Sayfalar

23 Haziran 2009 Salı

Çocukların Haçlı Seferi

ÇOCUKLARIN HAÇLI SEFERİ
Avrupalıların üstünü örtmeye çalıştığı,çok bahsedilmeyen bir olay...
1212'de Fransa ve Almanya'dan binlerce çocuk, 'Kutsal Toprak' Kudüs'e gitmek üzere, Marsilya, Cenova ve Brindisi limanlarından yola çıkmak ister.
Haçlı Seferleri hareketini papalığın tarihi bir misyonu olarak gören Papa III. Innocentius (1198-1216) zamanında Avrupa'da Haçlı ruhu hep canlı tutulmuştu.
Bu dönemde, Kudüs'ü Müslümanlardan geri almak için düzenlenmiş olan Dördüncü Haçlı Seferi (1203-1204) amacından uzaklaşarak, Bizans'ı hedef alınca, Filistin'deki Haçlılar'a yardım götürülememişti. Bu yüzden de Papa Innocentius, Doğu'ya yeni bir sefer daha yapılabilmesi için ısrarla faaliyetlerine devam etmiş ve vaizler Avrupa'nın her tarafını dolaşarak halkı yeni bir Haçlı seferine katılmaya davet etmişlerdi.
İşte çocuklar da Avrupa'da yıllardan beri durmadan devam eden bu çağrıların etkisinde kalıp 'kutsal toprakları kurtarmak' iddiasıyla harekete geçince, 1212 yılı 'Çocukların Haçlı Seferi' adıyla tarihe geçen olağanüstü şaşırtıcı bir olaya sahne oldu.
Mayıs 1212'de, St. Saint-Denis'de on iki yaşlarındaki Etienne adında bir çoban çocuk, Hazreti İsa'nın kendisine görünerek onu Haçlı seferlerini vaaz etmekle görevlendirdiği, hatta ona krala teslim edilmek üzere bir mektup verdiği iddiasıyla ortaya atıldı.
Bu sırada Saint-Deniz Manastırı'nı ziyaret etmekte olan Fransa Kralı II. Philippe Auguste ise, bu iddiayı ciddiye almadı.Ancak kendisinin seferi başarıya ulaştıracak bir rehber olduğu düşüncesini aklından çıkaramayan bu çocuk, davasından vazgeçmeye hiç de niyetli değildi.
Saint-Denis Manastırı'nın kapısında vaazlarda bulunarak tıpkı Hazreti Musa'nın Kızıldeniz'den geçişi gibi, denizin çocuklarının önünde ikiye ayrılıp kendilerine yol vereceğini ve kolayca Kudüs'e ulaşıp 'Kutsal Ülke' yi kurtaracaklarını, büyüklerin başaramadığı bu işi çocukların başaracağını söylüyordu.
Pek çok çocuk, hatta bazı büyükler bile, hitabet kabiliyetine sahip olan bu çocuktan etkilendi. Bundan sonra Etienne ve ona inanan birçok çocuk, Fransa içlerine yayılarak çocukları Haçlı seferine davet ettiler. Nihayet, kararlaştırılmış olduğu gibi, bir ay sonra, Haziran sonunda, sefere katılmaya karar veren çocuklar Fransa'nın Vendôme şehrinde toplandılar.
En büyükleri on iki yaşında olan binlerce çocuk, Etienne'in çağrısı üzerine bu şehre akın etmişti. İçlerinde, bizzat anne babaları tarafından gönderilmiş olan toplumun kenarına itilmiş fakir köylü çocuklarından başka, evlerinden kaçarak gelen asalet sınıfına mensup bazı çocuklar, kızlar, genç papazlar, hatta bazı yaşlı hacılar bile vardı.
Ellerinde seferin sembolü olarak seçilen ve üzerinde altın renginde üç zambak bulunan mavi bir bayrak taşıyorlardı. Sefere katılanların hepsi yaya idi. Ama nurlu bir peygamber gibi kabul edilen liderleri Etienne’in rahat yolculuk yapması için, her şey düşünülmüş ve ona bir araba temin edilmişti.
Bu çocuklar, Tours ve Lyon üzerinden Marsilya’ya doğru yola koyuldular. Ancak yaz mevsimi her zamankinden daha sıcak geçiyordu ve kuraklık baş göstermişti. Bu yüzden yol boyunca, yürüyüşleri sırasında yeterli yiyecek ve su bulmak oldukça zordu. Böylece çocukların birçoğu açlık ve susuzluğun verdiği sıkıntılara dayanamayarak yollarda ölmüş, bir kısmı da pişman olup ülkelerine geri dönmeye çalışmıştı.
Sonunda küçük bir grup Marsilya’ya ulaşabildi.Ama onlar da burada hayal kırıklığına uğradılar. Çünkü bekledikleri mucize gerçekleşmemiş ve deniz önlerinde ikiye ayrılmamıştı. Bunun üzerine çocukların bir kısmı aldatıldıklarına inanıp bu maceraya bir son vererek ülkelerine geri dönmelerinin daha doğru olacağına karar verdiler.
Geride kalan çoğunluk ise, adlarının ‘Demir Hugue’ ve ‘Domuz Guillaume’ olduğu söylenen iki Marsilyalı tacirin, onları parasız olarak Filistin’e götürmeyi teklif etmesi üzerine, gemilere binip denize açıldı. Bunların akıbeti hakkında yıllarca hiç bir haber alınamadı.
Daha sonraları, 1230 yılı civarında Doğu’dan gelen haberlere bakılırsa, bu çocukları taşıyan yedi gemi Marsilya’dan denize açıldıktan birkaç gün sonra fırtınaya yakalanmış, gemilerden ikisinin Sardinia Adası yakınlarında kazaya uğrayarak parçalanmış ve içinde bulunan bütün çocuklar boğulmuştu.
Fırtınadan kurtulan diğer beş gemideki çocuklar ise, köle olarak satılmaları hususunda önceden tacirle anlaşılmış Afrikalı Arap korsanlar tarafından yakalanılarak, Cezayir sahillerine götürülmüşlerdi. Bu çocukların bir kısmı burada köle olarak satılırken bir kısmı da İskenderiye’ye gönderilmiş ve orada şehrin valisi tarafından satın alınmış, geri kalanlar ise Bağdat’ın esir pazarlarında satışa çıkarılmıştı.
Felakete uğramış bu perişan çocuklara karşı Müslümanların muamelesi ise, insancıl olmuştu. Melik el-Adil’in oğlu Mısır Valisi el-Kâmil bunları tercüman, öğretmen ve katip olarak kullanabilmek amacıyla satın almış, fakat dinlerini değiştirmeleri için hiçbir baskıda bulunmamıştı …
Fransız çocuklarının yola çıkışından birkaç hafta sonra Almanya’da Rheinland bölgesinden Nikolaus adında bir çocuk, Köln’deki Aziz Üç Krallar Kilisesi’nde, tıpkı Etienne gibi vaazlarda bulunmaya başlamıştı. Nikolaus’un vaazları ve faaliyetleri sonucunda kısa süre içinde çocuklardan oluşan bir ordu Köln’deki onun etrafında toplanmıştı. Bu çocukların yaş ortalaması, Fransız çocuklarınınkinden daha büyük olup içlerinde asil ailelerden gelenlerin sayısı da daha çoktu.
Alman çocukların niyeti, önce Köln’den İtalya’ya, Papa’nın yanına gitmekti.
Bunların seferi iki gruba ayrıldı. Nikolaus’un idaresindeki birinci grup, Ren Nehri boyunca ilerleyip batı İsviçre ve Cenevre zerinden yol aldı. Ancak bunların büyük kısmı bu zorlu yolculuk sırasında yollarda öldü ve sadece üçte biri Ağustos ayında Cenova’ya kadar gelebildi. Ertesi sabah kıyıya gelip denizin önlerinde ikiye açılmasını beklediler. Fakat heyhat, denizin sularında en ufak bir değişiklik bile olmadı! Büyük bir üzüntüye düşen çocuklar, hayallerinin yıkıldığını gördüler.
Çocuklar, başlarında Nikolaus olduğu halde Cenova’dan ayrılıp birkaç günlük yürüyüşten sonra Piza’ya ulaştılar.
Çocuklar Piza’ya yakın bir limanda beklemekte olan ve Filistin’e gidecek bir gemiye bindiler. Ancak gemiye binen bu çocukların akıbeti de hiçbir zaman öğrenilemedi. Acaba sağ salim Filistin’e gidebildiler mi?.. Yoksa yolda, Fransız çocuklar gibi, fırtınaya yakalandılar ve gemileri battı mı?.. Ya da köle olarak mı satıldılar?.. Bugün, bu konuda hiçbir bilgiye sahip değiliz. Ama liderleri Nikolaus’un gemiye binmeyip, yanında kalan az sayıdaki çocukla beraber güçlükle yola devam ederek Roma’ya, Papa’nın yanına gidebildiğini biliyoruz. Papa çocukların bu girişimleri karşısında duygulanmakla beraber, yine de onlara büyüdükleri zaman Haç yeminleri yerine getirmeleri gerektiğini söyleyip, onlara kesin bir dille evlerine dönmelerini emretti.
Geri dönüş yolculuğu sırasında bir kere daha aynı zorluklara katlanacak gücü olmayan birçok çocuk, çeşitli İtalyan şehir ve köylerinde kaldı. İlkbaharda Almanya’nın batı bölgesine dönmeyi başarabilen çocukların sayısı ise, oldukça azdı.
Bu arada Alman çocuk hacıların ikinci grubu da İsviçre üzerinden İtalya’ya inmiş, çektikleri onca sıkıntıdan sonra, Ancona’da umdukları gibi deniz önlerinde yarılmayınca, hayalleri yıkılmış ve kıyı boyunca güneye inerek Brindisi limanına ulaşmışlardı.
Burada çocukların bazısı Flistin’e giden gemilere binmeyi tercih etti, evlerine dönmeye çalışanların ise pek azı bunu başarabildi. Çocuklarını kaybeden aileler, oğlunu bu harekete teşvik ederek böyle bir felakete yol açmakla suçlanan Nikolaus’u babasını yakalayarak astılar.
Kaynak:Yrd.Doç.Dr.Ebru Altan
Popüler Tarih-2003