Sayfalar

Tarih Felsefesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tarih Felsefesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Mayıs 2009 Cumartesi

TARİH FELSEFESİ

TARİH FELSEFESİ

«Tarih felsefesi» sözcüğü, «tarih» sözcüğünün çifte anlamına göre iki anlamı olan bir sözcüktür. «Tarih» sözcüğü, hem geçmişte kalan insani ve toplumsal olaylar topluluğunu, yani yaşanmış geçmiş’i adlandırmakta kullanılır; hem de bu sözcükle, bu yaşanmış geçmişi konu edilen bilim, tarih bilimi kastedilir.

Bazı filozoflar, eskidenberi bu konuda iki Latince deyimle bu ayırımı yapagelmişlerdir. Geçmişte kalan insani-toplumsal olaylar olarak tarihe resgestae; bu olayları konu alan disipline ya da bilime de historia rerum gestarum demişlerdir. Ama filozofların bir çoğu da, hem yaşanmış geçmişi adlandırmakta, hem de bu geçmişi konu olarak alan disiplini anmada sadece historia (tarih) sözcüğünü kullanmışlardır. Biz bugün de sözcüğü, bu çifte anlamlılığı içinde kullanmaya devam ederiz.
“Tarih” sözcüğünün çifte anlamlılığına koşut olarak, «tarih felsefesi” nden iki şey anlaşılır:
1. Yaşanmış geçmişin felsefesi olarak tarih felsefesi
2. Tarih biliminin felsefesi

Birinci anlamıyla tarih felsefesine, geçmişte kalan olayların ne anlam ifade ettiği sorgulamaktan başlayıp, giderek insanlığın tüm yaşanmış geçmişi yani «dünya tarihi» ne yönelen bir felsefe uğraşı olarak bakabiliriz. Bu uğraş, giderek, tüm insanlık tarihine yönelik bir üst-bakış edinmeye, hatta tüm insanlık tarihi hakkında kapsayıcı olmak isteyen bir felsefe sistemi kurmaya kadar gider ve tüm insanlık tarihi, bu türden felsefe sistemleri ışığında açıklanmaya çalışılır.

İkinci anlamıyla tarih felsefesi ise, tarih biliminin ve tarihçinin bilgi elde etme etkinliğini sorgulayan, tarih biliminin dayandığı ilke ve yöntemleri eleştiren ve giderek «tarihsel bilgi» nin nitelik, hatta olabilirliğini çözümleyen bir tarihsel bilgi eleştirisidir.

İkinci anlamıyla tarih felsefesi, yani tarih biliminin felsefesi, binyıllara varan kökleri olmakla birlikte, bir felsefe disiplini olarak ancak 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra ortaya çıkabilmiştir. Özellikle Herder’e bağlı kalmış olan Alman Tarih Okulu’nun çalışmalarıyla büyük bir gelişme gösteren tarih bilimi, yüzyılın ortalarından sonlarına doğru, özellikle W. Dilthey ’ın «tinsel bilimler»i temellendirme çabaları sırasında esaslı bir eleştiriden geçirilmiş ve Dilthey, tinsel bilimleri, büyük ölçüde Alman Tarih Okulu’nun tarihçiliğin de somutlaşan tarih bilimi örneğinden etkilenerek temellendirmek istemiştir. O zamandan beri, tarih biliminin felsefesi olarak bir tarih felsefesinin kurulup geliştiği söylenebilir.

Aslında birinci anlamıyla, yani geçmişi (çoğu kez) bütünüyle anlayıp açıklama savındaki tarih felsefeleri alanı olarak geçmişin felsefesi ile tarih biliminin felsefesi, birbirlerinden açıkça farklı iki yönelime sahiptirler. Birincisi, tüm geçmiş karşısında filozofların Çoğu kez, “genelci” bakışlar altında yaptıkları bir felsefe iken; ikincisi, tarihçinin bilgi etkinliğini sorgulamak isteyen bir bilim felsefesi ve bir metodoloji eleştirisidir. Ama bu iki türlü tarih felsefesi, yine de birbirlerine çok sıkı biçimde bağlıdırlar. Bir kez, şurası açık tır ki, her iki yönelim de, tarihsel olayların “bilinebilir olduğu” gibi bir varsayıma muhtaçtırlar. Böyle bir varsayım olmaksızın, her iki tür etkinliğin de varoluş nedenleri ortadan kalkar.

Ama birinci türden tarih felsefesi, yani geçmişin felsefesi, çoğu kez, tarihte “tarihin felsefi anlamı” diyebileceğimiz bir genel anlam bulunduğu gibi bir başka varsayımla da hareket ederek, yine çoğu kez, geçmişi, tüm insanlığın geçmişini bir bütün» olarak açıklama girişimleri ile doludur.

İkinci türden tarih felsefesi, yani tarih biliminin felsefesi ise, özellikle günümüzde, birinci türden tarih felsefesi karşısında belli bir septisizm içindedir. Bir bilim felsefesi olarak bu ikinci tarih felsefesi için, birinci ve geleneksel anlamıyla tarih felsefesinin türettiği genel felsefi tarih yorumları büyük ölçüde sorunsal kalmaktadır. Ama öbür yandan, tarih biliminin felsefesi de, bir disiplin o1arak dayandığı temel ve eleştirici görüşlerin pek çoğunu, «genel felsefi tarih yorumları» yapmış olan filozoflardan miras almıştır. Başka bir deyişle, tarih biliminin felsefesi de, ortaya çıkış ve gelişimi bakımından, birinci türden tarih felsefesinin içinden gelen bir disiplin ‘ her iki türden tarih felsefesi arasında, ikincisinde bazan görülen aşırı bağımsızlaşma isteklerine rağmen, kopmaz bir bağ vardır.

Öbür yandan günümüzde tarih biliminin felsefesinin giderek genişleyen bir düzlemde çalıştığı ve bu düzlemden kalkarak birinci anlamıyla tarih felsefesine yoğun eleştiriler yönelttiği görülmekle birlikte; yine günümüzde birinci anlamıyla tarih felsefesinin eskiyi aratmayacak bir yoğunlukta sürdüregeldiği saptanabilir. Bilim felsefesi açısından septik bir bakış altında eleştiri konusu olan bu türden tarih felsefesinin yine de yoğun biçimde sergilenmeye devam etmesinin nedeni ise, bize göre, geçmişin ve bu arada bağlı olarak, geleceğin, insan için, Kant’ın dediği gibi, sormaktan ve yanıt aramaktan vazgeçmeyeceği birer konu olmalarıdır.

İnsanların geçmiş--şimdi-gelecek üçlemesi içinde, en gündelik deyimiyle “nereden geldik, neredeyiz, nereye gidiyoruz?” türünden sorulara yanıt getirme girişimlerinin hiç dinmediği görülür.

Sade bir gözle baktığımızda böyle bir sorunun ilk bölümüne ( nereden geldik?) elden geldiğince bir yanıt getirme uğraşımızı sürdürüyorsak da , sorunun son bölümüne (“nereye gidiyoruz?”) getirebileceğimiz doyurucu nitelikte hiçbir “tam yanıt” yoktur.

İşte geleneksel tarih felsefesinde karşılaştığımız “tarih felsefeleri” nin büyük çoğunluğu, bu türden sorulara yanıt verme ihtiyacının ürünleri olmuşlardır. Ama bu türden sorulara verilen yanıtlar çok çeşitli olduğu gibi, kendi aralarında da çogu kez karşıtlık içindedirler. Bazı yanıtlara göre, tarihte bir erek vardır ve bu erek geçmişe bakarak saptayabilirsek geleceği de önceden görebilir gelecek hakkında öndeyiler (Prognose) ortaya atabiliriz

Bazı yanıtlar ise, tam tersine, tarihte tam bir ereksizlik olduğunu bu yüzden gelecek hakkında konuşamayacağımızı belirtirler Bazı filozoflar, tarihte tam bir ilerleme olduğunu söylerler bazıları ise, tarihte belli dönemlerde adına ilerleme diyebileceğimiz bir gelişme olsa bile tarihin tümüyle ilerleyen bir süreç olduğunu söyleyemeyeceğimizi anlatırlar

İlerleme ve ereklilik, çoğu filozofta biraradadırlar ve onlar tarihi çizgisel olarak bir ereğe doğru ilerleyen bir süreç olarak görürler; başka bazıları ise, tam tersine, tarihte belli dönemlere göre devinip duran döngüsel bir süreç olduğunu iddia ederler,

Tüm bu yanıtları birbirleriyle bağdaştırma olanağı ise hiçbir zaman tam olarak yoktur ve tarihe çoğu kez bır “bütün” olarak bakan bu çabaların tarihte bulduklarını iddia ettikleri “tarihin genel felsefi anlamı” nın ne olduğu, bu yüzden hep sorunsal kalır

Ne var ki bır sorunun (“tarihin genel anlamı”) çözülemezliğini kavramış olmak o sorunun insan düşüncesinden sokulup atılması için bir bahane de olamaz Hele bu sorun doğrudan doğruya insanın kendi yaşamına ve geçmişine ait bir sorun ise bu yüzden ınsan düşüncesinin felsefe tarihinin çoğu döneminde “tarihin felsefi anlamı” gibi bır soruna gösterdiği ilgi daima çok yoğun olmuştur. Geçmiş hakkındaki bilgimizin eksikliği geçmişe anlam- verme çabalarını zaman zaman (günümüzde olduğu gibi) bir ölçüde dizginlese de, hiçbir zaman tam olarak engelleyemiyor. En kuşkucu fılozoflarda hatta geleneksel anlamıyla tüm “geçmişin felsefeleri” ni, tüm «tarih felsefelerı»ni yadsıyan fılozoflarda bile, tarihe bir anlam verme çabasına rastlanabiliyor Hatta ve hatta, tarih biliminin felsefesiyle yetinmek isteyen bilim felsefecilerinde bile, değişik bir boyutta da olsa , bazı “genel tarih yorumları”na başvurulduğu da saptanabilir.

Sayın Doğan Özlem’in “Tarih Felsefesi” adlı yapıtının "Giriş" bölümünden yaptığımız alıntı ile genel bir yoruma sahip olduğumuzu düşünüyorum. Bundan sonra aynı yapıtı izleyerek zamandizimsel olarak, özetle tarih felsefesi görüşlerini aktarmaya çalışacağız. http://www.felsefeekibi.com/

6 Temmuz 2008 Pazar

Türk Tarih Felsefesi




Bayram Akcan
Türk Tarih Felsefesi
Bir millet hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olmak istiyorsanız onun tarih felsefesini araştırmanız gerekmektedir. Tarih bir milletin yaptığı işi, tarih felsefesi ise; onu buna iten sebeplerdir. Diğer bir ifadeyle tarih maddi hali, tarih felsefesi ise maddi halin arkasındaki ruh halini ortaya koyar. Büyük bir tarihi olan bir milletin çocukları olarak bizde, tarih felsefemizin ışığında yeniden dirilişin mayasını hazırlamalıyız.

Büyük milletlerin büyük tarihi, büyük tarihi olan milletlerin de tecrübeleri fazla olur. Dünyanın en köklü milletlerinden birisi olan Türk milleti, hem tarih yapan hem de tarihi şekillendiren bir millettir. Çünkü çoğu milletlerin tarihinde de Türkler derin izler bırakmıştır. Montesquieu “Türkler olmasaydı tarih olmazdı” diyor. Büyük bir tarihi olan Türk milletinin tarihini yazacak tarihçisinin ve tarih felsefesini anlatabilecek ilim adamının az olması mânidardır. Bugün her vesile ile övündüğümüz tarihimizin felsefesini ortaya koyamamamız bizim tarihten yeteri kadar faydalanmadığımızı gösterir. Aynı milletin geçmiş ile yaşadığı zaman arasında derin bir idrak, vicdan, ahlak ve din anlayışı farkı mevcutsa, tarih felsefemizin hâla sağlam bir zemine oturtulamadığının kanıtıdır. Tarih felsefesi geçmiş ile bugün arasında bir köprü geleceğe uzanan eldir. Tarih üzerinde bir müddet düşünmek, sebep-sonuç ilişkisi içerisinde analizini yapmak gerekmektedir. Tarih felsefesi milletin dünyayı nasıl yorumladığını, hayata bakış açısını, değerlerini ortaya koyan disiplindir. Bir millet hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olmak istiyorsanız onun tarih felsefesini araştırmanız gerekmektedir. Tarih bir milletin yaptığı işi, tarih felsefesi ise; onu buna iten sebeplerdir. Diğer bir ifadeyle tarih maddi hali, tarih felsefesi ise maddi halin arkasındaki ruh halini ortaya koyar. Büyük bir tarihi olan bir milletini çocukları olarak bizde, tarih felsefemizin ışığında yeniden dirilişin mayasını hazırlamalıyız. Tarih bilmek ile tarihle ilgili bütün meselemizi hallettiğimiz inancı yanlıştır. Bir başka yanlış olan nokta da tarihten gerekli şekilde faydalandığımız inancıdır. Tarih bilip de tarih felsefesi üzerinde yoğunlaşmamak, yaşanılan her hangi tarihi bir olayda kafa yormadan kronoloji hesabı yapmak tarih adına zaaflarımızdan birisidir. Tarihi savaşlardan ibaret gibi düşünmek ve göstermek tarih ilmine olduğu kadar millete de ihanettir. Çünkü tarih geçmiş ile gelecek arasında bir bağ kurduğu cemiyetler de millî şuuru uyandırmada önemli bir yere sahiptir. Bugünkü durumu neden düştüğümüzü ve bundan kurtulabilmenin sebepleri öğrenmede tarih felsefesine ihtiyaç duyarız. Millî tarih hakkındaki “neden yada niçin” sorularının cevaplarını bize yine tarih felsefesi verir. Eğer bugün siyasi ve ahlaki buhranın içindeysek bunun cevabını tarih felsefesinde bulabiliriz. Bir örnek vermek gerekirse; sık sık ifade edilen “maddi sıkıntı yüzünden yakında millet isyan edecek” sözünü söyleyenler tarih felsefesini bilmediklerinden, cehalet örneği sergilemektedirler. Zira Türk devlet felsefesinde böyle bir olaya hiç rastlanmamıştır. Bazı gruplar eylem yada yürüyüş yapabilir ama bunu milletin tamamına mal etmek yanlıştır. Türk tarihinde bir devir gösterin ki; milletimizin kendi devletine karşı herhangi bir sebepten dolayı isyan emiş olsun. Devletin, Türk milletinin hayatında önemli bir yere sahip olduğunu aklı başında olan herkes bilir. Geçmişi ile bugünü arasında derin uçurumlar olan milletlerin, tarih felsefelerini ihmal eden milletlerin olması birer tesadüf değildir. Tarih felsefesi insanlara kendi tarihini daha iyi yorumlama ve anlama imkanı verir. Genellikle yaşlılarımızda gördüğümüz aşırı ecdat sevgisinin temelinde tarih felsefesinin izlerini görmemeniz onun ne derecede önemli olduğunu gösterir. Millî eğitim politikamızda da çocuklarımıza tarih ile birlikte tarih felsefesini öğretmeliyiz. Yetişen nesil atalarının sadece yaptığı savaşları değil, dünyayı yorumlama şeklini de öğrenmelidir. Yoksa koskoca tarihimiz savaş tarihi olarak kalacaktır. Tarih felsefesinin ne kadar önemli olduğu şu üç tarihi vaka ile açıklamak yerinde olacaktır. Avrupa’yı tirtir titreten Türk Başbuğ’u Atilla, misafirlerine altın kapta yemekler ikram ederken, kendisi tahta çanaktan tek türlü yemek yiyordu. Ondan asırlar sonra gelen ve Atilla’dan habersiz olan cihan padişahı Yavuz Sultan Selim’in de yemek usulü aynıdır. Atilla’nın Bizans hükümdarına yazdığı mektuptaki üslubu, hitap tarzının aynısını Kanuni’nin François’ya gönderdiği mektubunda da görebiliyoruz.
* * *Fatih Sultan Mehmed, yaptırdığı medresenin hocalarına odalardan birini kendisine vermelerini, devlet işlerinden fırsat buldukça ilmi incelemelerde bulunmak istediğini söyler. Baş müderris ise koca Fatih’e:
- Sultanım medrese de bir oda sahibi olmak için hiç değilse danışmend (Doçent) lik ilmi payesini ikrar etmiş olmak gereklidir. Sizin ise böyle bir ilmi payeniz yoktur. Bu bakımdan size oda tahsis edemeyiz.
Bu cevap üzerine Fatih şunu sorar:
- Üstadlarım, benim burada oda sahibi olmamın çaresi, yolu nedir?
- Sultanım, müderrisler heyeti huzurunda imtihan olunuz; eğer sahip olduğunuz bilgiler bir danışmendin bilgisi kadar veya ondan üstün ise size bir oda tahsis olunabilir. Fatih belirlenen günde müderrislerin huzurunda imtihan edilir, imtihanı başarır ve bir odaya sahip olur.
* * *Tiryaki Hasan Paşa’yı anlatmak yerinde olur. Altı ile sekiz bin kişilik bir kuvvetle Kanije’yi müdafaa ederek 80 bin kişilik Nemçe ordusunu yeniyor. Padişahın takdirini kazanan Paşa’ya Hatt-ı Humayunla vezaret tevcihi ediliyor. Paşa bu ilgi karşısında hüngür hüngür ağlıyor. Paşa’nın ağlama sebebi; daha önce böyle işler için Hatt-ı Hümayunla vezaret tevcihi olmaması. Paşa’ya neden ağladığı sorulunca da “Bizim yaptığımız nedir? Haçlı donanmasını yenen Piyale Paşa’ya, Hatt-ı Hümayunla vezaret tevcih edilmedi. Biz ne oluyoruz ki, böyle bir tevcihe layık olalım. Halife-i İslam’ın Hatt-ı Hümayunu cüz-i hizmetlere mükafat olmaya başladı. Buna teessür etmeyeyim de neye edeyim. Devlet bu kadar düştü mü ?”
Bugün ben devlet hizmetini yerine getiremiyorum, aldığım maaş haramdır diyen bir tek adam gördünüz mü? İşte tarih felsefesi budur. Biraz muhasebe ve öze dönüş gerek.
www.ufukotesi.com'dan alıntı yapılmıştır.