Son yıllarda Atatürk’ün vasiyeti ile ilgili çeşitli spekülasyonlar yapılmaktadır. Vasiyet, “çok gizli kasalarda saklanmaktadır” türünden bir çok olur olmaz şeyler anlatılmaktadır.
Artık yeri ve zamanı geldiği için, spekülasyonları bir kenara iterek, SIRDAŞ’ta bulunan bir belgeyle; Gazi Paşa, Abdülhamid Han ilişkisini ve Gazi Paşa’nın gerçek vasiyetlerinden şimdilik bir tanesini, 30 Ağustos Zafer Bayram’ı şerefine, orijinal belgeleri ile ilk defa Türk ve Dünya kamuoyunun ilgisine sunuyoruz.
Çok detaya inmeden, öncelikle Gazi Paşa ile ilgili bilinmeyen birkaç sırrı söyleyelim: Mustafa Kemal, daha genç bir subayken, ‘özel bir istihbarat subayı’ olarak yetiştirilmiştir. Bulgaristan’da, Viyana’da, Romanya’da, Almanya’da birçok istihbarat görevlerinde bulunduğu bilinmektedir. Ancak buradaki istihbarat görevlerinin “HAVACILIKLA” ilgili olduğu bilinmez! Nitekim, Gazi Paşa, Osmanlı Devleti adına, arkadaşı Fethi Bey ile birlikte, 1910 yılında Fransa’da yapılan büyük Picardie Manevraları’nı yabancı ülkelerin kurmaylarıyla birlikte izleme görevi aldığını özellikle hatırlatalım…(* )
Gazi Paşa'nın, Veliaht Vahidettin Efendi’nin, 15 Aralık 1917 – 5 Ocak 1918 tarihleri arasında yaptığı Almanya yolculuğuna katıldığı bilinmektedir. Atatürk, bu geziden sonra, hastalığının tedavisi için Viyana’ya, Karlsbad’a gitti. Burada gerçekte hastalık bahaneydi.Asıl amaç, orada havacılıkla ilgili, askeri bilim adamlarının karargahlarında, birçok belge ve bilgiyi incelemekti.
Gazi Paşa, Cumhuriyetin ilanından sonra çok gizli bir birim kurmuş, bu birim havacılıkla ilgili gelişmelere yön vermiştir.
Atatürk'ün Parolası: “İSTİKBAL GÖKLERDEDİR!”
Gazi Paşa, o günkü ismi tayyare olan, uçaklarla ilgili çok ciddi bilgilere sahipti. Batılıların havacılık alanında yaptığı çalışmaları yakından takip ediyor, kurduğu ekiple de bir çok ciddi bilgi ve belgeye ulaşıyordu.
Gazi Paşa, havacılıkla ilgilenmeye başladığından beri, gözünü hep semâya dikmiş, “savaşların ve milletlerin kaderinin belirlenmesinde, uçakların çok belirleyici rol oynadıklarını” bir çok konuşmasında ifade etmiştir.
Konu çok daha detaylı olup, burada fazla ayrıntılara girmeden esas konumuzu anlatalım:
Gazi Paşa, Cumhuriyeti ilân ettikten sonra, havacılık sektörüne özel bir ilgi göstermeye başladı. Edindiği bilgi ve tecrübeleri, bu alanda kullanmaya gayret gösteriyordu. Türk havacılığının gelişmesini, güçlendirilmesini sağlamak amacıyla zaman geçirilmeden gerekli girişimleri başlattı. Bu amaçla, Ankara’nın Hacıbayram semtindeki bir evde, Türk Tayyare Cemiyeti kurularak (16 Şubat 1925) kurumsal anlamda adımlar atılmaya başlanmıştır.
Yazımızın konusu ile ilgili, burada çok önemli olan bir anıyı sizlerle paylaşalım istedik:
“Devlet Hava Yolları’nın 1953-1954 yıllarında Genel Müdürü olan, Afyon Milletvekili Rıza Çerçel, ‘Atatürk ve Hava Yollarımız’ adlı yazısında bir anısından söz eder: Atatürk, bir yaz gününde Devlet Hava Yolları, Ankara Tayyare Meydanı’nı ziyarete gelmişti.
O’na, alan binası önünde hasır bir koltuk getirmiş; etrafını çevrelemiş; yakın bir gelecekte yapılacak işleri, alınacak uçakları, kurulacak tesisleri uzun uzun anlatmıştık. Atatürk sadece dinliyordu. Bu dinleyişte tunçtan bir heykel sabrı vardı. Nihayet bu mutlu ziyaretin değerli anısını sonsuzlaştırmak içinkendisinden bir imzasını rica etmiştik. Uzatılan defteri ve kalemi aldı. Düşünüyordu. Gözleri karşıki ıssız tepelerle, bunların çevrelediği alan boşluğunda bir şeyler arıyor gibiydi, isteksiz bir edâ ile başını önüne eğdi. Elindeki kalemin, kâğıt üzerine mıhlanmış gibi bir hali vardı. Nihayet kalem işler gibi oldu ve kâğıt üzerinde Kemal’in baş harfi olan tek bir K harfi belirdi. Fakat hepsi bu kadardı. Büyük insan atacağı Kemal Atatürk imzasının baş harfi olan K harfini yazdıktan sonra defteri ve kalemi geri verirken: “Şimdilik bir K harfi yeterlidir. Bana vaad ettiğiniz işler yapılıp bitirildikten sonra imzamın geri kalan kısmını tamamlarım” demişlerdi.”
1922 yılında Gazi Paşa’nın kurduğu bu gizli teşkilat, O’nun havacılık alanındaki vasiyetlerini yerine getirmek için canla başla çalıştı. Burada önemli olan şudur: “Bana vaad ettiğiniz işler yapılıp bitirildikten sonra imzamın geri kalan kısmını tamamlarım” demesi bu teşkilatın varlığına da açık bir delildir.
Atatürk, seçkin subaylardan kurduğu bu birimle, tayyarecilikle alâkalı çalışmalar yapıyor, bu seçkin subayların, yabancı uçak pilotları ile bir araya gelmelerini sağlıyordu. Böylece Türk havacıları, bilgi ve deneyim kazanarak yetişiyorlardı.
Bu çalışmalar neticesinde, Osmanlıca olarak, askere özel, az sayıda basılmış tayyarecilik ve gelişmelerle alâkalı – daha sonra birçok nüshası ortadan kaldırılmış- kripto bir mecmuada şunlar yazılıydı:
“İstikbâlde (ilerde) tayyareler öyle ileri gidecek ki, devletlerin ve milletlerin her hareketlerini gözetleyecek, dev gece görüşü teknikleriyle, şehirler ve milletler gece dahi gözetlenecekti.”
Bugünün ifadesiyle bu bir “HERON” tanımıydı. Heron ismi bize ait bir tanım olmadığı için Atatürk ve arkadaşları buna “ANKA” demişlerdi.
Anka Kuşu, Türk Mitolojisindeki Huma kuşu olarak da bilinmektedir.
O zamanki yayınlanan bu dergide ANKA KUŞU’NU (Heron) görüyoruz: 1922 tarihli orijinal bu nüshayı sizlere sunuyoruz.