olarak değerlendirildi.
İngiliz araştırmacı Michael Walsh, cemaate, Opus Dei (Tanrı'nın Eseri) değil Actopus Dei (Tanrı'nın Ahtapotu) adını verdi.
İsviçreli toplum bilimci, siyaset adamı Jean Ziegler ise Opus Dei'yi terörizm kadar mücadele edilmesi gereken aşırı sağcı bir hareket olarak gördüğünü yazdı.
Bu arada şunu yazmalıyım:
Avrupa'da Gladio'lar bir bir açığa çıktı;
Bir tek Türkiye'deki bilinmiyor diye yeri göğü birbirine katan liberaller,
İspanya'daki Gladio-Opus Dei ilişkisinin neden açığa çıkarılmadığını biliyorlar mı?
Bilmiyorlar.
Bilmedikleri çok...
Opus Dei, Vatikan'ın en önemli Hıristiyanlık Dışı Dinler ve İnançsızlar kurumunu elinde bulunduruyor.
Bu diyalog arayıcısı hoşgörülü kurum,
Müslüman ülkelerdeki bazı cemaatler ile sıkı bir işbirliği içinde.
Peki, kimdir bu cemaatler?
Ortak paydaları nedir?Yeni Dünya Düzeni'nin İslam ayağı olan Ilımlı İslam Projeleri nerelerde, nasıl kotarıldı?
Neymiş, cemaatler yalnızlaşan insanın terapi merkezi imiş!
Keşke mesele bu kadar basit olsa.
Opus Dei ve benzeri cemaatler aslında gerçeği yüzümüze çarpıyor.
Tabii görmek isterseniz.
Opus Dei ile ilgili pek çok tartışma yaşanmış ve olumsuz görüşler dile getirilmiş buna rağmen örgüt herhangi bir açıklama yapmamıştır.
Bu görüşlerden bazıları şunlardır:
Opus Dei kendisiyle terörizm kadar mücadele edilmesi gereken,
Gizli çalışan aşırı sağcı bir harekettir.
İngiliz araştırmacı Michael Walsh;
Bu örgüte Opus Dei (Tanrının işi) değil Actopus Dei (Tanrının ahtapotu) denilmelidir.
2.8 milyar dolar serveti,600 medya aracı bulunmaktadır;
15 üniversitesi,
97 teknik okulu,
36 ilköğretim okulu olan Opus Dei Tarikatı son olarak karikatür krizi ile gündeme geldi.
Tarikata bağlı 'Studi cattolici' dergisi HZ. Muhammed'i cehennemde tasvir eden bir karikatür yayınlayarak dinler arası diyalog girişimine ağır bir darbe vurdu.
Tarikat dünya siyasetini tıpkı bir ahtapot gibi sarıyor. İngiltere Milli Eğitim Bakanı,
Polonya hükümetinde görev yapan 3 bakan,
Perulu 2 bakan,
ABD Anayasa Mahkemesi'nin 2 yargıcı,
Amerikan Kongresi'nin onlarca üyesi,
Eski FBI Başkanı Louis Freeh
Ve Fox televizyonunun yorumcusu Robert Novak;
Opus Dei müridi olduğunu gizlemiyor.
ABD'de kürtaj, eşcinsel evlilikleri ve kök hücre çalışmaları konusunda yönetimin muhafazakâr tutum göstermesinin ardında Opus Dei'nin yattığı vurgulanıyor.
Opus Dei tarikatı Dan Brown'ın Da Vinci Şifresi kitabının sayfalarında ölümsüzleştirilmiş ve sağ kanat politik gündemini belirlemekle suçlanmıştır.
Opus Dei, hakkında çok fazla konuşulan fakat günümüz dinsel toplulukları içinde hakkında en az şey bilinen örgüttür.

Dünyadaki siyasal gelişmeleri analiz etmeden cemaat olgusunu tek mistik boyutuyla kavrayamayız.

*Metafor: bir şeyi başka şey ile benzetmeye, kıyaslamaya, anlatmaya yarayan mecazlardır.



İbrahim Halil OKUYAN
İnşaat Yüksek Mühendisi





--
Serpil İpekçi KÖLE



--

Vedat KÖLE

1 Eylül 2010 Çarşamba

Haliç'te Yaşayan Simonlar




Emniyet Teşkilatının efsanevi ismi, Susurluk sürecinde cesur duruşuyla gerçek bir kanun adamı tavrı gösteren Hanefi Avcı yine doğru bildiklerini söylemeye devam ediyor. Ucunun kime dokunduğuna bakmadan, yalnızca ülkesine karşı vicdani sorumluluğunu yerine getirmek için son dönemde yaşananların iç yüzünü kamuoyuna açıklıyor.

Kitap iki bölümden oluşuyor. Devlet başlıklı ilk bölümde, yıllarca devlete hizmet etmiş bir güvenlik görevlisi olarak geçirdiği fikirsel dönüşümü, bu dönüşüme neden olan olayları okurlarla paylaşıyor. Bu fikirsel dönüşümün sonucunda Avcı artık, uzun yıllar mücadele ettiği, sisteme muhalif grupların demokratik ve sağlıklı bir sistemin olmazsa olmazı olduğuna, farklı fikir ve düşüncelerin topluma zarar değil, ancak bir zenginlik katacağına, güvenlik sorununa indirgenen Kürt sorununun ancak demokratik hak ve özgürlükler alanının genişletilerek siyasi yollarla çözümlenebileceğine ve ordunun batılı ülkelerde olduğu gibi siyasetin dışında kalarak güçlü bir ordu olabileceğine inandığını açık yüreklilikle ifade ediyor.  Avcı, bu kitabı yazmaktaki önemli amaçlarından birinin, böyle köklü bir değişim yaşamasına neden olan mesleki tecrübelerini aktararak, çok geniş bir kriminal yelpazede çalışmış olmanın verdiği donanımla kendinden sonra geleceklere yol göstermek olduğunu belirtiyor.

Cemaat başlıklı ikinci bölümde ise Avcı devletin çeşitli kurumlarına nüfuz etmiş cemaat yapısının son zamanlarda meydana gelen olaylardaki (özel yetkili mahkemelerin sürdürdüğü tahkikatlardan, telefon dinlemelerine,  vs.) rolünü ortaya koyuyor. Cemaatin polis, ordu, MİT, jandarma, yargı ve diğer devlet kurumları içerisinde ayrı bir hiyerarşik örgütleme kurarak ve bu teşkilatların sistemlerini bozarak çalışmalarını engellediğinden, üstüne üstlük bu teşkilatların personeli arasında ayrım, güvensizlik ve düşmanlık yaratarak kurumları içerden ve tamir olunmaz biçimde yaraladığından bahsediyor. Bugün özellikle özel yetkili mahkemelerce yürütülen tahkikatların, arka planda cemaatin talimatı ile Emniyet İstihbarat Şubesindeki unsurları ve cemaate bağlı savcılar desteği ve zorlaması ile yürütüldüğüne, yürütülürken hukuksuz işlemlerin yapıldığına dair ciddi emareler olduğunu iddia ediyor. Tüm bu iddialarını, delilleriyle sağlam bir zemin üzerine inşa ediyor.  

Avcı kitabın başlığında iki metafor kullanıyor; bunların devlet görevlilerinin, belli bir ideoloji etrafında örgütlenmiş grupların ve genel anlamda toplumun zihniyetini tanımlayabilmek için ne kadar isabetli bir biçimde seçilmiş olduğunu kitabı okuyup bitirdiğinizde anlayacaksınız.  Görünen değil, perde arkasındaki gerçekleri merak ediyorsanız Emniyet teşkilatının güvenilir ve öncü ismi Hanefi Avcı’nın dürüst ve cesur sesine kulak verin!


Hanefi Avcı,
meslek hayatına 1976 yılında Mut ilçe Emniyet Komiserliği görevi ile başladı. Daha sonra İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü, KOM Dairesi Başkanlığı ve Edirne Emniyet Müdürlüğü görevlerinde bulundu. Avcı, halen Eskişehir Emniyet Müdürü olarak göre yapmaktadır. 2006 yılında TASAM’ın Stratejik Vizyon Sahibi Bürokrat Ödülü’nü kazanmıştır. Avcı, Emniyette teknik-elektronik istihbaratın kurucusu olarak bilinir. 



27 Ağustos2010

Yılmaz ÖZDİL

 yozdil@hurriyet.com.tr





Haliç’te Yaşayan Simonlar...

Türkiye’nin en çok konuşulan ama, bir türlü bulunamayan kitabı!


*
İlk baskısı çıktı, adeta görünmez el tarafından toplatıldı, anında buhar oldu, ahali kuyrukta beklediği halde, yeni baskıları çıkmıyor. (Muhtemelen bandrol verilmiyordur yayıncıya.)
*
Hal böyleyken, onlarca köşe yazarı, “papağan korosu” gibi, aynı cümleleri tekrar ediyor, bu kitabın aslında tırışkadan teyyare olduğunu, dedikodu mahiyetindeki lafların sıralandığını, somut verilerin bulunmadığını anlatıyor... Dolayısıyla, boşu boşuna vakit kaybı olduğu, okunmasına gerek olmadığı tavsiyesinde bulunuyorlar.
*
Birincisi, kitap somut veri dolu.
İsimler, dilekçeler, şahitler var.
*
(Yalaka tayfası yıllardır, Özdil şöyle, Özdil böyle diye yazıyor mesela... Kitapta bi Özdil var! Özdil’in feriştahı... Niye yazmıyorlar?)
*
Madem bu kadar yalayıp yuttular, sizin bir türlü bulamadığınız kitabı... Simon kim? Var mı yazan? Neden Haliç’te yaşıyor? Okudunuz mu tek satır bununla alakalı? Kitabın her satırını incelediğini öne süren arkadaşlar, bismillah, kitabın adı birader, niye bahsetmiyorlar?
*
Okumadılar mı yoksa?
*
Buyrun...
*
“Simon” cemaatçi değil aslında, kod adı “Simon” olan üst düzey bi PKK’lı... Bekaa’da örgütün sözde mahkemesinde başkanlık yapmış... Ve, aşna fişne yaparak, militanların kafasını karıştırdığı iddia edilen, özbeöz kız kardeşi hakkında “idam” kararı vermiş.
*
“Simon”u yakalayan Hanefi Avcı, “gerçekten bu suçu işlemiş miydi?” diye sorduğunda ise, “asla” cevabını vermiş... Yani, kız kardeşinin isnat edilen suçu işlemediğinden kesinlikle emin olduğu halde, sırf örgüt istiyor diye, haklıyı savunmak yerine, kalemini kırmış.
*
Bu davranış biçimine “Simonlaşmak” adını koymuş Hanefi Avcı... Sadece illegal örgütlerde değil, başta Emniyet teşkilatı olmak üzere, körü körüne itaatin hâkim olduğu, grup menfaati için körü körüne itaat istenen her yerde “Simonlar”ın var olduğu sonucuna ulaşmış.
*
Sonra Haliç’e geçmiş...
*
İstanbul’da görevliyken, işiyle evi arasında Haliç’ten geçmek zorunda olduğunu, o zamanlar Haliç’in berbat koktuğunu, camları kapatıp, burnunu tıkadığı halde midesinin bulandığını anlatıyor... Kendisi bu haldeyken, insanların Haliç kıyısındaki parklarda dolaşması, hatta piknik yapması dikkatini çekmiş... Sürekli kötü ortamda bulunan insanların, bir süre sonra uyum sağladığını, içinde bulundukları çirkinliği fark edemediklerini fark etmiş...
*
Haliç örneğinden yola çıkarak, sadece fiziki ortamlarda değil, düşüncelerde, sosyal davranışlarda da benzer tavırlar sergilendiği sonucuna varmış... Anormalliklerin normalleştiğini; kirli, yozlaşmış sistemi teneffüs eden insanların, bir süre sonra Haliç’te piknik yapanlar gibi uyum sağlayıp kötülükleri pislikleri algılayamadığını saptamış...
*
Özetle, her şey kabak gibi ortadayken, gözümüzün önündekini, burnumuzun dibindekini, soluduğumuz atmosferi, bile bile görmezden, duymazdan geldiğimizi, sustuğumuzu anlatmış.
*
Yani...
*
Kitabı okuma fırsatı bulamayan insanlara, ha bire “okumanıza hiç gerek yok, çünkü kitapta somut veriler yok” diyenler, aslında “somut veri”nin bizatihi kendisi...
*
“Uyandırma kerizi” demek istiyor, gazeteci kılığındaki Simonlar!


Vedat KÖLE