Sayfalar

16 Mayıs 2010 Pazar

Şantaj Demokrasisi


Zahide Uçar

Aslında Baykal ve partisi 1 Mart Tezkeresine hayır oyu verdiğinde “not” edilmişti. 1 Mart tezkeresinin hemen arkasından Sarıgül ABD’ye davet edildi, sonra da Baykal’a rakip oldu.

Baykal küresel güçlerin BOP planı çerçevesinde yürüttüğü “açılımlar” a da destek vermedi. Emperyalistler ve işbirlikçileri nezdinde Baykal’ın “suç dosyası” büyüyordu.

“Silivri toplama kampı” sürgünlerine karşı da dik duran Baykal’a, Anayasa Mahkemesine yapılacak itiraz ve ihtimal referandum öncesi alçakça bir tuzak kurularak istifa etmesi sağlandı. Demek ki BOP’çuların acelesi var ve bütün engelleri hiçbir kural tanımadan kaldıracaklar.

ABD, dolayısıyla da küreselleşme yalanıyla köleleştirme düzenini dünyaya hakim kılmak isteyenler önlerine çıkan kim varsa yok ediyor. Değerli okur, AKP’yi iktidara taşıyan güçlerin Türkiye’yi ele geçirirken yaptığı operasyonları niçin yaptığını anlatmak için bir beyin jimnastiği yaptıracağım. Yazı biraz uzun olacak, sabırla okumanızı öneririm.
1-2006 yılında ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu, Avukat Kemal Kerinçsiz’e önce telefon, ardından da “resmi yazı” ve elektronik postayla başvurdu. Başkonsolos Sandra Oudkirk, “Dernek hakkında bilgi almak ve ülke gündemine ilişkin sohbet etmek istiyoruz” diyerek randevu istedi. Büyük Hukukçular
Derneği Cevabi yazısında;
“Amerika Birleşik Devletleri İstanbul Başkonsolosluğu

A- 24 Temmuz 2006 tarihli randevu talebinizi içeren iletiniz ve elektronik postanız tarafımızca alınmıştır.
B-Yazınızın içeriğinde, görüşme isteğinizin, derneğimiz hakkında bilgi almak, ülke gündemine ilişkin bazı konularda fikirlerimizi öğrenmek amacıyla yapıldığı belirtilmiştir.

C-Büyük Hukukçular Birliği, başkonsolosluğunuzun bu davetini 26.07.2006 tarihli Yönetim Kurulu toplantısında görüşmüş neticede; yabancı bir devletin konsolusluk makamının, kabul eden ülke içinde irtibat kuracağı kişi ve kurumların, resmi sıfata sahip kişi ve kurumlar olabileceği, resmi bir sıfat taşımayan derneğimizin, yabancı diplomatlarla, ülke meseleri ve gündemi ile ilgili bir görüşme yapmasının, derneğimizin güttüğü milli gayelere ve uluslararası anlaşma ve teamüllere uygun olmayacağı, kanaatine varılmıştır.

D-Bu sebeple, nazik davetinizin derneğimizce kabul edilebilir bulunmadığını bildirir, saygılarımızı sunarız.”

Dışişleri Bakanlığı’na da bildirdiler

Kerinçsiz’in imzasıyla Bakanlığa gönderilen yazıda, ABD Başkonsolosluğunun talebine ve verilen cevaba yer verildi.
Büyük Hukukçular Birliği’nin Yönetim Kurulu toplantısında ayrıca Başkonsolosluk’tan gelen randevu talebinin Dışişleri Bakanlığına bildirilmesi de kararlaştırıldı. Yine Kemal Kerinçsiz imzasıyla gönderilen yazıda Başkonsolosluğun muhatabının Dışişleri Bakanlığı olduğu belirtildi ve şöyle denildi:
İşte o yazı
“T.C. Dışişleri Bakanlığı’na ABD İstanbul Başkonsolosluğu’nca derneğimizden 24.07.2006 tarihli ileti ve elektronik posta mesajı ile görüşme talebinde bulunulmuş olup bu görüşme talebinde, derneğimiz hakkında bilgi almak ve ülke meseleri ve gündemine ilişkin bazı konularda fikirlerimizi öğrenmek amacı olduğu, belirtilmiştir. Söz konusu talep, derneğimiz Yönetim Kurulu’nca görüşülerek; bir yabancı devlet konsolosluğunun ancak kabul eden ülkenin resmi yetkilileriyle görüşebileceği, derneğimizin resmi sıfat taşımadığı, ülke meseleleri ve gündemi ile ilgili hususların yabancı bir devletin yetkilileri ile derneğimiz arasında görüşmeye konu olamayacağı inancıyla belirtilen randevu talebi, geri çevrilmiştir. Konu, yabancı bir devletin diplomatik biriminin görüşme talebi olması ile bakanlığınızı ilgilendireceğinden, 1.randevu talebi, 2.derneğimizce verilen cevap ekte bilgilerinize sunulmaktadır.
Sagılarımızla”
Hakettikleri cevabı aldılar
ABD Başkonsolosluğu’nu verdikleri cevapla şoka uğratan Büyük Hukukçular Birliği Yönetim Kurulu üyeleri randevu talebini “Kadife devrimin alt yapısı hazırlanmak isteniyor” diye değerlendirdiler.
Büyük Hukukçular Birliği’nin tepki göstererek hukuk mücadelesi verdiği olayların bazıları: Ermeni Konferansı’nın iptali, Patrikhane’nin kapatılması davasının danıştay’da açılması, Türk Milletine hakaret eden Orhan Pamuk, Hırant Dink, Perihan Mağden, Elif Şafak , Murat Belge, Hasan Cemal, İsmet Berkan, Haluk Şahin, Ergin Aytın, Arat Dink gibi sözde aydınlar hakkında açılan davalar, Denize Haç atma törenleri, Derinkuyu, Ürgüp, Bergama’da Bartholomeos’un yaptığı yasaya aykırı ayinler hakkında açılan davaların takibi, Kürt-Der’in kapatılması, Galataport ihalesinin feshi, AB Eşbaşkanı Joost Lajendijk ve Rum parlamenter Matsakis hakkında TCK’nın 301. maddesine göre açılan davalar, Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç ve Abdullah Gül hakkında TCK’nın 302. maddeleri gereğince açılan davalar, AB aleyhine Alman İdare mahkemesinde açılmış bulunan tazminat davası, Tüpraş hisselerinin devri konusunda açılan davalar. (CIA’nın zokasını yutmadılar-Yeniçağ)
Kemal Kerinçsiz şimdi nerede? 2.5 yıldır Silivri esir kampında. Tutuklanmadan bir hafta önce Sevgi Erenerol ile beraber Yeniçağ Tv’de PKK’nın Ermenistan’a yerleştiğini açıklayan bir program yapmıştı.
2-Sevgi Erenerol Türkiye’deki misyonerlik faaliyetlerine karşı mücadele ediyordu, O da aynı toplama kampına toplanmaktan kurtulamadı.
3-Emin Gürses Rum Pontus hayali güdenlerin Karadeniz’de yaptığı istihbarat çalışmalarını açık ediyordu, O’da toplama kampında uzun süre kaldı.
4-Hurşit Tolon askerimizin başına çuval geçirildiğinde ABD idi, haberi alınca geri döndü. 1 Mart tezkeresine Türkiye hayır dediği için “biz bunu not ettik” diyen ABD’nin sözüne karşılık Tolon Paşa’da “biz de bunu not ettik” demişti. Kendisi tutuklandığında PKK’lılarca uzun süre protosto edildi.
5-Türkiye 2005 yılında İsrailli Al-Elbit Konsorsiyumuna, kamuoyunda Heron diye bilinen 10 adet insansız uçak siparişini verir. Teslimat tarihi, yapılan sözleşmeye göre 2007’dir. Süre aşılır, lakin bu teslimat yapılmaz.
Hal bu iken ne sözleşme feshedilir ne de sözleşmede var olan tazminat şartı işletilir. Heron’ların alımına TSK başlangıçtan beri karşı çıkar. Niçin mi? İsraillilerin Heron’la ilgili bilgisayar yazılımlarından, kumanda edilmesine kadar hiçbir ayrıntıyı Türkiye’ye vermemesinden! Dahası, TSK Heron’u İsrail’in onay veremeyeceği yerlere de uçuramayacak! Havada kalış süresi sınırlı olan Heron’larla ilgili olarak TSK’nın tereddüt ve itirazları hep devam etti.
İsrail ile bu sorunlar yaşanırken TSK boş durmadı ve gayriresmi olarak alternatif arayışlara girdi. Bu bağlamda Rusya ile ilişki kuruldu. Bir işadamı ve emekli üç Silahlı Kuvvetler mensubu defalarca Rusya’ya gidip gelerek insansız uçak noktasında uzlaşmaya vardı. Rusya’nın ürettiği ve teslimi için taahhüt ettiği insansız uçak Heron’lardan daha uzun süre havada kalabiliyor. Fiyatı da Heronların yarısı kadar.
En önemlisi, kumandası yani uçağın yönetimi tamamen TSK’da olacak. Bilgisayar yazılımından diğer bütün teknik ayrıntılara kadar her şey TSK’ya teslim edilecek. TSK, ön çalışmasını yaptığı bu uçağın alımı için düğmeye bastı. Ancak AKP iktidarı bu alıma olur vermedi ve illa da Heron olsun dedi.
Son bir şey:
Tesadüf herhalde!
Tam bu günlerde Rusya’ya insansız uçak alımı için gönderilen emekli askerlerin ikisi apar topar tutuklandı! Neden mi?
Ergenekon davasından!( Sabahattin Önkibar Yeniçağ Gazetesi)
6-Tümamiral Cem Gürdeniz Tuğamiralken, Karadeniz’de Türkiye’nin ulusal operasyonu olarak başlatılan Uyum Harekatı’nı planlayıp uyarlamışdır. Uyum Harekatıyla Ukrayna’nın katılımı sağlanıp ABD’nin bu bölgeye girme çabalarının önü tamamen kesilmiştir. Özetle; Cem Gürdeniz, ABD’nin Karadeniz’e çıkma çabalarının önünü kesen amiraldir. Doğal olarak O da toplama kampının bir sakinidir(!)..
6-20-11-2006 yılında Orgeneral Ergin Saygun Beyaz Saray’a giriş yaparken, binanın tüm girişlerine yerleştirilmiş olan x-ray cihazı, üniformasındaki metal düğmeler nedeniyle “negatif sinyal” vererek ötmeye başladı. Bunun üzerine kapıdaki güvenlik görevlisi Orgeneral Saygun’un üzerini aramaya kalkıştı. Orgeneral Saygun, bu tutuma anında tepki koyarak Beyaz Saray’ı terk etti ve görüşmesine gitmedi. ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dr. Jack D. Crouch, Beyaz Saray’a girerken aranmak istenen Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Ergin Saygun’dan, kaldığı otele kadar giderek özür diledi. ABD not etmiş olmalı ki Ergin Paşa’da Balyoz Darbe Planından gözaltına alındı, sorgusunun ardından “denetimli” olarak serbest bırakıldı.
7-Sözde Balyoz Planından tutuklanan J.Kur. Albay Hanifi Yıldırım daha yüzbaşıyken terör örgütü elebaşının “gerekirse 1000 kayıp verin ama o bölüğü yok edin” diye emir verdiği o bölüğün komutanıdır. Vücudunda şarapnel parçaları taşıyan bir gazi kahramandır.
8-E. Alb. Levent GÖKTAŞ Kuzey Irak’ta yapılan bütün operasyonlara katılmış. Barzani ve Talabani’nin, adını duyduklarında kaçacak delik aradıkları bir Türk! Arazide pusuya düşen ve kuşatılan askeri birlikle teröristler arasına tek başına girip, elindeki makineli tüfekle teröristlere göz açtırmadan askeri birliğin pusudan çıkmasını sağlayan Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın en seçkin subaylarının eğiticisi ve bir çok birliğinin kurucusudur. Onun vücudunda et ve kemiğe ilave olarak ameliyatla çıkarılamayıp halen vücudunda bulunan kurşunlar ve kırık kemikleri birbirine tutturmak için kullanılan metal parçaları bulunur.
9-Albay Ali Tapan Erzurum davasında “Erzincan’daki istihbarat zafiyeti, teröristlerin Karadeniz’e geçiş noktasını onlar lehine rahatlattı” diyor.
10- Emk. Jandarma Albay Atilla Uğur: Mardin’de PKK’ya karşı çarpışan ve sonrasında terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ı teslim alan ve sorgulayanlar arasında bulunmak. (1999 yılından bu yana PKK tarafından kimliği araştırılırken, kimliği Ergenekon tertibiyle deşifre oldu.) Tutuklanmasının ardından PKK sitelerinde bebek katilinin yakalandığında söylenen söze atfen “vatanına hoş geldin” diye yazıldı.
11- Emk. Korgeneral Engin Alan: CIA güdümlü ve NATO’ya bağlı Özel Harp Dairesi’nden sonra tam aksi yönde çalışan Özel Kuvvetler Komutanlığı yaptı. Abdullah Öcalan’ın Kenya’da yakalanma operasyonunu Türkiye’den yönetti. Şemdin Sakık’ın Kuzey Irak’tan Yarasa Operasyonu ile Türkiye’ye getirilmesinde rol oynadı. Şimdi önemli sağlık problemlerine rağmen tutuklu.
12- Eski Hava Kuvvetleri Komutanı Emk Orgeneral H. İbrahim Fırtına: 2004 ve 2005 tarihlerinde Rusya ve Çin’i ziyaret ederek hava savunma sistemleri ve uzay programlarında işbirliği için görüşmeler yaptı.
Bunlar sadece bir köşe yazısında verebildiğim örnekler. Sözün özü, Türkiye’yi işgal eden gücün çıkarına kim çomak soktu ise, kimi tehlikeli buluyorlarsa bir operasyon ile bertaraf ettiler. Küresel güçlerin faaliyetlerini deşifre eden de, yazan da, Kardak’a Türk Bayrağı’nı diken de tutuklu. Milli direnç noktalarımız etkisiz kılınarak bağışıklık sistemimiz çökertiliyor. İşte anlamamız gereken bu! Baykal olayını da bu bilgiler ışığından okumalıyız. Bu Baykal’ı sevip sevmeme olayı değildir. Bu kendi ülkemizde CİA’nın bizim insanımıza yaptığı operasyonlara hayır deme iradesidir. Lütfen bu operasyonu artık görün!

Erdoğan birilerine kızdığında “bildiklerimizi söylersek” diye tehdit etmiştir. O zamanlar şantaj ile ülke yönetiliyor diye yazdım. Bir Başbakan böyle bir söz edebilir mi? Bir suç var ve siz o suçu saklıyorsanız suç işliyorsunuz demektir. Yok eğer şantaj amaçlı elinizde tutuyorsanız, iki kere suç işliyor ve elinizde tuttuğunuz gücü kötü niyetli kullanıyorsunuz demektir!

Erdoğan’ın akıl hocaları kim bilmiyorum ama bilimsel bir akla sahip olmadıkları kesin. Şöyle ki:
Siyasi iktidar yanlış yaptığında halk muhalefet partilerine, Yargıya ve Askerine güvenir. Bu kurumların varlığı halkta gaz sıkışmasını önler, rahatlatır. Siz askeri düşman ilan edip pasifize ettiniz. Yargıyı ikiye bölüp yandaş yapamadığınız kısmını hedef seçtiniz. Baykal’a kurulan tuzak ile Anamuhalefet Partisi Başkanı istifa ettirildi. Bahçeli’nin başına ne gelecek bilmiyoruz. Medyayı susturdunuz. Yapılan icraatlarınızı eleştiren gazetecileri ya içeri tıktınız, ya da işten attırdınız.

Bu durumda toplumda biriken öfke enerjisinin patlamasını kim engelleyebilir? O gaz birikimi grizu patlaması gibi patlarsa, bu yıkımın altında kimin kalacağı belli olmaz. Siz icraatlarınıza eleştiri getiren, ülkeyi peşkeş çekmenizin karşısında duran kişi ve kurumları belden aşağı yöntemlerle yok ediyorsunuz. Açtığınız bu çirkin yolun sonunda sizleri de yutacağını göremeyecek kadar hırslarınız gözlerinizi kör mü etti?

Yargının etkisiz kılınmasıyla yargıya takılmadan özelleştirmeler yapılacaktır. Ayrıca bu anayasa değişikliği ile AKP kendini güvenceye alarak Anayasanın Değiştirilemez denilen maddelerini değiştirmenin yolunu arayacaktır. Bütün bu hesapları hep iktidarda kalacağını düşünerek yapıyor olabilirler mi? Ya iktidardan düştüklerinde ne olacak? Muhaliflere hazırladıkları tuzaklara kendileri mi düşecek? Demirel Başbakan, Özal Cumhurbaşkanı iken Demirel Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini kısıtlamıştı. Özal’ın ani ölümü ile Cumhurbaşkanı olan Demirel, o kısıtlamaları kendi için çıkarmış oldu. Bu da bir hatırlatmadır.

Erdoğan Baykal’a yapılan aşağılık komplo için; “bir bilgi, belge bulursanız yargıya bildirin” buyuruyor. Aman ne lütuf(!).. Bu ülkenin emniyeti, istihbaratı size bağlı değil mi? O sözü söylerken bile belden aşağı vurmaktan da vazgeçmiyorsunuz. “Bu durumda bile” diyerek olaya atıfta bulunuyorsunuz. Bilmiyorsunuz ki, sizin için de kendi partinizin kadın kollarında bile bu tür yakıştırmalar yapılıyor. Kendinizin ilelebet iktidarda kalacağını zannediyor olmalısınız ki, birilerinin elinde sizin de CD’lerinizin olabileceğini düşünemiyorsunuz. Üstelik o gün geldiğinde ektiğiniz nefret tohumlarından dolayı “hak etti” deneceğini de göremiyorsunuz.
Demokrasi demokrasi diye yırtınıyordunuz ya? İşte, geldiğimiz nokta burası: Şantaj Demokrasisi…
Dünya Baronları (Rothschild ailesi) Türkiye’de ofis açmıştı. 35 CİA ajanının Türkiye’de olduğu söylendi. Demek ki “Şantaj Demokrasisi” oluşturmakta iyi malzeme toplamışlar.
Keşke Baykal istifa ederek “Şantaj Demokrasisi’nin” amacına ulaşmasına izin vermeseydi.

Z_eucar@yahoo.com.tr

Kaynak:http://www.turkishforum.com.tr/tr/content/2010/05/11/santaj-demokrasisi/